Cumhuriyet 101 yaşında
Türkiye ekonomisi 101 yılda, tarım toplumundan sanayi ve hizmet sektörlerinin ağırlık kazandığı karma bir yapıya evrildi. Devletçilikten serbest piyasa ekonomisine geçiş, krizler ve reformlarla şekillenen bu süreçte, ekonomi politikaları küresel ve yerel dinamiklere göre değişti. Bugün, sürdürülebilir büyüme ve ekonomik kalkınma hedefleri doğrultusunda Türkiye, geleceğe yönelik adımlar atmaya devam ediyor.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Türkiye ekonomisi, birçok kritik dönüm noktasından geçerek 101 yıllık bir süreçte dikkat çekici bir gelişim gösterdi. 1923’ten 2023’e kadar ekonomi politikalarıyla makroekonomik göstergelerde önemli değişimler yaşandı. Bu süreçte Türkiye, tarımdan sanayiye, dış ticaretten kamu maliyesine kadar çeşitli alanlarda reformlar gerçekleştirerek büyüme ve kalkınma yolunda adımlar attı. Sanayileşme ve dış ticaret politikaları ise Türkiye’nin ekonomik gelişiminin temel itici güçleri arasında yer aldı. 1927’de 13,6 milyon olan Türkiye nüfusu, 2022’de 85,2 milyona ulaşarak yaklaşık altı kat arttı. Bu demografik büyüme, ekonomik yapıyı çeşitlendirerek iş gücünün artmasına katkı sağladı. 2023 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 900 milyar doları aşarak, istikrarlı büyümesini sürdürdü.
1923’ten günümüze dış ticarette dönüşüm
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Türkiye’nin sanayileşme hedefleri öncelikli hale getirildi. Erken Cumhuriyet döneminde sanayileşme devletçi politikalarla şekillenirken, 1950’lerden itibaren liberal ekonomik politikalar benimsenmeye başladı. 1950’li yıllarda uygulanan ithal ikameci politikalarla Türkiye, sanayi üretimini artırarak ithalatı azaltmayı ve dış ticaret açığını kontrol altına almayı hedefledi. Ancak bu dönemdeki politikalar, ihracatın gelişmesine sınırlı katkı sağladı ve Türkiye uzun yıllar dış ticaret açığı vermeye devam etti. Özellikle 1980 sonrası liberalizasyon süreciyle sanayi sektöründe önemli atılımlar gerçekleşti ve otomotiv, tekstil, beyaz eşya gibi sektörler küresel pazarda rekabet gücünü artırdı. 1980’lere ihracata dayalı büyüme modeline geçen Türkiye, aynı dönemde tarım sektöründe önemli bir dönüşüm geçirdi. 1923’te büyük bir kısmı tarıma dayalı olan ekonomi, makineleşmenin ve modern tarım tekniklerinin devreye girmesiyle verimlilik artışları yaşadı. Tarımın ekonomideki payı azalmış olsa da Türkiye, hala tarımda kendi kendine yeten ülkelerden biri olmayı sürdürüyor. Günümüzde, hizmet sektörü GSYH’nin yaklaşık yüzde 60’ını oluştururken, sanayi yüzde 30, tarım ise yüzde 10 civarında bir paya sahip.
2000’li yılların başlarında ekonomik büyüme ile birlikte ithalat da önemli ölçüde arttı ve ticaret açığı yüksek seviyelerde seyretti. Ancak, Türkiye son yıllarda ihracatını güçlendirme stratejilerine ağırlık vererek ticaret açığını daraltma yönünde adımlar attı.
