Çip ve ötesi

HABER MASASI
Abone Ol

Bu yüzyılda yaşayan tüm insanların sudan sonra en büyük ihtiyacı haline gelmelerine, burnumuzun dibinde olmalarına ve artık uykudayken bile onlara muhtaç olmamıza rağmen çoğumuz durumun tam anlamıyla farkında değiliz…

Mesleki açıdan gerekmedikçe kimsenin derinlemesine araştırmadığı ama teknoloji içeren her şey için ciddi önem taşıdığını bir ön bilgi olarak herkesin aklında tuttuğu, kıymeti kavranamayan varlıklardır çipler.

Basitleştirecek olursak bir elektronik bileşen üzerine yerleştirilen özel bir devre kartından bahsediyoruz. Her birinin içerisinde binlerce minyatür transistör var. Bunlar içerisinde bulundukları cihazın görevini gerçekleştirmesi için gereken verileri işlemenin yanında kayıt işlemlerini de gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla transistör sayısı ne kadar fazla olursa çipin kalitesi, değeri ve iş üretimi o kadar güçlü ve kıymetli oluyor. Yani en basit tanımla çipler elektronik cihazların saniyede milyonlarca işlem gerçekleştirebilme kapasitesine sahip, transistatör sayısı arttıkça berecileri artan beyinleri olarak hayatımızda bulunuyorlar.

Bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler, akıllı saatler, otomobiller, televizyonlar… Aklınıza gelebilecek her yerdeler… Yüzde 62'si bilgisayarlar ve akıllı telefonda, yüzde 25’i otomotiv ve savunma sanayisi sektöründe, yüzde 13’si ise tüketici elektroniği cihazlarında kullanılıyor.

Çipler kullanılacakları sektörlere göre yukarıda bahsi geçen transistör hacmine (nanometre: metrenin milyarda biri) göre sınıflandırılıyorlar. Nanometre değeri iki transistörün birbiri arasındaki mesafeyi ifade ediyor ve aralık ne kadar küçük olursa o alana daha fazla transistör yerleştirilebileceğinden ötürü buradaki işlem gücü o kadar yükseliyor. Dolayısıyla da çip o kadar özel hale geliyor ve içinde bulunduğu varlık her neyse onun teknolojisini bir o kadar artırıyor. Özetle bir çip ne kadar düşük “nm” birimindeyse o kadar değerli oluyor.

2021 yılında IBM tarafından 2 nm’lik üretilen ilk çipten bu yana birçok firmanın ve devletin 1 nm’lik seri çip üretilmesi için çalışmaları devam ediyor. Fakat şu an için benim bildiğim işin zirvesi hala 2 nm’de.

Taiwan Semiconductor Manufacturing Company, Limited.

Dönemin koca koca bilgisayarları hatıra getirilirse kolayca tahmin edileceği üzere ilk çipler de nanometre “nm” değil, mikrometre “μm” yani metrenin milyonda biri üzerinden ölçülmekteydi. 1971 yılında 10 μm ile başlayan süreç 1990’da 800 nm'lik durağa kadar geldi.

Onları da 15 sene içerisinde 60 nm’ye kadar ilerletmeyi başardılar. Katar Hamad Bin Halife Üniversitesi ile TÜBİ- TAK BİLGEM arasındaki mutabakat çerçevesinde ülkemiz de çip üretimine, dünya devlerinin takribi 2005 yılında ulaştıkları seviyeden, 65 nm’lik sınıftan başlayacak.

Bu sınıf başta otomotiv olmak üzere çok sayıda sektöre hitap ediyor. Her ne kadar dünya devleri ile arada büyük bir fark olsa da başlangıç için çok önemli. Bir işe, hele ki teknoloji üretimi konulu bir işe başlamadan ilerlemek imkansız.

Daha küçük aralıklı çip üretmenin tekniği fizik-optik biliminde saklı. Bu alanda ilerleyip çip üretimi ekipmanlarında en önde gelenler şu an için Holandalılar. ASML Holding bu işin zirvesi.

