Avrupa'nın kapılarını açmak
Türkiye ve Avrupa Birliği Suriyeli mülteciler konusunda anlaşmaya vardı. Taraflar bir dizi teknik prosedür karşısında, birbirlerine açık kapılar bırakan bir uzlaşıya imza attı. Böylece topraklarında 3 milyona yakın Suriyeliyi barındıran Türkiye, binde 4 oranında sığınmacıya ev sahipliği yapan Avrupa’yı bazı girişimlerde bulunmaya ikna etti.
Avrupa Konseyi başkanı Donald Tusk’ın “Sihirli bir değnek değil, ama AB’nin göç konusunda ayrıntılı stratejisinin bir parçası” şeklinde duyurduğu göçmen anlaşması yürürlüğe girdi. Göçmenlerin geri gönderilmesi caydırıcılığını kullanarak düzensiz göçlerin önüne geçmek isteyen Avrupa, Türkiye’ye AB yolculuğunda müzakere başlığı açılması, mali yardım ve vize serbestisi gibi vaatler sunuyor. Geçtiğimiz yıldan bu yana yaklaşık 1 milyonu aşkın göçmen Yunan adalarına ulaşmayı başardı. Varılan anlaşma kapsamında da ilk olarak yasadışı göçün durdurulması hedefleniyor. Buna göre 20 Mart sonrası Türkiye’den Yunan adalarına ulaşan sığınmacılar, mülteci başvurusunda bulunmadıkları takdirde Türkiye’ye geri gönderilecek. Bire bir ilkesi uyarınca kabul edilen bir Suriyeli karşılığında AB, Türkiye’deki kamplardan bir Suriyeli sığınmacıyı kabul edecek. Bu süreçte 2016 sonuna kadar 72 bin kotası belirlense de, bu değişmez olmayacak. Suriyeli sayısının bu miktarı aşması durumunda, Türkiye de alımı durdurabilecek. AB’nin bir önceki zirvede kabul ettiği 3 milyar euronun tahsisi çalışmaları da hızlandırılacak ve projelere fon transferi bir an önce başlatılacak. Ardından ise 2018 sonuna kadar ilave 3 milyar euroluk fon devreye girecek.
Genel hatları ile göçmen krizini durduracağı temennisi ile açıklanan anlaşmada en önemli konu ise kuşkusuz sistemin uygulamada başarılı olup olamayacağı. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker anlaşmanın uygulanmasını Herkül görevi olarak nitelendiriyor. Çünkü varılan karar bir dizi düzenlemenin hayata geçirilmesini de gerektiriyor. Örneğin Yunanistan’ın ilk aşamada 4000 çevirmen, göç yetkilisi ve güvenlik uzmanına ihtiyacı olacak. Bu sayının bahar ayları ile birlikte yeni bir göç dalgasının gelmesi halinde artabileceği düşünülüyor. AB tarafında buna yönelik hazırlıklar ise henüz minimum seviyede.
Beril Dedeoğlu ise göçmen krizinin menşeine yönelik çözüm sürecine girilmediği müddetçe, tüm girişimlerin faaliyet önlemleri olarak kalacağını belirtiyor. Anlaşma büyük ölçüde insanlara Avrupa’ya geçmenin zorlaştığı izlenimi verir ve akımların yavaşlamasına yol açar, ama köklü bir çözüm asla söz konusu olamaz diyen Dedeoğlu’na göre ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın yasa dışı göçlerin önlenmesi mümkün değil. Bunun ortaya çıkaracağı diğer bir sorun da devletler arasındaki anlaşmaları arttırma ihtimali. Çünkü karşılıklı taahhütlerde bulunulduğu için, bunlara uyulmaması halinde anlaşmazlıklar oluşabilir.
TBMM Mülteci Hakları İnceleme Alt Komisyonu Başkanı Atay Uslu da düzenlemelerin düzensiz göçü tamamen engellememe ihtimali olduğunu kabul ediyor. Çünkü her şeye rağmen umut tacirlerinin kandırdığı sığınmacılar olacak. Bu konuda Avrupa ülkelerinin kendi aralarında yeniden yerleştirme konusunda ihtilaflar da bulunduğuna dikkat çeken Uslu, bazı Avrupa ülkelerinin 50-100 gibi komik rakamlar telaffuz ettiğini dile getiriyor. Bununla beraber Türkiye ve Avrupa Birliğinin itici gücü Almanya anlaşmanın uygulanması konusunda gerekli iradeyi sunacak, anlaşma ile külfet paylaşımı gerçekleşecek ve Akdeniz’deki dramlar sona erdirilebilecek.
Can Baydarol ise bu kadar umutlu konuşmuyor. “Şu an için Yunanistan çok hazırlıklı değil. Olay sadece bir mülteci yakaladım, geri veriyorum; sen de bana bir tane ver demekle olacak bir şey değil. Olayın içerisinde çok ciddi insan hakları hukukunu ilgilendiren boyutları var” diyen Baydarol’a göre sorunun çözümü bataklığı kurutmaktan geçiyor. Buna göre hangi anlaşmayı yaparsanız yapın Suriye’deki savaş durmadığı müddetçe mülteci sorunu devam edecektir. Bu nedenle anlaşma sadece geçici bir çözüm sunabilir.
AB ile varılan anlaşmada tartışmalı konulardan birini de mali yardım konusu oluşturuyor. Baydarol mali yardım ile ilgili olarak parayı çok önemsemediğini, zaten Türkiye’nin şu ana kadar ciddi harcamaları kendi bütçesinden karşıladığını belirtiyor. Bu miktar Türkiye bütçesini belki biraz rahatlatır şeklinde konuşan Baydarol AB’nin sağlayacağını vaat ettiği miktarın kişi başına 2000 euroya tekabül ettiğini, bunun ise göçmenlerin eğitim, sağlık, istihdam, barınma gibi ihtiyaçları için yetersiz olduğunun altını çiziyor.