Türkiye’nin dış ticaret hacmi, 1923’ten bu yana önemli bir büyüme gösterdi. 1923’te 50 milyon dolar seviyelerinde olan ihracat, 2023 yılında 254 milyar dolar ithalatı ise 366 milyar dolar seviyesini aştı. Bu da Türkiye’nin dış ticaret dengesinde yaklaşık 112 milyar dolar açık verdiğini gösteriyor. Enerji ithalatı, dış ticaret açığının önemli bir kısmını oluştururken, Türkiye’nin özellikle sanayi, savunma ve tarım ürünleri ihracatındaki artışlar, açığı dengeleme çabalarının bir parçası olarak dikkat çekiyor. 100 yıllık süreçte, Türkiye ekonomisi tarım toplumundan sanayi ve hizmet sektörlerinin baskın olduğu karma bir ekonomiye dönüştü. Bu dönüşüm, ekonominin yapısal sorunlarını ve gelişim potansiyelini beraberinde getirdi.
Dijitalleşme, teknolojik inovasyonlar ve küresel pazarlara entegrasyon, Türkiye’nin ticaret dengesini güçlendirme hedeflerinin temel unsurları arasında yer alıyor. Türkiye’nin ticaret politikalarındaki bu dönüşüm, uzun vadede dış ticaret açığını azaltarak daha sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturmayı amaçlıyor.
Enerji politikaları ve bağımsızlık hedefi
Enerji politikaları, Türkiye’nin ekonomi stratejisinin temel taşlarından biri haline geldi. 1970’lerden itibaren enerji talebinin artmasıyla, Türkiye enerji bağımlılığını azaltmak için çeşitli politikalar geliştirdi. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar hızlanırken, enerji güvenliği için yerli kaynakların kullanımı artırıldı. Özellikle hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerjisinde önemli adımlar atıldı ve enerji çeşitliliği sağlanarak ithal enerjiye bağımlılık azaltılmaya çalışıldı.
Son yıllarda petrol ve doğalgaz arama çalışmalarında kaydedilen başarılar da enerji politikasının merkezine oturdu. Karadeniz’de keşfedilen doğalgaz rezervleri, Türkiye’nin enerji bağımsızlığı yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Sakarya Gaz Sahası’ndaki 710 milyar metreküplük doğalgaz keşfi, ithal enerjiye olan bağımlılığı azaltma hedefinde büyük bir sıçrama sağladı. Ayrıca, Türkiye’nin petrol arama ve üretim faaliyetlerinde de önemli ilerlemeler kaydedildi. Gabar Dağı’nda bulunan yeni petrol rezervleri, enerji güvenliğini artıracak önemli keşiflerden biri olarak öne çıktı.
Hedef: Yüksek katma değerli üretimle büyüme
Türkiye, son yıllarda küresel ekonomik dalgalanmalara ve iç piyasalardaki zorluklara rağmen büyümesini sürdürmeye devam ediyor. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’nin GSYH’si yaklaşık 900 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Bu büyüklük, sanayi, tarım ve hizmet sektörlerindeki gelişmelerin katkısıyla ortaya çıkarken, ülke ekonomisinin dirençli yapısını da yansıtıyor.
GSYH’nin genel büyüklüğü kadar önemli bir diğer gösterge de kişi başı GSYH verileri. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’nin kişi başına düşen GSYH’si yaklaşık 10 bin dolar seviyesinde seyrediyor. 2013 yılında 12 bin doları aşan kişi başı GSYH, küresel ekonomik koşullar, enflasyon ve kur dalgalanmalarının etkisiyle son yıllarda düşüş gösterdi. Ancak, Türkiye, üretim kapasitesini artırma ve ihracata dayalı büyüme stratejilerini güçlendirerek bu durumu tersine çevirmeyi hedefliyor. Özellikle teknolojiye dayalı yatırımlar ve yüksek katma değerli üretimle kişi başı gelirin yeniden artması hedefleniyor.
Türkiye’nin uzun vadeli hedefleri arasında GSYH’sini 1 trilyon doların üzerine çıkarmak ve kişi başına düşen geliri tekrar 12 bin dolar seviyelerine getirmek yer alıyor. Bu hedeflere ulaşmak için enerji, sanayi ve dijitalleşme projelerine ağırlık verilerek ekonomik büyümenin sürdürülebilir hale getirilmesi amaçlanıyor.