Biyoteknolojinin askeri alanda kullanımı insan genomunu nasıl mahvetti?

HABER MASASI
Abone Ol

İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 11 Kasım 1997’de düzenlenen 29’uncu UNESCO Genel Konferansı’nda oybirliği ve alkışlar eşliğinde kabul edildi. Ancak, herkesçe malum olduğu üzere, öne çıkarılan ilkeler er ya da geç çıkarlarla ve güç dogmalarıyla ve elbette Büyük Sıfırlama sihirbazlarının planlarını uygulamak için duyduğu sınırsız hareket özgürlüğü ihtiyacıyla çatışacaktır.

UNESCO insan genomunu “insanlığın mirası” olarak görürken, BM de onun korunması ve gelecek nesillere aktarılması gerektiğine ve bilimsel gelişmelerin her zaman insan hakları ışığında değerlendirilmesi gerektiğine inandı. Sonra ne yazık ki, biyoloji alanında oynanan nanoteknoloji oyunu, hayal bile edilemeyecek bir hızda hayatımıza girdi. Ayrıca, farklı ülkelerin orduları da konuyla ilgilenmeye ve konuyu askeri alana taşımaya başladılar. Dolayısıyla, dünyanın büyük oyuncuları imzaladıkları ve korumayı taahhüt ettikleri şeyi çok kısa bir süre içinde unutmuş oldular. BM belgeleri, gen/ genom düzenlemeyi, “CRISPR-Cas9 adlı bir bakteri sistemi kullanan yeni bir genom düzenleme tekniği; göreceli basitlik ve verimlilikle DNA’nın canlı bir organizmanın genomuna eklendiği, silindiği, modifiye edildiği veya yer değiştirildiği bir işlem” olarak tanımlarken, bunun rakipsiz olduğunu söylüyor. İtalyan bilim insanı Joseph Tritto, “Cina Covid 19. La chimera che ha cambiato il mondo” (Çin’in Covid- 19’u Dünyayı Değiştiren Chimera” adlı kitabında İspanyol gribi ve Polio gibi eski virüslerin gerçek kalıntılarının ve izlerinin alındığını ve hücrelerinin güçlü biyolojik silahlar elde etmek veya savunma amaçlı aşılar üretmek için yeniden yapılandırıldığını ifade ediyor.

Söz konusu kitapta yazar, virüsün doğada bulunmadığını ve daha ziyade Çin’in Wuhan’da ve Harbin şehirlerinde bir biyogüvenlik laboratuvarında üretildiği sonucuna varan çeşitli bilimsel argümanlar sunmaktadır. Virüs Wuhan’da düzenlenen Dünya Askerî Oyunları ve birkaç gün sonra Harbin’de düzenlenen Uluslararası Kış Olimpiyatları sırasında sızdı. Geçen yaz BBC, bunu bir komplo teorisi olarak aktarmış olsa da, Tritto’nun kitabına göre durum böyle değil.

O zamana kadar, “Wuhan Laboratuvarı Sızıntısı” teorisi – belki de Big Pharma’ya yakın olan – çoğu bilim insanı tarafından komplo teorisi olduğu düşünülerek reddedilmişti. Şimdi ise bu tez, dünyaca ünlü bir İtalyan bilim adamı tarafından kapsamlı belgeler, tarihler, gerçekler ve isimlerle birlikte sunulmaktadır. Tritto aynı zamanda 1997 yılında UNESCO himayesinde kurulmuş ve ABD’den Hindistan’a, Çin’den İngiltere’ye kadar pek çok ülkeden üniversitenin katkı sunduğu bir sivil toplum kuruluşu olan, nanoteknolojinin askeri alanda kullanımına odaklanan Paris merkezli Dünya Biyomedikal Bilimler ve Teknolojiler Akademisi’nin (WABT) başkanlığını yapmaktadır. Koronavirüsün ABD’nin Maryland eyaletinin Frederick şehrinde bulunan Fort Detrick’teki askeri üste üretildiği ve buradan sızdırıldığı tezi Tritto’nun anlatısının temel taşını oluşturuyor.

