Diplomasinin anahtarı Türkiye’nin elinde

HABER MASASI
Abone Ol

28 Mayıs’ta yapılan tarihi Cumhurbaşkanlığı Seçimi ikinci turunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, rakibi Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu, yüzde 52,18 oy oranıyla geçerek, 5 yıl daha ülkeyi yönetmeye ve Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı olmaya hak kazandı.

Dünya’da 2023’ün en önemli seçimi diye değerlendirilen ve başta Batılı ülkelerin başkentleri olmak üzere pek çok ülke ve uluslararası kurum tarafından yakından takip edilen seçimlere yönelik teveccüh son 20 yılda izlenen etkin, etkili, proaktif, istikrarlaştırıcı ve insani diplomasisinin önemli bir çıktısı. Sonuçları belli olmasından hemen sonra gönül coğrafyamızdan ve mazlum milletlerden gelen coşkulu kutlama görüntüelri de, uygulanan dış politika vizyonunun müsbet neticelerinden biriydi. Seçim dönemi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değişen uluslararası dengelere yönelik izlediği bütüncül dış politika vizyonu ile rakibi Kılıçdaroğlu’nun Batı’ya demirlemeyi hedefleyen, bir nevi Türkiye’nin kazanımlarının önemli bir bölümünü törpülemeyi hedefleyen tek boyutlu dış politika vizyonun da seçmen tarafından değerlendirilmesiydi. Türk halkı kendi ayakları üzerinde duran bağımsız ve bütüncül dış politikadan yana olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Batı propagandası çöktü

Batılı yayın organlarında, muhalefetin adayının, göreve gelirse, Türkiye’nin Batılı ülkelerin ve NATO’nun her kararına uyacağına yönelik sözleri öne çıkartılırken, Erdoğan’ın adım adım inşa ettiği, bağımsız doğu batı ekseninde dengeleri sağlamaya yönelik politikası hedefe konuyordu. Türkiye’nin kendi çıkarlarını önceleyerek uyguladığı Ukrayna-Rusya savaşındaki politikasına açıktan hedef alamayan Batılı hükümet temsilcileri ve medyası, “Erdoğan gitmeli” gibi manşetler atarak doğrudan muhalefete destek verirken, muhalefetin dış politikada Batı’yla ilişkileri güçlendirme daha doğrusu Batı’nın sözünden çıkmama vurgusunu öne çıkartarak, mevcut Türk dış politikasını hedef tahtasına oturttular. Ancak seçim sonuçları bu beklentiye kesin darbeyi vurdu.

Diplomaside kriz çözen isim

Erdoğan, dünya siyasi tarihinde pek az liderin imza attığı bir başarı sağladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 yılı aşan iktidarında, ilmek ilmek dokuduğu dış politika vizyonuyla, dünyanın en tecrübeli liderleri arasında bulunuyor. Başta çevre coğrafyalar olmak üzere, Afrika’dan Latin Amerika’ya ve Uzak doğuya kadar atılan somut adımlar ve bölge ülkeleriyle geliştirilen ikili ilişkiler ile Türkiye’nin küresel nüfuzunu artıran Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası platformlarda sergilediği çözüm odaklı diplomasi girişimleri ile tüm kriz alanlarında söz sahibi bir siyasi aktör konumuna yükseldi. 28 Mayıs seçimleri sonrası Amerikan CNN kanalının kıdemli analisti İngiliz Gazeteci Richard Quest yorumu oldukça manidardı. Türkiye'nin uluslararası siyasetteki kilit rolüne dikkat çeken Quest, "Dünyanın neresinde bir kriz varsa Türkiye orada kritik bir rol üstlenecek" ifadelerini kullanırken, Erdoğan'ın aldığı destekle daha da söz sahibi olacağına, "Daha güçlenmiş Erdoğan; anlaşma sağlayan, barış sağlayan, iktidar sağlayan, güç sağlayan olacak" değerlendirmesiyle yer verdi. Quest, Erdoğan'ın aldığı kararın verdiği sözün arkasında duran siyasetine örnek olarak da, “Finlandiya'nın NATO'ya katılımına onay verip ancak İsveç'i onaylamadığı” vakasını gösterdi. Seçimlerden kısa bir süre önce, Kremlin’den yapılan bir açıklamada da, Cumhurbaşkanı Erdoğan için “Sözünün eri lider” değerlendirmesi yapılmıştı. Bu ifade aslında, Türkiye’nin iki savaşan taraf, Ukrayna ve Rusya’yı, aynı masaya oturmayı ikna edip, dünyanın bir gıda krizine girmesini engelleyen, tahıl koridoru anlaşmasının nasıl uygulamaya konduğunun ve belirli periyodlarla uzatılarak devam ettirildiğini de gösteriyor.

Güven veren lider

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, yalnızca Türk halkına değil, yabancı ülke liderlerine ve halklarına da güven veren bir isim. Bu güvenin neticesidir ki, seçim sonuçlarının Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandığının belli olmasının ardından, Orta Doğu, Afrika, Avrupa, Asya ve Amerika kıtalarından onlarca lider, hem sosyal medya üzerinden hem de bizzat telefonla arayarak tebriklerini iletmek ve birlikte çalışma niyeti göstermek istedi.

