Bitkisel yağda en önemli sorun tağşiş

HABER MASASI
Abone Ol

Küçükbay, Tekirdağ’da faaliyete geçen fabrikasında ayçiçeğinin kabuğunu yakıp, buhar elde edip enerjiye çeviriyor. "Sadece kendi kullandığımız kabuğu kullanarak, kendi kullandığımızdan da fazla elektrik üreteceğiz. Bu tip projeler tamamen ülkeye katma değer sağlayan projeler" diyor.

Gıda sektöründe ve zincir marketlerde el değiştirmeler sürerken, tarıma dayalı sanayi temsilcileri sektörde tağşiş sorununa dikkat çekmeye devam ediyor. Türk halkının en fazla tercih ettiği bitkisel yağ olan ayçiçek yağında da başka yağ karıştırmanın haksız rekabet yarattığını belirten Orkide Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Küçükbay ile sektörün durumunu, grubun planlarını ve yeni yatırımları konuştuk.

Küçükbay’ın bu seneki büyüme performansı ve pazardaki konumu nedir?

İki ana fabrikada üretimimiz devam ediyor. Üretimimizin yüzde 65’i iç piyasaya yönelik. Yüzde 35 ihracat. İhracat bazen ihalelere göre yüzde 40’a çıkıyor. Geçtiğimiz yıl Irak’ın kendi içinden kaynaklanan sorunlardan dolayı, bu oran düştü. Halen de o bölgede öyle, istikrar yok. Tekirdağ’daki tesisimiz tohum üzerine çalışıyor ve tohum işliyor. İzmir’deki ise tamamen tüketiciye hitap eden mamul. Üretim olarak ana işimiz bitkisel yağlar. Pazarda payımızı biz yüzde 20’lerde hesaplıyoruz. Halen Türkiye’de en çok tercih edilen yağ, ayçiçek yağı. Kanola mesela Avrupa’da çok tüketiliyor. Zeytinyağında fazlamız var. Diğer yağları ithal ediyoruz. Üçte birini kendimiz üretiyoruz, üçte ikisini ithal ediyoruz. Zeytinyağında Türkiye’nin toplam üretimi 300 bin tona ulaştı, 100 bin ton iç tüketim, 200 bin ihraç etmek zorundayız.

Zeytinyağı stratejik bir ürün müdür?

Zeytinyağı şu bakımdan önemli. Kendi coğrafyamızda çıktığı için, bunu ihraç ettiğimizde ülkemize doğrudan katma değer-döviz kazandırmış oluyoruz. Diğer yağlar öyle değil. İthal ediyoruz, rafine edip ambalajlıyoruz. Zeytinyağı ise yüzde yüz yerli, o bakımdan katma değeri yüksek ve ihraç edilmesi önemli. Böyle bakarsak stratejik olabilir. Üretimi de gittikçe artıyor.

Türkiye’nin milli bir zeytinyağı politikası var mı?

Evet var. Ekim alanları genişletildi. Devlet bunlara teşvik verdi. Akdeniz ve Ege’de dikim alanları fazlalaştı. Bu 7-8 senede verim veriyor ve gittikçe artıyor. Bu sene 300 bin ton. Birkaç yıl sonra 500 bin tona çıkması bekleniyor. Geçen sene Avrupa’da mahsul azdı. Üçte iki rekolte kaybı oldu. Bir anda fiyatlar patladı. Türkiye’de 15 liraya satılan yağ 25’e çıktı. Tüketici alamadı bu defa. Ama şimdi son birkaç aydır rayına girdi. Sektörün en büyük sıkıntısı tağşiş, bunun içerisinde ucuz yağ koyup zeytinyağı diye satılıyor. Bunun yaptırımı ve cezası da az olduğu için, belli bir markayı götürüyor, o deforme olursa başka bir şeyi yerine koyuyor. Bunun yaptırımlarının arttırılması lazım. Zaten tağşiş meselesi Tarım Bakanlığı’nın da gündeminde.

Bu aynı zamanda imaj sorunu, değil mi?Genel olarak zeytinyağı politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sektörün en büyük sıkıntısı tağşiş.

Bu haksız rekabet oluyor. Zeytinyağı değerinden yüzde 15 fiyatla alıyorsunuz, ama aldığınız pamuk ya da ayçiçek yağı. Yurtdışı için analizlerden geçtiği için, bizim devletimiz de kontrolden geçirdiği için bunları ihraç edemiyor. Gıda ürünü muhakkak devlet kontrolünden geçer ve ona göre ihraç edilir. Bitki sağlık sigortası vesaire. Bu tağşiş meselesi hem zeytinyağı hem diğer yağlarda çözülmeli. Ayçiçek yağında da koruma yüksek. İthal vergiler yüksek. Dolayısıyla tüketiciye yansıyan fiyat artıyor. Yüzde 50 vergi var. Diğer eşdeğer yağlar ve tohumlarda düşük. Ayçiçek üzerinde yüzde 50 vergi yükü varken, diğer yağ ve tohumlarda düşük. Avrupa’da tercih edilen kanola yağında bu yüzde 10. Bu durumda ayçiçek yağına kanola ekleyip satıyor. Ama ayçiçek yağı diye satıyor. Sektörde haksız rekabet oluyor. Düzgün çalışan markalar var, bildiğimiz markalar buna tenezzül etmiyor. Merdiven altı dediğimiz, adı sanı belli olmayan, adresi bile sahte olanları ihbar ediyoruz. Sektörümüzün itibarı için Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’miz de bu konuda titizlikle çalışıyor.

