Dünya yüzünü yeniden nükleere dönüyor

HABER MASASI
Abone Ol

Her geçen gün artan jeopolitik gerilimlerle tehdit altında olan enerji arz güvenliğini sağlamak için ülkeler enerjide dışa bağımlılığı azaltmanın arayışında. Yenilenebilir enerji yatırımlarının arttığı yeni dönemin en önemli aktörü ise yine ve yeniden nükleer enerji. Nükleer enerjiden çıkmaya hazırlanan Avrupa, Rusya’nın yaptırımlara karşı enerji silahını çekmesiyle yeniden nükleere geri dönüyor. Türkiye ise uzun yıllardır enerjide dışa bağımlılığı azaltma stratejisiyle nükleer enerji yatırımlarına hız verdi.

Enerjide dışa bağımlı olan ülkeler enerji arz güvenliği sağlamak adına nükleer enerjinin payını yeniden artırma planlarını devreye alıyor. 7/24 iklim ve meteorolojik koşullara bağlı olmaksızın kesintisiz enerji arzı sağlayan nükleer enerji Avrupa tarafından da 2023 itibarıyla yeşil enerji sayılmaya başladı. Ancak buna rağmen Avrupa Birliği ülkeleri nükleer enerjiyi destekleyip desteklememe konusunda ikiye bölünmüş durumda. Fransa’nın başını çektiği grup, nükleer genişlemenin çok önemli olduğuna inanıyor. Avusturya ve Almanya’nın da dahil olduğu diğer grup ise rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklara odaklanılmasından yana.

Avrupa ülkeleri, Japonya’da 2011 yılındaki Fukuşima nükleer kazasının ardından güvenlik endişeleri nedeniyle nükleer yatırımlardan aşamalı olarak çıkma kararı almıştı. Almanya bu kazanın ardından, altı nükleer santrali kapattı ve kalan reaktörlerini aşamalı olarak devre dışı bırakılacağını duyurdu. Ülkede son üç santral 2023’te kapatıldı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun raporuna göre, radyasyon sızıntısıyla sonuçlanan nükleer sorunların yüzde 3’ü deprem ve sel gibi dış etkenler, yüzde 40’ı mekanik arızalar, yüzde 44’ü de insan hatası nedeniyle gerçekleşti. Ancak Moskova’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Rus gazına alternatif bulma ihtiyacı ve AB’nin 2030 yılına kadar net sera gazı emisyonlarını yüzde 55 azaltma taahhüdü nükleer enerjiye olan ilgiyi yeniden artırdı.

  • Avrupa Birliği (AB), Fransa başta olmak üzere 13 AB ülkesinin AB Konseyine yaptığı müracaat sonunda “Nükleer Enerji” yeşil enerji kapsamına alındı.

Bu bağlamda geleceğin enerji politikalarında NGS’lerin önemli yer tutması bekleniyor. Halen dünyada yüksek güçte, 60’ın üzerinde NGS’nin inşa halinde olduğunu belirten İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. A. Beril Tuğrul, normal çalışma şartlarında çevreye sorun yaratmayan NGS’lerin geleceğin ekosisteminde önemli yer tutacağını belirtiyor.

Nükleer enerji yeniden yükselişte

Enerjide dışa bağımlı olan ülkeler enerji arz güvenliği sağlamak adına nükleer enerjinin payını yeniden artırma planlarını devreye alıyor.

Alikaan Çiftçi.

Küresel ekonomide dönem dönem yaşanan daralmalara rağmen enerji talebindeki artışın önümüzdeki yıllarda da devam etmesi bekleniyor. Küresel ısınma nedeniyle ülkeler artan bu enerji talebini temiz enerjilerden karşılama telaşında. Hızla artan enerji talebini karşılamanın ve sera gazlarının zararlı emisyonlarını azaltmanın zorlu bir görev olduğunu belirten Nükleer Sanayi Derneği (NSD) Başkanı Alikaan Çiftçi, gelecekteki bu taleple ilgili yapılan projeksiyonlarda, nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarının ülkelerin enerji karmalarının önemli bileşenlerini oluşturacağını ifade ediyor.

Prof. Dr. Levent Aydın.

Geleceğin enerji ekosisteminde nükleer enerjinin yerinin teknolojik gelişmelere ve iklim değişikliği ve çevresel faktörlere bağlı olarak belirleneceğini söyleyen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Enerji Ekonomisi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Aydın, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasıyla birlikte, nükleer enerjinin rolünün ve öneminin önümüzdeki yıllarda daha net bir şekilde ortaya çıkacağını söylüyor. Aydın, nükleer güç santrallerinin 7/24 emre amade ve yüzde 95-98 kapasite ile çalıştığının altını çiziyor. Buna karşın yenilenebilir enerji santrallerinin ise hala yüzde 25-30 kapasite ile kesintili çalışabildiklerini ve bu sorunun çözümü için teknik ve ekonomik yönden depolama kapasitelerinin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Aydın, hem elektrik üretimine esneklik hem de sanayinin bazı alanlarında kullanılabilen küçük nükleer santrallerin geliştirilmesi ve ileri nesil nükleer reaktörler ve füzyon enerjisi gibi yeni teknolojilerin, nükleer enerjinin geleceğini şekillendirebileceğini vurguluyor.