Vize muafiyeti için saat işlemeye başladı
Türkiye Kasım’daki zirveden bu yana Türkiye AB sürecinin hızlandırılması için, uzun süredir bloke edilen 5 müzakere başlığının açılması talebinde bulunduğunu her fırsatta dile getirdi. Türkiye görüşmeler süresince 5 müzakere başlığının hepsini açılmasını kabul ettiremese de, yeni başlıkların açılması için ön müzakere sürecinin başlatılacağı kabul edildi. Buna göre AB göçmen uzlaşısı ile 33 numaralı mali ve bütçesel hükümler başlığının, haziranda sona erecek Hollanda dönem başkanlığında açılacağını garanti altına alınmış oldu. Sosyolog Yusuf Adıgüzel’e göre Türkiye anlaşma ile birlikte dış politikadaki daralmayı önemli ölçüde telafi etti.
Türkiye, tıkanan AB müzakerelerinde yeni fasıllar açılmaya başlanması ile uluslararası konjonktürde çok önemli ve vazgeçilmez bir ülke olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Baydarol ise en son açılması gereken başlıklardan biri olarak gördüğü 33. müzakere başlığının açılmasını sembolik bir başlık açma olarak nitelendiriyor. Şu anda Türkiye’nin üzerinde durduğu konular Güney Kıbrıs’ın vetosu altında. Bizim müzakerelerde bir ilerleme görebilmemiz için anlaşılan Kıbrıs konusunda ilerleme kaydedilmesi gerekecek şeklinde konuşan Baydarol’a göre doğru müzakereler yapılırsa, ABD ile görüşülen TTIP’a ne kadar taraf olacak, tarım ürünlerinin serbest dolaşımı ve kamu ihalelerinin karşılıklı açılması konularında nasıl ilerleme kaydedecek; bunlar yakın dönemde ekonomideki önemli tartışma konularımız olacak. Türkiye AB uzlaşısında kamuoyunda en çok tartışılan ve dikkat çekici gelişme ise vize muafiyeti konusunun teyit edilmesi oldu.
Ancak bu konuda haziran tarihi dile getirilse de, Türkiye’nin nisan sonuna kadar 72 kriteri yerine getirmesi, nihai karar için ise AB Parlamentosu ve Konsey’inin onayı gerekecek. Halen Türkiye 72 kriterden 35’ini tamamlamış durumda. Adıgüzel’e göre mülteci anlaşmasının Türkiye açısından en büyük kazancı “vize serbestisi” gibi sunulsa da bu görüş hatalı. “Çünkü vize muafiyeti AB sürecinde zaten sahip olması gereken bir hak, oysa AB’nin dış sınırlarının korunması karşılığında bir lütuf gibi sunuluyor” diyen Adıgüzel Türkiye’nin Ankara Anlaşması, Katma Protokol ve Ortaklık Konseyi şartları gereğince zaten vizesiz seyahat hakkına sahip olması gerektiğine dikkat çekerek, AB’nin Türkiye’ye vize uygulamasını hukuksuzluk olarak nitelendiriyor. Baydarol ise Brüksel saldırıları sonrası Schengen geleceğinin tartışılabileceğini hatırlatıyor ve Avrupa’da da özgürlüklerinin kısıtlanabileceğini ve güvenliğin ön plana çıkacağını belirterek; yakın dönemde bunu iç politikamızda hararetli şekilde tartışacağız ifadelerini kullanıyor.
- Akdeniz'de hayatını kaybeden göçmen sayısı(2015): 3771
- AB'ye sığınmacı başvuru sayısı(2011-2015): 897. 645
Avrupa ülkelerinde bir göçmenin maliyeti daha fazla
Türkiye, göçmen krizinin derinleştiği 2015 baharından beri göçmenlerin finansal yükünün paylaşılması gerektiğini dile getiriyor. Buna rağmen elini taşın altına sokmakta geciken AB’nin göçmenleri geri gönderme konusunda açık bir stratejisinin olmadığı da değerlendiriliyor. Bunun yanı sıra anlaşma uyarınca göçmenlerin geri gönderilme ve idari prosedür maliyetlerinin de AB tarafından karşılanacak olması, özellikle İngiltere, Macaristan ve Avusturya cephesinde tepki çekmişti. Bununla beraber 2012’den günümüze Suriyeli sığınmacılar için dünya çapında harcanan 15 milyar doların yaklaşık yüzde 10’unun İngiltere tarafından karşılandığı değerlendiriliyor.
- Sığınmacıların mültecilik başvurusu:
- Almanya, Sırbistan, kosova: %59
- İsveç, Macaristan, Avusturya, Hollanda, Danimarka: %29
- Diğer: %12
İngiliz yardım kuruluşu War Child tarafından yapılan bir değerlendirmede Suriyeli sığınmacıların Avrupa’ya mali yükü 30 bin dolar ve bu komşu ülkelerin harcadıkları paranın yaklaşık 10 katına denk geliyor. Örneğin Ürdün’de yeme-içme, eğitim ve diğer olanaklar için bir sığınmacı için 3000 dolar harcaması gerekirken, bu miktar Almanya’da 30 bin dolara çıkıyor. Ancak bu bile sığınmacıların
sadece yaşamlarını sürdürmeleri için gereken bir miktar. Sığınmacı krizi derinleştikçe göçmenlerin eğitim, sağlık gibi sorunları yanı sıra küçük yaşta evlendirilme ve benzeri sosyal sorunları da artıyor.