Bunun bedelini de dürüst çalışan sanayici ve tüketici ödüyor. Tağşiş sorununda zincir marketler çözüm olabilir mi? Oraya giremezler diye düşünüyoruz. Çözümdür de, henüz zincir market Türkiye’nin yüze kaç ihtiyacını karşılıyor?

Üretimin kontrol altına alınması lazım. Hilebaz bir şekilde onun pazarını buluyor. İlla rafta satacak diye bir şey yok. Ev dışı tüketim dediğimiz restoranlar, yemek fabrikaları ve catering kurumlar var. Bunlar tedariki toptancıdan alıyor. Marketlerde en çok tercih edilen ambalaj 5 litre iken, ev dışı tüketimde 18 litredir. Ambalaj maliyeti düşük olsun diye. Bu iki ambalaj türünde hilebazlık çok.

O halde sıkı denetim ve ceza artırımı şart. Çözüm ne olabilir?

Bunun ciddi ceza getirilmesi gerekiyor. 14 bin lira ceza, peşin öderse 10 bin lira. Defalarca devam ediyor, çünkü diğer yandan hileciler 100 bin lira kazanıyor

Başka bir yaptırımı yok. Hâlbuki arttırılmış cezalar olsa caydırıcılık sağlanır. İyi üreticiyi de haksız rekabette bırakıyor. Bu durum öz sermayesi güçlü olmayan müesseseleri zor durumda bırakıyor. Fazla borçlu çalışan üreticilerin aradaki kâr marjının kısıtlı olması nedeniyle döndüremiyor insanlar. Normalde yüzde 3-5 kâr edecek. Sattığı fiyatın yüzde 5 altında hilebazlar sattığı için döndüremiyor. Yağda temizleme ayıklama yapamıyor, salatana döküyorsun. Görsel olarak da benzer. Burada fiyat da önemli. İnsanlar en pahalı şampuanı alır ama yağ da en ucuzu alır. Belli bir markayı aramaktan ziyade fiyata bakıyor.

O zaman bitkisel yağ sanayicileri şampuancıların başardığı markalaşma hikâyesini tam başaramamış demektir. Niye şampuanın en pahalısını alırken yağın ucuzunu alıyor tüketici, bunu sorguluyor musunuz?

Markalaşma var ama markalı mal 25 lira ise 21 liralığı alıyor. Ama 21 lira olanın içindeki 15 lira. Aradaki farkı cebine atıyor. Tüketici ben şampuanı 2 ayda bir alıyorum ama yağı haftada bir alıyorum diyor. Markalar değişse de içindeki yağ. Şampuanda bunu sunabiliyor. Reklam da yağda kısıtlı. Kozmetik ürün üzerinde yüzde 25 reklam payı vardır, bitkisel yağda ise bu yüzde 1. Rekabet edememezsiniz, o marjınız dar.

Ona rağmen sektöre ve ülkeye yabancı fonlar da geliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Serbest piyasa ekonomisinde bunlar normal. Yabancı sermaye de geliyor. Kendi iç dinamiği ve ihracat potansiyelimiz var. Hep söylenir 5 saatlik uçuş mesafesinde 2 milyarlık insan nüfusuna ulaşıyorsunuz. Coğrafi konum olarak Türkiye çok önemli. Yatırımcı Türkiye’yi tabii ki tercih ediyor. Bankacılık, hukuk ve konumu oturmuş olmasından dolayı bölgesinde önemli.

Sektörde 2 grup var. Birincisi fonlar, paramı koyayım; param para kazansın; diğeri sanayiciler. Sektörün içinde yurtdışında ya da yurt içinde. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fonlar para kazanmak için geliyor. Bir müesseye ortak oluyor ya da satın alıyor ya da halka açıyor belli bir müddet sonra. Avrupa’ya baktığımızda eksi faizler var. Avrupa’da ya da Uzakdoğu’da parasını bankaya yatırıp para kazanamıyor. Cumhurbaşkanımız da doğru söylüyor, faizlerin düşürülmesi lazım. Avrupa’da eksilerde bizde yüzde sekizlerde. Bu düşerse yatırımcı daha çok girişim yapabilir. Fonlar Türkiye’de potansiyel olduğu için geliyor. Elindeki imkân ile geliştiriyor. Bunlar olması gereken şeyler. Ayrıca genç işsizliğimiz hâlâ yüksek. Üniversite mezunu sayımız da gittikçe artıyor. Yatırımlar olursa iş olur. Dünya ile entegre oluruz. Fonlar sermaye koyacak, ortak olacak. Şu ara biraz konsolidasyonlar var. İnsanlar 50 şubeli marketi idare edebilecekken 100 tane açıyor. Kontrol edemediğinde zarar etmeye başlanıyor. Ya devrediyor ya batıyor. Bunlar piyasanın yaşanan olayları. Bizim en çok dikkat ettiğimiz konu risk almamak. Riskli yerlere mal vermiyoruz. Güçlü sermayelerin rekabeti var. Güçlü olan işini yürütüyor. İngiliz sermayesi çekiliyor ama Alman sermayesi yatırım yapıyor. Cirosunu arttırıyor kimisi de kapatıyor.