Nükleerde küresel rekabet artıyor

Avrupa Birliği ülkeleri nükleer enerjiyi destekleyip desteklememe konusunda ikiye bölünmüş durumda.

ABD ve Avrupa, nükleer reaktörlerin enerji üretimini artırmaya gerek kalmadan yeterli enerji kaynağına sahip. Ancak geleneksel enerji piyasalarındaki karmaşıklığın yanı sıra, iklim değişikliğiyle mücadele vaatlerinin de etkisiyle ABD ve Avrupa, uzun yıllar ara verdikten sonra yeni nükleer reaktör inşa etme çalışmalarına geri döndü.

ABD, şu ana kadar elektrik santrallerinde faaliyet gösteren nükleer reaktör sayısı açısından dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer alıyor. 95 GWh’e kadar elektrik üreten 93 reaktöre sahip olan ABD’nin reaktörlerinden henüz hiçbiri işletme ömrünü tamamlamadı ve yıllarca çalışmaya devam edebilecek makul sayıda reaktörü bulunuyor.

İngiltere, nükleer enerji kapasitesini 2050’ye kadar dört katına çıkarmayı ve nükleer enerjide son 70 yılın en büyük genişlemesini hedefliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise 2050 yılına kadar 14 yeni reaktör inşa etme sözü verdi. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) raporuna göre Fransa, hâlihazırda faaliyette olan nükleer reaktör sayısında ABD'den sonra ikinci sırada yer alıyor. Hâlihazırda 61 GWh elektrik üreten santrallerde 56 reaktörü bulunuyor.

Çin, enerji santrallerinde çalışan 55 nükleer reaktörüyle üçüncü sırada yer alıyor ve 53 GWh elektrik üretiyor. Çin, inşaat halindeki nükleer reaktör sayısıyla şu anda dünyadaki tüm ülkeleri geride bırakıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) son raporuna göre, Çin’de şu anda inşaat halinde olan ve 21,61 GWh enerji üretmeyi hedefleyen 21 nükleer reaktör bulunuyor. Dünya Nükleer Birliği’nin nükleer tedarik zincirlerine ilişkin raporuna göre nükleer üretim kapasitesinin yüzde 70’i, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerinde bulunuyor. Buna karşılık şu anda inşaatı devam eden nükleer reaktörlerin yüzde 75'i ise örgütün dışındaki ülkelerde yer alıyor.

Türkiye'de nükleer enerji dönemi başlıyor

Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) için Türkiye ve Rusya arasında ilk imzalar 2010 yılında atıldı. Akkuyu, sadece üreteceği elektrikle değil, aynı zamanda Türkiye’nin yeşil enerji hedefine yapacağı katkıyla da önemli bir rol üstleniyor.

2023 yılında Akkuyu Nükleer Santrali’nin resmen nükleer tesis statüsü kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin nükleer liginin önemli bir oyuncusu haline geldiğini söyleyen Çiftçi, Akkuyu NGS’nin tüm ünitelerinin devreye alınmasıyla Türkiye’nin en çok nükleer güce sahip ilk 10 ülke arasına da girmiş olacağını belirtiyor.

  • Nükleer Güç Santraliyle birlikte enerji kaynaklarına bir yenisini daha ekleyen Türkiye’nin en büyük projeleri arasında yer alan Akkuyu NGS tam kapasite çalışmaya başladığında toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak.

Burada üretilen elektrik sayesinde Türkiye’nin yıllık doğalgaz ithalatında ise 4 milyar dolarlık tasarruf sağlanması bekleniyor.

NGS’lerin ilk yatırım maliyetlerinin yüksek olduğunu belirten Aydın, işletme ve yakıt maliyetleri açısından düşük enerji tesisleri olarak bilindiklerini ifade ediyor. Aydın, toplamda 550 bin parçadan oluşan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi’nin ilk yatırım maliyetinin yaklaşık 22 milyar dolar olduğunu söylüyor. 2035 yılında nükleer enerjinin Türkiye’nin enerji üretimi içindeki payının yüzde 11,1’e, 2053 yılında da yüzde 29,3’e ulaşması hedefleniyor. Bu hedefe ulaşmak için 20 GW’tan fazla nükleer kapasitenin Türkiye’de kurulması gerekiyor. Akkuyu’nun yanı sıra yeni konvansiyonel santral projelerin de gündemde olduğuna dikkat çeken Çiftçi, “Tüm dünyanın yakından takip ettiği SMR projeleriyle de Türkiye yakından ilgileniyor. Küçük ve orta ölçekli modüler reaktörler bir diğer temiz enerji kaynağı olan yenilenebilir enerji kaynaklarıyla hibrit çalışabiliyor. Bu esneklik de iki kaynağın maksimum verimde kullanılmasını ve enerji sistemlerinde denge sağlamasını sağlayacak” diyor.