TSMC, Intel, Qualcom, Broadcom, Nvidia, AMD, Samsung gibi firmalar dünyanın çip üretiminde bir numaraları. Üst sınıf akıllı telefonlar ve bilgisayarlar için bugün 5 nm ve 4 nm çipler kullanılıyor. Fakat içlerinde bir tanesi var ki hepsinden ayrı bir konumda.

  • TMSC yani Taiwan Semiconductor Manufacturing Co. çok özel bir üretici. Çünkü en ileri teknoloji olan 5nm ve altı çiplerin yüzde 90’ını bu firma üretiyor.

Yukarı da bahsi geçen ASML’de bu firmanın ekipman tedarikçisi. Yani tüm dünya teknolojisi bu ikilinin elinde desek yalan olmaz.

Pandemi de 90 nm’lik çiplerin bile bulunamayışını ve dolayısıyla yeni otomobil üretmekte çıkan zorlukları hatırlarsanız 5nm altı özel çiplerin üretilmesini sağlayan TMSC veya ASML’den herhangi birinin başına bir şey gelse neler olur diye düşünmek lazım.

Tayvan’daki TSMC bu açıdan yani Çin ve ABD arasındaki gerginlik açısından değerlendirildiğinde akıllarda başka pencereler açılıyor. Çin adayı işgal ederse neler olabileceğini, bu teknolojiyi eline geçirirlerse ABD’ye karşı neler başarabileceklerini, hele hele olası bir savaş senaryosunda küresel çapta çiplerin ne denli değerli hale geleceklerini kavramak önemli.

ASML elindeki teçhizatları güçlü manada Tayvan’dan başka bir de Güney Kore’ye paylaşıyor. İkisinin kendi alıcıları içindeki büyüklüğü yüzde 50 civarında. Güney Kore’de stratejik çip olarak değerlendirilen 5 nm altı çip üretiminse Samsung önde. Zaten dünya çapında da TMSC’den kalan yüzde 10’luk pay Samsung’un elinde.

Her geçen gün çiplere bağımlılık artıyor...

Şimdi ABD-Çin arasındaki Tayvan mücadelesine bir de bu gözle bakacak olursak küçücük ada için Pasifik’te tüm dünyayı kana bulayacak bir savaşa iki tarafında neden bu kadar istekli olduğunu anlamak son derece kolaylaşıyor. Dünyanın üretim devi Çin Tayvan’ı ele geçirirse ABD’nin patron koltuğunda kalma ihtimali bir anda sıfıra iniyor.

Akıllara “O zaman ABD alsın çip fabrikalarını kendi ülkesine kursun” fikri gelmesi son derece doğal. Aslında Batı dünyası Biden başkan olur olmaz bu işe başladı fakat maliyetler öylesine artıyor ki hayatımızın her alanında kullanılan bu önemli varlıklar yüzünden tüm dünya ekonomisinin sarsılması işten bile değil. Yine de bir yolunu bulmak üzere çırpınıyorlar. Çiplerin küresel çapta 600 milyar dolarlık bir pazarı var. Son zamanlarda ABD 76 milyar dolarlık, Avrupa Birliği ise 47 milyar dolarlık teşvik ve destek paketleri ile ülkelerinde üretim için gaza basmış durumda. Fakat kuzu kurdun o kadar yakınındaki çoban yetişene kadar kötü şeyler olma ihtimali çok yüksek.

Gerçi ASML teçhizatları uzaktan imha edebileceğini iddia ediyor. Yine de daha önceki tarihlerde ASML’nin 5nm’lik olmasa da Çin’e ciddi teçhizat satışları gerçekleştirmesi ve hem ASML hem de TSMC sahiplerinin Çin’i 50 yıldır büyütüp bu günlere getiren küresel sermayenin örümcek ağlarını ören The Vanguard, Capital Research & Management, Fidelity Management gibi Kasım 2023 sayısında “Paranın Lordları” makalesi ile detaylıca tanıtıp yüksek teknoloji üretimi firmalarıyla, dolayısıyla da çiplerle olan yakın ilişkilerini anlattığımız yatırım bankaları ve fonlar olunca, bu kurtlar vadisinde kimsenin kimseye zerre güveni olmuyor. Özellikle de kral koltuğunda oturuyorsanız ve ensenizde ejderin nefesini hissediyorsanız…

