Demokrasiye karşı geliştirilen algoritmalar

HABER MASASI
Abone Ol

Almanya siyasi amaçlara uygun hale getirilen kapanmalar ve algoritmaların bir örneğini yaşıyor.

Die Welt gazetesinin Alman İçişleri Bakanlığı ile (küresel bir sağlık merkezi olarak görev yapan federal bir kurum olan) Koch Enstitüsü arasındaki yüzlerce yazışmaya dair haberi, Covid-19’la ilgili siyasi bir suiistimali açığa çıkardı. Yazışmalara göre, Alman İçişleri Bakanı Horst Seehofer, onlarca bilim insanı ve uzmandan hükümetin sert kapanma kararlarını desteklemesini istedi. Ancak bu istek gerçek bir acil durum gerektiren istatistiki veriye ya da halkın özgürlüklerinin sert bir şekilde sınırlandırılmasını gerektiren herhangi bir tıbbi kanıta dayanmayan, tamamen siyasi bir tutum. Yine Die Welt’e göre, Alman bakan daha da ileri giderek, Koch Enstitüsü’nden güçlü bir Covid-19 kapanmasını destekleyecek bir algoritma programlamasını istedi.

Bu, salgın verilerini kötüleştirme amacına hizmet eden bir adım. Koronavirüs salgını süresi boyunca, söz konusu paroksismal acil durum yönetimiyle ilgili yüzlerce saçmalığa şahit olduk. Pek çok ülkede virüsün yayılmasına etki etmeyen, ancak insanların yaşamları üzerinde ağır sonuçları olan mantık dışı tutumlar ve akla ziyan uygulamalar gördük. Dahası, İtalyan aile hekimlerinin sahadaki tanıklıkları var. Covid-19’la mücadelenin düzenli tedavilerle evlerde yapılmasını isteyen, bağımsız derneklerin üyesi olan yüzlerce hekim İtalyan Sağlık Bakanının “ölüm reçetesi” olarak gördükleri tavsiyesine uymayı reddetti. Hastaneler ve yoğun bakım ünitelerinde her gün yüzlerce insan koronavirüsten ölürken, “tedavi yanlısı” hekimlerin hastaları arasında ölen olmadı.

Hükümet, tehdidi körükleyen ana akım medya ve yeni bir virüs korkusu yayan uzmanlar aracılığıyla, 1929 Büyük Buhranı dönemindekinden daha sert bir ekonomik kapanma uyguladı. Bu süreçte, aşı konusu adeta hiçbir şekilde eleştirilemeyen yeni bir din haline geldi. İtalyan Sağlık Bakanlığı’nın 2017’de aldığı bir karar, hekimlerin aşıları eleştirmesi halinde kamudan ihraç edilmesini öngörüyor. Bu demokratik bir ülkeye yakışmayan akıl dışı bir tutumdur. Big Pharma olarak adlandırılan ilaç kartelinin iyiliksever bir oluşum değil, açgözlülüğün hakim olduğu bir işletme olduğu göz önüne alındığında, yolsuzluk ve suiistimaller işten bile değil. Ancak, bu, konuyu tam anlamıyla açıklamaya yetmiyor. Bir İngiliz tıp dergisi son sayılarından birinde iki ünlü aşının resmi olarak onaylanan yüzde 95 yerine yalnızca yüzde 19-20 etkinliğe sahip olduğunun altını çizdi. Dolayısıyla, şayet aşı verilerini Big Pharma uydurduysa, açgözlülük, ancak hükümetler uydurduysa, bir demokrasi sorunu var demektir.

Küreselcilerin küreselleşmenin ikinci aşamasını ellerine yüzlerine bulaştırmasından sonra, başta ulusal çıkarlar, kimlikler, sosyal çerçeve ve ekonomi olmak üzere pek çok şeyi zayıflatarak değiştirme yolunda uzun süredir devam ettirdikleri proje üzerine birçok yazı yazdım. Adına ister “Büyük Sıfırlama” ister “Dünyayı Kurtarın” deyin, burada kilit nokta, tüm bu büyük değişikliklerin demokratik kurumlarla bağdaşmamasıdır. Belki de finansal kapitalizm artık “demokrasiye” ihtiyaç duymuyor. Bu nedenle, kanıtları ortaya çıkan seçim sahtekarlığıyla birlikte, ABD’de demokratik ortamın gerilemesi dünyanın her yerinde demokrasinin zayıflamasına neden oluyor. Senatör Rand Paul’un söylediği gibi, “kapsamlı bir soruşturmayı” gerektiren “çok sayıda seçim sahtekarlığı kanıtı” ve yasadışı seçim yasası değişiklikleri söz konusu. Dolayısıyla, ABD’deki seçim sahtekarlığının ve Almanya’daki kapanma skandalının arkasında bir algoritma olduğu görülüyor. Demokrasiden sapmak ve insanları aldatmak açısından matematik önemli. Peki, finansın lortları ve hükümetler neden halkın gözünün içine baka baka yalan söyleme gereği duyuyorlar? Bu konuda net cevaplarımız olmadığı gibi, geleceğimiz hakkında da cevaplanması gereken pek çok soru var.