Akkuyu’nun yanı sıra Sinop ve Trakya’da kurulması planlanan santrallerin yanı sıra SMR’lerin (Küçük Nükleer Santraller) Türkiye’nin elektrik kurulu güç karışımında arz güvenliği ve enerji bağımsızlığını artıracağını söyleyen Aydın, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmasını kolaylaştıracağını ifade ediyor.

Prof. Dr. Beril Tuğrul.

Prof. Dr. Beril Tuğrul ise Türkiye Yüzyılı vizyonu kapsamında savunma sanayi, otomotiv ve uzay gibi sektörlerde enerji gereksiniminin yüksek olması nedeniyle Türkiye’nin enerji ihtiyacının ilerleyen yıllarda daha da artacağını ve bu ihtiyacın nükleer güç santralleriyle karşılanmasının yerinde bir karar olacağının altını çiziyor.

Türk sanayicileri olarak nükleer enerjiyi sadece bir elektrik üretim aracı olarak görmediklerini ifade eden Çiftçi, Nükleer enerjinin nitelikli sanayi kollarının gelişmesini sağlayan kilit bir sektör olduğunu söylüyor. Bir nükleer santralin, yaklaşık 550 bin parçadan oluştuğuna dikkat çeken Çiftçi, “Akkuyu NGS’de elde edilen deneyimle dünyanın en kârlı ve prestijli sektörlerinden biri olan nükleer enerji alanında sadece Türkiye’deki değil dünyada inşaatı devam eden santrallerde de kritik roller üstlenme fırsatı yakalayabiliriz” diyor.

“Türkiye, petrol definesini arama ve bulma peşinde”

Geleceğin enerji politikalarında NGS’lerin önemli yer tutması bekleniyor.

Türkiye’de Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Siirt, Şanlıurfa ve Mardin’de petrol yatakları bulunurken, karada ve denizde arama çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Enerji ihtiyacının henüz yaklaşık yüzde 10’unu üretebilen Türkiye, petrol üretiminde de yıllar içinde önemli artış kaydetti.

  • Enerji alanında dev projelere imza atan Türkiye, petrol aramalarında Gabar’daki keşifle birlikte son yılların en büyük keşfine imza attı.

Türkiye, 1957 yılından beri topraklarında petrol arama ve üretim faaliyetlerini TPAO ile yürütüyor. Bu uzun yolculukta kendine yeni bir yol ve yöntem bulduğunu ifade eden Aydın, Türkiye’nin 2017 yılından beri denizde sahip olduğu sondaj gemileri ve karada TPAO’yu daha etkin ve üretken kullanmaya başlayarak gün be gün üretimini son 25 yılın tarihsel ortalaması olan günlük 52 bin varilden 2023 yılında günlük 82 bin varilin üzerine taşıyarak yeni bir yolda ilerlediğini söylüyor.

Türkiye’nin ham petrol ithalatı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 6,24 azalarak 31 milyon 395 bin 135 ton olarak gerçekleşti. Buna karşılık üretimi ise 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 6,27 artarak 4 milyon 094 bin 898 ton olarak gerçekleşti. İthalatta yaşanan bu düşüş, üretim tarafında yaşanan artışla dengelenmiş oldu.

Türkiye’nin tek sahada günlük en fazla petrol üretiminin gerçekleştirildiği Gabar’da günlük petrol üretimi 43 bin 380 varilin üzerine çıkarken, Türkiye geneli toplam petrol üretimi 100 bin varilin üzerinde yer alıyor. Üretim planına göre Gabar’da keşfedilen rezervle, bu sahada yapılan üretim günlük 100 bin varile ulaştığında Türkiye’nin petrol üretim düzeyinin de yaklaşık günlük 200 bin varil seviyelerine ulaşacağına dikkat çeken Aydın, “Gabar’da çıkarılan petrolün gravitesinin yüksek olduğu göz önüne alındığında petrol arama-üretim sektöründe önemli bir başarı ve ivme kazandığını söyleyebiliriz” diyor. Gabar sahası ile toplam petrol üretimi günlük 200 bin varile ulaştığında tüketimin yaklaşık olarak günlük 1 milyon varilin biraz üzerinde olacağını ve bu üretimle tüketimin yaklaşık yüzde 20’sinin karşılanacağını ifade eden Aydın, “Üretimde her bir yüzde artış ithalatta o kadar azalış olacağı, hem dış ticaret açığını hem de dolara olan talebi azaltacağı için ekonomik büyüme ve enflasyona katkısı önemli olacaktır. Türkiye petrol ve doğal gaz aramalarında artık şehir efsanesi peşinde değil, petrol ve doğal gaz definesini arama ve bulma peşindedir” diyor.