Yukarıda anlatılan hikayede hızlıca anıp geçtiğimiz otomobillerin elektrikli hale gelmelerinin yanında inanılmaz bir hızla gelişen teknolojinin de baskılamasıyla çiplerle ilişkileri çok daha grift hale geldi. Her geçen gün bu alanda çiplere bağımlılık artıyor. Hatırlanacağı üzere 2018 yılında başlayan ABD-Çin çekişmesi nedeniyle yaşanan ve 2020’de pandemiden kaynaklanan çip krizleri bu yeni gerçekliğin en açık kanıtlarıydı.

2000'lerin başında araç başına ortalama (benzin/dizel) 200 adet olan çip sayısı bugün binin üzerine çıkmış durumda. Bu rakam hibrit araçlarda 1.5, elektrikli araçlarda 2 kat daha fazla. Hızla hayatımıza girmesi yaklaşan otonom (sürücüsüz) araçlarda ise çip sayısı 10 katı yani 10 bini bulacak gibi gözüküyor.

Önceki paragraflarda ele aldığımız Çin-Tayvan-ABD arasındaki çip açmazını yazı bitmeden tam da burada bu rakamlar ışığında tekrar düşünün. Geleceğin dünyasında petrolün makamına çipler ve onların üretiminde kullanılacak nadir toprak elementleri şimdiden aday olmuş gibi anlaşılıyor.

Tam da burada işin teknolojisinde kullanılacak elementler kadar önemli bir başka aktörün önemi karşımıza çıkıyor. Enerjiyi depolayacak olan maden: Lityum.

1990’lı yılların ortasından 2000’li yılların başına kadar Batılı sömürgeciler Afrika ve Asya’da altın, gümüş, pırlanta gibi herkesin değerine vakıf olduğu madenler için yerel halkları sömürürken henüz kimsenin ciddiye almadığı, yavaş yavaş kıpırdanmaya başlayan Çinliler aynı coğrafyalarda lityum madenlerini satın aldılar.

1980-1988 yılları arasında gerçekleşen İran-Irak Savaşı ve 1990-1991 yıllarında yaşanan Körfez Krizi sonrası dünyanın petrolle olan sınavının zirveye çıkışını ve Ortadoğu coğrafyasında 100 yıldır bitmeyen kapışmayı derinlemesine tahlil edip son damlasının tüketileceği zamana bir asırdan az bir zaman kaldığının bilinciyle araştırmalarına başlayan Çinliler dünyanın enerji konusundaki tek çıkışının “elektrik” kapısında beklediğini idrak edip, teknoloji üzerine çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırdılar.

Daha küçük aralıklı çip üretmenin tekniği fizik-optik biliminde saklı.

Hasılı Çinliler yıllar öncesinden çip, nadir toprak metalleri, elektrik ve lityum dörtgeninde elektrikli araç üretimi için hazırlıklarına başlamışlardı.

Yani, bugün elektrikli arabaların ortaya çıkışı ve kullanılacak enerjinin depolama faaliyetinde lityumun kullanılmasında Çin’in rolü bu vizyonlarından ötürü çok büyük. Dolayısıyla elektrikli arabaların üretilmesinde hep bir adım öndeler.

Ne kadar önde olduklarını ifade etmek için sanırım şu bilgiyi paylaşmam yeterli: Bir elektrikli otomobilin bataryasını oluşturan parçaların yüzde 93’ü için tüm dünya Çin’e bağlı!

Çin hükümetinin ilmek ilmek dokuduğu bu plan çerçevesinde şu an elde ettiği gücün önümüzdeki 20 yıl için ne anlama geldiğini soran olursa en basit şekilde şöyle ifade edelim: Bu dünyayı taşımacılık üzerinden “ticareten” işgal planı.

  • Çin bu işe öylesine kafayı takmış durumda ki, teknik ve teorik üstünlüğü dünya çapında sürekli halde elde tutmak için müthiş bir sistem kurmayı başardı.