Yeni ürünlerimiz 2016’da raflarda olacak demişsiniz. Bu ürünlerin yeniliği nedir? Ayrıca yeni yatırımları nasıl finanse ediyorsunuz?Halka açılma planınız var mı?

Biz yeni Omega 3 diye ürünümüzü piyasaya sunduk. Gerçekten ideal bir bitkisel yağ karışımı. Kanola, aspir ve ayçiçek yağı karışımı sıvı yağ; lezzeti ve vitamin değerleri yüksek. Aspirde devlet koruması düşük. Kanola da aynı şekilde. Yüzde 15-20 ayçiçek yapına göre ucuz. Türk halkının kanola yağına balık kokuyor diyor. Nedeni Omega 3 yağ asitleri fazla olduğu için. Biz bunun ideal noktasını bulduk. Aspir ve Ayçiçek yağında da E vitamini fazladır. Bu üç yağın karışımının ideal noktasını bulduk ve tüketiciler de çok memnun durumda. Fiyatı da ayçiçeğinden daha uygun ve satış tonajı yükseliyor. Satın aldığımız Ekiz firmamız var. Markadan çekildiler eski sahipleri. Piyasaya markalı ürün vermiyorlar. Bilinen zeytinyağı markası piyasaya sunduk. Orkide’nin ayçiçek markajı imajı var. İçeride de revize yatırımlarımız var. Trakya’da ürettiğimiz tohumun kabuğundan enerji üretilecek. Geri dönüşüm projesi kapsamında yenilenebilir enerji kapsamında. Devamlı ekiliyor, biçiliyor ve bunu enerjiye dönüştürelim.

Bu bir enerji projesi. Önümüzdeki sene faaliyete geçirmeyi planlıyoruz. Hammaddesi bizde. Çevrim santrali kurulacak. Ayçiçeğin kabuğunu yakıp, buhar elde edip enerji elde edeceğiz. Sadece kendi kullandığımız kabuğu kullanarak, kendi kullandığımızdan da fazla elektrik üreteceğiz. Bu tip projeler tamamen ülkeye katma değer sağlayan projeler. Yatırımlarda yüzde 25-30 öz kaynaklardan ve geri kalanı uygun dış kaynaklardan sağlıyoruz. Enerji projemizin 10 milyon dolar. Bazı revize yatırımlarımızı da tamamlayıp birkaç yıl içinde halka açılmayı planlıyoruz. Belki holding haline gelip tüm grup şirketlerimizin hepsinin toplam 1 milyar doları aşmak ve böylece halka arzı daha kârlı hale getirmek.

Son olarak sektörünüzün sorunlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benzer tohumlar arasında vergi farklılıklarını birbirine yakın hale getirmek gerekiyor. Ayçiçeği yüzde 50 ile korunurken; kanola yüzde 10 ile korunuyor. Bunun doğrusu kanola tohumuna devlet kilo başına 500 lira destek veriyor. Ama ayçiçeğine 300 lira veriyor. Bu korumaları 50 den 25'e düşürse daha iyi olur. Tohumlar arasında dünya piyasalarında benzerlik var. Birbirine yakındır. Bizde ayçiçeği arayı açıyor. Amacı çiftçiyi korumak. Ama niye kanolaya 500 verir iken 300 lira veriyorsa, hile ve haksız rekabet de ortadan kalkar. Boya sektörüne mesela yağ ithal ediliyor. Vergisi 0. Gıda sektörüne ithal ediliyor vergi yüzde 50. Boya sektörünün yağı da yan yollardan gıda sektörüne gidiyor. Daha önce boyacılar soya ve keten yağını tercih ediyordu. Boya sektöründe ithal edilen ayçiçek yağı yan yollardan gıdaya gidiyor. Devletin burada çok büyük vergi kaybı var. Yıllık kayıp 50 milyon dolar vergi kaybı var. Boya sektörü diye girip gıdaya gittiği için. Yurtdışı tedariği Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan. Ham yağ olarak alınıyor ve işleniyor. Boyaya ithal edilen 85 bin ton yağ var. Sıfır gümrükle ithal edip başka yağlarla değiştirip gıdaya kullanıyor. Bence boya sektörü hiç kullanmıyor.