Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın hafifliği

HABER MASASI
Abone Ol

Kirazlı’daki madene itiraz edenler, köylülerin Çanakkale Belediye Başkanlığı’na “Başkanım, işimizle, aşımızla, geleceğimizle oynama” diye seslendikleri mektubu okumuş mudur? Yoksa sadece kendi seslerini mi dinliyorlardır.

Ortalıkta pek çok yalan dolanıyor… Diyorlar ki siyanürle altın aranacak. Doğru değil… Siyanür altını ayrıştırmak için kullanılır. Bu işlem sonrasında da siyanür geri kazanılır. Maruz kaldığı güneşteki UV ışınlarıyla bozulup parçalanır. Yani siyanürün gökyüzüne çıkıp sonra da yağmurun etkisiyle yeryüzüne inerek toprağa karışması söz konusu değil… Bilim böyle diyor.

Madencilik faaliyetini mümkün kılabilmek için belli sayıda ağaç kesilir. Ancak aynı faaliyet kapsamında hem bölgede hem de çevresinde ağaçlandırma çalışmaları da hemen başlar. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bunun böyle yapılması zorunludur.

“Doğma büyüme bu yöreliyiz” diyen köylüler de Belediye Başkanı’na yazdıkları mektupta ortalıkta dolanan yalanları düzeltme ihtiyacı hissetmişler. Mektup, Yeni Şafak’a da ulaştı, oradaki bazı ifadeleri madde madde sıralayalım:

  1. Kazdağları ile aramızda 40 km.’den fazla mesafe var.
  2. Söylendiği gibi yüz binlerce ağaç da kesilmedi. Biliyoruz ki kesilen ağaç 13 bin civarında.
  3. Bu şirket gençlerimize iş veriyor, çocuklarımızın eğitimine destek oluyor, köylerimizin her ihtiyacıyla ilgileniyor.
  4. Dağ yolumuzun asfaltlanmasını bile bu şirket yaptı. Yöremize temiz içme suyu verecek göleti yine bu şirket inşa ediyor.
  5. Eksik, yanlış bilgilerle bir süre önce buraya gelip, protesto yapanlar zamanla gerçekleri yerinde gördüler, sonra bölgeden ayrıldılar.
  6. Hâlâ kim olduklarını ve amaçlarını bilmediğimiz bir grup, köyümüz civarında kamp yapmaya devam ediyor.

Son madde üzerinde biraz durup düşünmekte fayda olabilir. Yörenin yerlisi, köylülerin mektubu ortada… Gerçeklerin farkına varanlar ‘çadır nöbetini’ terk etmiş. Bildiğimiz kadarıyla kala kala 30-40 genç kalmış… Peki ya bu ‘kim olduğu bilinmeyen grup’ neyin nesi? Bergama’daki Eurogold Madencilik’in başına gelenleri hatırlayalım… Orada da Oburiks kılığında bir köylünün eyleminden Ankara’ya yapılan yürüyüşe, İzmir-Çanakkale yolunu altı saat trafiğe kapatmaktan Chopin’in cenaze marşı eşliğinde yapılan yürüyüşe kadar pek çok eylem yapılmıştı…

Sonuç? Eurogold tası tarağı toplayıp gitti, şirketi de sattı. Alan da FETÖ’nün en büyük destekçisi Koza Altın İşletmeleri oldu…

Kirazlı köylülerinin ‘kim olduğunu bilmedikleri’ bu grubu mercek altına alabilmek için işin uluslararası bir boyutu olduğunu da idrak etmek gerekir…

Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin Almanya’dan ithal ettiği ham, yarı işlenmiş, pudra hâlindeki altının değeri 2016 yılında 292.921.000 dolarmış. Bu rakam 2017 yılında 393.306.000 dolara, 2018 yılında ise 663.920.000 dolara ulaşmış…

Bu verilere bakınca Alman şirketlerinin, Türkiye’ye altın satmaya devam edebilmek için Türkiye’nin kendi kaynaklarını kullanamamasını, ülkesindeki altın rezervini çıkaramamasını arzu edeceğini anlamak güç olmasa gerek…

Nerede madenle ilgili bir konu varsa Alman vakıflarını orada görmek mümkün… Türkiye’ye altın ihraç eden Alman şirketlerinin bazı Alman vakıflarıyla bağlantıları, onlara sağladıkları destekler var.

Bu vakıflar da Alman altın şirketlerinin çıkarları doğrultusunda çevrecilik, doğanın korunması gibi ulvi konuları ve pek tabii insanları kullanarak ülkemizdeki madencilik faaliyetlerini baltalamak istiyorlar. Kirazlı’da da Alman vakıflarından, Türk-Alman derneklerinden tanınan isimlerin sık sık müdahil olduğu görülüyor…

Bunun yabancıları da ülkemize yatırım yapmak konusunda çekimserliğe iteceği ve sermaye akışının önünü keseceği açık değil mi? Türkiye’de madenciliği öldürmek ve ülkemizi dışa bağımlı kılmak için bundan daha iyi yöntem olamazdı herhâlde…

Kimin kime ve neye hizmet ettiğine çok iyi bakmak lazım…

Tüm bu olan bitenin içinde en üzücü olansa yalanların üstünü biraz kazımaya bile üşenen, o nedenle de büyük resmi göremeyen, devletin millî bağımsızlık ve yerlilik politikalarına destek vermeyen, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan siyasilerin, akademisyenlerin ve basının kendilerini soktukları durumdur…