Erdoğan; 20 yılı aşan iktidarında, ilmek ilmek dokuduğu dış politika vizyonuyla, dünyanın en tecrübeli liderleri arasında bulunuyor.

Dünya siyasi tarihinde pek az liderin imza attığı bir başarıyı sağlayan Erdoğan, küresel dengelerin sarsıldığı bir dönemde Türkiye gibi jeopolitik konumu oldukça önemli bir ülkenin emin ellerde olduğunu gösterdi. Türkiye’nin ehil ellerde olmadığı bir dönemde gireceği ekonomik ve siyasi krizin sadece kendisiyle kalmayacağı ve küresel bir etkisi olacağı bugün kabul edilen bir gerçek. O nedenle Erdoğan gibi bir siyasi liderin 5 yıl daha Türkiye’yi hem de Meclis’te de çoğunluğu sağlayarak yöneteceğinin ortaya çıkması birçok ülke başkentine rahat nefes aldırdı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın seçimlerden hemen sonra bir TV kanalına verdiği mülakattaki ifadeleri de, yeni dönemde Türk dış politikasının küresel alanda oyun kurucu rolünün devam edeceğini gösterir nitelikteydi: "Dünden beri ilginç bir şeyi paylaşmak isterim. Dün sonuçlar kesinleşmeye başlayınca, dünyanın her yerinden aramaya başladılar. Kimileri direkt ulaşabildi, görüştürebildik, kimilerinin notunu aldık, kimileri yazılı mesaj gönderdi. Ben, kaç yıldır bu işlerin içeresindeyim, ilk defa uluslararası toplumun, yani dünya liderlerinin Cumhurbaşkanımızı tebrik için bu kadar hızlı hareket ettiğine şahit oluyorum. Dün akşam itibariyle onlarca devlet başkanı tweet atarak yahut yazılı mesaj göndererek tebriklerini iletti. Onların bir kısmıyla Cumhurbaşkanı'mız telefonla görüşebildi. Gerisi de bugün devam edecek. Bence bu da bir şeyi gösteriyor, dünya ülkeleri de uluslararası toplum da hem Türkiye'nin önemini hem de bu kadar önemli bir ülkenin başında Tayyip Erdoğan gibi bir liderin bulunmasının ne anlama geldiğini daha iyi kavramış durumda"

Gerilim yerini yumuşamaya bırakıyor

O nedenle ki, seçimlerin hemen ardından Avrupa Birliği’nin iki lokomotif ülkesinin lideri Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Avrupa’yı ilgilendiren kritik konularda birlikte çalışma isteklerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seçim sonuçlarının açıklanmasının üzerinden 24 saat geçmeden ilettiler. Hatta Scholz, Erdoğan’ı Berlin’e davet etti. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Azerbaycan liderleri de Erdoğan’ı ilk arayan ya da tebrik edenler arasında yer. Afrika’nın yükselen yıldızı Somali’nin Cumhurbaşkanı ve hükümet üyelerinden ayrı ayrı gelen kutlamalar, Libya, Gine gibi ülkelerin mesajları, Cumurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada Türkiye’nin hinterlandını ne denli genişlettiğinin göstergesiydi. Yine ABD Başkanı Joe Biden’ın ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın seçim gecesi tebrik mesajları ile ertesi gün Biden’ın Erdoğan’ı telefonla arayarak tebrik etmesi, önümüzdeki dönemde, ilişkilerin gerilimli seyrettiği ülkelerle de yumuşamanın yaşanacağı ve sorunlu alanlarda çözüm arayışlarının sıklaşacağının işaretini verdi. Elbette uluslararası sistemin fırtınalı bir döneme girdiği süreçte, başta komşularımız olmak üzere, dost ve müttefik ülkelerle ilişkilerde yakalanacak pozitif hava önemli. Zira hem Türkiye’nin hem de dünyanın önünde yoğun ve zorlu bir ajanda bulunuyor.

Tahıl koridorunun geleceği

Ukrayna savaşı listenin ilk sırasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel girişimiyle geçen ay, tahıl koridoru anlaşması iki ay daha uzatılma imkanı buldu. Ancak Birleşmiş Milletlerin girişimine rağmen, Batılı ülkeler ile Rusya arasındaki gerilim, anlaşmanın uzun süreli uzatılmasını engelliyor.

  • ABD’nin başını çektiği ülkeler grubu, Rusya'nın özellikle gübre ihracı ve gemilere yönelik yaptırımlarda ısrar etmesi karşısında Moskova da, bugüne kadar 30 milyon tahılın dünyaya ulaştırılarak “gıda krizinin” önüne geçen anlaşmaya yönelik baskısını bir koz olarak kullanıyor.

Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın kısa sürede son bulacağına yönelik umutlar her geçen gün azalırken, Kiev’in işgal altındaki topraklarını kurtarmak için karşı saldırıya her an başlayabielceğine yönelik resmi ağızlardan gelen açıklamalar, çatışmanın dozunun artacağını gösteriyor. Bu çerçevede, 1 Haziran’da Moldova’nın başkenti Kişinev’de yapılacak ikinci Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesinde tüm gözler bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olacak. Erdoğan’ın vereceği mesajların tıpkı geçen sene Prag’da düzenlenen ilk zirvede olduğu gibi dünya medyası tarafından yakından takip edilecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu zirvede muhataplarıyla yapacağı görüşmeler sonrasında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de bir görüşme yapması beklenebilir. Erdoğan’ın muhatabını, tahıl koridoru anlaşmasını uzatması için ikna etmesi ve Moskova ile başta nükleer enerji, doğal gaz boru hatları olmak üzere ortak projeleri hızlandırma kararı da bu görüşmede çıkabilir.

İsveç, NATO'nun kapısında bekliyor

Temmuz ayında NATO’nun en kritik zirvelerinden biri Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta Temmuz ayının ikinci haftası düzenlenecek. Atlantik İttifakı’nın Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi ülkelerle ilişkileri güçlendirerek Pasifik’e genişleme stratejisi ve bir önceki Brüksel zirvesinde Çin’i rakip olarak ilan eden stratejinin daha da derinleşmesi zirvenin ana temalarından birisi olacak. Tabii, Türkiye’nin onayıyla İttifak’a katılan Finlandiya’nın da ilk zirvesi olacak. Helsinki ile birlikte üyelik için başvuran ancak Türkiye ile imzalanan üçlü protokoldeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen İsveç’in bu zirvede temsil edilip edilmeyeceği, Stockholm’ün terörle mücadeleyi ne kadar benimsediği ve ahde vefasının ne denli yüksek olduğu ile doğrudan orantılı.

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, pek çok kez, İsveç’in PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin hamiliğini bırakmaması durumunda, Türkiye’nin onayını almasının mümkün olmadığını açıkça dile getirmişti. Türkiye ile İsveç arasındaki görüşmelerin Temmuz ayına doğru yoğunlaşmasını bekleyebiliriz.

İsveç, 1 Haziran’da yürürlüğe girecek yeni terörle mücadele yasasıyla Türkiye’yi ikna etmek isteyecektir ancak Ankara’nın somut talepleri karşısında bu beklentinin oldukça iyimser olduğunu not etmek gerekiyor.

Kafkaslar'da barışa en yakın an

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan’ın 30 yıldır işgal altıda olan Dağlık Karabağ bölgesinin özgürlüğe kavuşmasında öncü rol oynayarak, adeta çözümsüzlüğe mahkum edilen ve Kafkasya’yı sürekli bir gerilimle yaşamasını sebep olan işgali Bakü’ye tam destek vererek 44 günde sona erdirdi. Ardından, iki tarafı, Bakü ve Erivan’ı barış anlaşması imzalamaya teşvik edecek adımlar atıldı. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile ilişkiler normalleştirilirken, Azerbaycan’ın işgalden edilen bölgelerini yeniden ayağa kaldırması için her türlü destek verildi, savunma sanayiinden, güvenliğe kadar her alanda ilişkiler derinleştirildi. Nihayetinde, Avrupa Birliği ve Rusya’nın da girişimleriyle, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir barış anlaşmasının imzalanabileceğine ilişkin işaretler güçlenmiş durumda. Paşinyan’ın Dağlık Akrabağ dahil Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü kabul ettiğine yönelik açıklaması, imza için bazı pürüzler dışında engelin kalmadığını gösteriyor. Öyle ki haziran ayında her an barış anlaşmasının imzalanması beklentisi yüksek. Eğer gerçekleşirse bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya barışına ve Kafkaslar bölgesindeki istikrara tarihi bir imzası olarak kayda geçecek ve Türkiye’nin uluslararası alanda muteber olan krizleri çözen ülke konumunu zirveye taşıyacaktır.

Birbirinden kritik konular

Ajandanın ilk sıralarında yer alan ivedi maddeler dışında, ABD ile Türkiye arasında başta Washington’ın Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK/YPG’ye verdiği destek, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne yönelik Doğu Akdeniz ve Ege’de dengeyi bozan politika, F-16’ların modernizasyonu ve yeni F-16’ların teslimine yönelik süreç ve F-35 projesine Ankara’nın katılımına ilişkin olası gelişmeler de 2023’ün ikinci altı ayında dış politikanın gündemin yer edinecektir. Yine Esed rejimiyle savunma, dışişleri bakanları düzeyinde devam eden görüşmelerde, Türkiye’nin taleplerine Şam yönetiminin yaklaşımı da yakından takip edilecek. Bu maddeler dışında, Çin ile ilişkiler, Yeniden Asya Politikası, Afrika Açılımı, Türk Devletler Teşkilatı’nın derinleştirilmesi gibi konular da önümüzdeki 5 yıla damgasını vurmaya devam edecek.