Hükümet ülkedeki tüm araç üreticisi firmalarına oluşturdukları teknoloji ve tasarımı Pekin Üniversitesi bünyesindeki AR-GE bölümüne paylaşmayı ve ortak bir havuz oluşturmayı zorunlu tutuyor. Yani inanılmaz bir Know-how çığ gibi büyüyor…

Yukarıda ifade ettiğim üzere tamamen çiplere bağımlı hale gelecek olan otomotiv sektöründe 1 numara olmak adına çip teknolojilerini elde etmek ve geliştirmek penceresinde inanılmaz bir mücadele veriyor.

Batılı üreticilerin halen daha konfor, güvenilirlik ve teknik servisle sektörde ön planda olduğu ve Çinlilerin ise piyasadaki paylarını “ucuz fiyat” silahıyla artırmayı çalıştığı şu günlerdeki tablonun önümüzdeki 10 yılda başa baş ve çok çetin bir mücadeleyi resmedeceği düşünülüyor.

Bu mücadele elbette sadece otomobillerle sınırlı kalmayacak. Trenler, motosikletler, gemiler, yatlar ve daha niceleri arka arkaya gelecek…

Enerjinin dünyamızın en önemli değişkeni olduğu günümüz dünyasından geleceğe atılan bir kanca hükmündeki elektrikli araçların küresel manada siyasi, ekonomik ve askeri açıdan çok büyük dönüşüme sebep olacağı böylesine aşikarken ülkemizin de TOGG ile başlayan bu alandaki faaliyetlerini stratejik açıdan bir kez daha zihnimizde değerlendirmeli ve iş dünyasının siyaset ile işbirliği çerçevesinde tüm kuvvetimizle meselenin üstüne düşmeliyiz…

Bir elektrikli otomobilin bataryasını oluşturan parçaların yüzde 93’ü için tüm dünya Çin’e bağlı!

Üstüne düşmeliyiz çünkü, bir ülkenin ekonomisi değerlendirilirken ilk bakılan veri olan dış ticaret açığımız bize bunu söylüyor.

2023 yılı ihracatımız 255,8 milyar dolar olurken ithalatımız 361,8 milyar dolar oldu. 100 milyar doları aşkın bir dış ticaret açığımız var. İhracatımızın ithalatı karşılama oranı yüzde 70’lerde.

  • Türkiye'nin en önemli ihracat ürünleri otomotiv, hazır giyim ve tekstil, beyaz eşya, tarım ve gıda ürünleri, en önemli ithalat ürünleri ise doğalgaz ve petrol, otomotiv ve elektronik aletler…

Dış ticaret açığı sıkıntımızda iki sınıf öne çıkıyor: enerji, otomobil ve elektronik aletler. Enerji konusu şüphesiz en başta coğrafi zenginliklerle alakalı bir mesele. Bununla beraber teknolojinin kullanımıyla denizlerden, akarsulardan, güneşten ve nükleer santrallerden faydalanmak mümkün. Türkiye özellikle rüzgar enerji sistemlerinde Avrupa’da son on yılda en büyük adımları atan ülke olarak ilk 5’e girmeyi başarmış durumda. Diğer yenilenebilir enerji alanlarında da Avrupa’da çok iyi sıralamalar yakalamış durumda. Nükleer çalışmaları da bir yandan devam ediyor. Ayrıca denizlerde doğal kaynak arama faaliyetleri de sürdürülmekte.

Etkili olan diğer ithal sınıfı ürünleri ise çok daha detaylı üzerinde durulması gereken bir öneme sahip. Otomobillerin çiplerle yakın gelecekte nasıl bir sarmala gireceklerinden zaten bahsettik. Bu sene Türkiye’nin otomobil ithalatı 18 milyar doları aşmış durumda. Teknoloji ilerledikçe yeni nesil otomobillere talep daha da artacak ve bu rakam yükselecek.

Evet, Türkiye önemli bir otomobil ihracatçısı aynı zamanda. Fakat ithalinden diğer ülkelere kaçırdığı parayı ihracatıyla kazanabilmesi için ithal edilenden çok çok daha fazlasını imal etmek durumunda. Çünkü marka bize ait değil. Aslan payı marka sahibine gidiyor.