içiİtalyan bilim adamı yakın zamanda verdiği bir röportajda, “2007’de koronavirüs; Ebola, Marburg gibi virüslerle beraber ABD askeri biyolojik silahları listesinde bulunuyordu” dedi. Yalnızca bir örnek vermek gerekirse, Fort Detrick askeri üssündeki ABD Ordusu Bulaşıcı Hastalıklar Tıbbi Araştırma Enstitüsü (USAMRIID) 2007’de Viroloji Dergisi’nde (Journal of Virology) Ebola virüsünün al yanaklı maymunlar üzerinde test yapmak için kullanılması hakkında bir makale yayınlamıştı. Aynı bölümde çalışan birkaç araştırmacı da, SARS, MERS ve diğer virüslerle ilgili araştırmalar yaptı. Ayrıca 2003 yılında, SARS salgınından sonra USAMRIID, Kuzey Karolina Üniversitesi’nden (UNC) Epidemiyoloji Profesörü Ralph Baric’in ekibiyle birlikte çalışarak SARS-CoV’nin ayrıntılı bir Tamamlayıcı DNA’sının (cDNA) manipülasyonu için yeni bir ters genetik sistem geliştirdi. Araştırmanın sonuçları 2003 yılında bildiri olarak yayınlandı.

Çin bile Fransa’nın ve ABD’nin finansal ve bilimsel yardımlarıyla biyomühendislik deneyleri yaptı. Çalışma aşı geliştirmeyle başlayarak yavaş yavaş askeri araştırmalara geçmeyi amaçlıyordu. Wuhan laboratuvarı şu anda Çin Halk Kurtuluş Ordusu altında faaliyet göstermekte olup, biyokimyasal silahlar ve biyoterörizm uzmanı General Chen Wei tarafından yönetiliyor. Tritto’ya göre Chen Wei Fransa’da ve diğer Avrupa ülkelerinin laboratuvarlarında hücrelere nasıl girileceğini ve DNA’nın nasıl değiştirileceğini öğrendi. Birkaç ay öncesine kadar, böyle bir fikrin Çin’in masumiyetine inananlar tarafından küçümsenerek reddedilen, bilimin masumiyetini savunan birkaç bilim adamı tarafından da saçma görülen bir komplo teorisi olduğu düşünülürdü. Bu durumda, hiç kimsenin masum olmadığı anlaşılıyor. Olanların ahlaki sorumluluğunun ötesinde, insan DNA’sı ile oynamanın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamamız gerekiyor. Tritto diğer bazı önemli noktalara da vurgu yapıyor.

Bunlardan biri, ABD’de biyo-araştırma alanına yapılan yatırımların yüzde 70’inin Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA) tarafından yapılıyor olması; ikincisi, bu tür tehlikeli araştırmaların tıbbi olarak denetlenmiyor olması; ve üçüncüsü bazen devletlerin bile bu sektörü finanse eden grupları tam anlamıyla kontrol edemiyor olması. Tüm bunlar yeterince korkunç değil mi?

İtalyan bilim adamına göre, laboratuvarlarda virüslerin nasıl oluşturulacağına ve biyogüvenlik seviyesi 4 (BSL-4) olan P4 laboratuvarlarının askeri ve sivil laboratuvarlar arasındaki ilişkilerde nasıl çalışabileceğine dair araştırmaları düzenlemek ve Çin’in ve diğer ülkelerin biyolojik ve virolojik silahlar konusunda taahhütte bulunmalarını sağlamak için evrensel kurallara acil ihtiyaç var. Ancak bu durumda sorulması gereken bir soru var:

  • Güçlü stratejik rakipler olan ABD ve Çin nasıl oluyor da askeri biyo-teknoloji alanında bilgi paylaşımında bulunuyor? Yoksa biyolojik silahlar ülkelerin kendi halklarına karşı, insan genomunu değiştirmek ve yeni bir köle nesli oluşturmak için mi kullanılıyor?