Elektronik aletler içerisinden ithal edilen akıllı telefonlar, bilgisayarlar vb. ürünler son derece önemli. Orada da aynı sorun var. Dünya çapında marka olmuş büyük üreticilerin oluşturduğu karteller tam anlamıyla tüm insanlığı esir almış durumda.

Peki, tablo böyleyken ne yapmalı?

İhracatımızın kilogram birim değeri bu sene yüzde 8,8'lik yükselişle 1,6 dolara çıkmış durumda. Bu iyi bir ilerleme. Fakat ihracatın değerini artırmanın iki yolundan, yani hacim artışı ve küresel marka artışından ikincisine yoğunlaşma vakti.

Bunun yolu da ilk başta en azından TOGG ile başlayan elektrikli araba markalaşmamız ve diğer markalaşan savunma sanayimizin ürünlerimize yetecek derecede çip üretmekten; bu markaların küresel çapta üst sınıflara tırmanmasından geçiyor.

Bunların özellikle korunması, kendi teknolojilerini geliştirmesi ve dünya çapındaki rakipleriyle tedricen yarışabilir hale gelmesi çok önemli. Onlar için oluşturulan bu havuzun know-how’undan özellikle elektronik eşya alanında markalaşma gücü bulunan üreticilerin faydalanması ve onların da katkı sağlamasının yollarının bulunması çok önemli.

Bu döngü bir yandan yüksek teknoloji ürünlerimizin ihracatımızdaki payını artırırken diğer yandan toplam ihracat rakamlarımıza orta-yüksek ve orta teknoloji ürünlerimize nazaran markalaşmanın değeriyle çok katkıda bulunacaktır.

Bugünkü karnemize bakacak olursak, otomotiv, enerji, telekomünikasyon, bilişim sistemleri ve teknolojileri, savunma, elektronik, sağlık, çevre, inovasyon, yeniden dönüşüm ve güvenlik alanlarındaki ürünleri kapsayan yüksek teknoloji ürünlerimizin, 9 milyar 130 milyon dolarla ihracatımızdaki payı yüzde 3,5’larda. Ağırlıklı olarak da savunma sanayisi ürünlerinden oluşan bir ürün sepetimiz var. Bu alanda hız kesmeden güç kazanmaya devam ediyoruz.

Orta-yüksek teknolojili ürünlerde ise 88 milyar dolarla yüzde 34,5’lardayız. Bu alandaki faaliyetlerimiz gelişmekte olan tüm dünya ülkeleri tarafından da gerçekleştirildiğinden bizim için teknoloji desteği ile sınıf atlama açısından son derece önemli. Binlerce ürünü kapsayan bir yelpazedeki orta-yüksek teknoloji ürünleri yeterli Ar-Ge kaynaklarının var olmasıyla özelleştirilebilen, ayrıştırılabilen ve markalaşmanın yanında devlet desteği ile ciddi pazarlar oluşturabilen metalar…

İşte özellikle çiplerin üretimiyle ve markalaşma çalışmalarıyla bu alanlara yüklenmemiz lazım.

Bunun için de iyi eğitim veren üniversitelere, başta mühendislik alanlarından olmak üzere başarılı mezunlara, ciddi Ar-Ge bütçelerine ve devletin son derece ince eleyip sık dokuyarak sağladığı, bunun yanında sıkı verimlilik denetimlerinde geçirdiği yardımlarına ihtiyacımız var.

Eğer çipler ve markalaşma çalışmalarımızla yüksek ve orta-yüksek teknolojilerimizde verimlilik oluşturabilir, adet-hacim artışı yönteminden gerekli yatırım ve desteklerle marka değeri artışı yöntemine transfer olabilir, bu konuda ciddi derecede kararlı olabilirsek kilo başı ihracat değerimizi kısa vadede 2 dolar çıkarabilir; dış ticaret açığındaki tabloyu 10 yıllık bir zaman aralığında bir başarı hikayesiyle kökünden değiştirebiliriz…