ABD'den çıkacak Suudi sermayesi Türkiye'ye gelir mi
ABD Kongresi’nin Obama'nın vetosuna rağmen, 11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek Suudi Arabistan'ın yargılanmasının önünü açan yasa tasarısı Washington- Riyad ilişkilerini çıkmaza soktu. Suudi yönetimi ABD’ye bir cevap vermekte kararlı. ABD’deki 750 milyar dolarlık yatırımlarını çekme resti fırtınalar yaratıyor. Suudi sermayesini çekecek küresel finans merkezleri arasında Türkiye de var.
Suudi Arabistan ile ABD’nin on yıllardır devam eden ittifakı çatırdarken, bu ülkedeki 750 milyar dolarlık Suudi yatırımlarının geleceği esas fırtınayı koparıyor. ABD Kongresi’nin Başkan Barack Obama’nın vetosuna rağmen, “11 Eylül” tasarısı olarak bilinen Terörizmin Sponsorlarına Karşı Adalet Yasası'nın ikinci kez onaylanması Riyad yönetiminin büyük tepkisine neden oldu.
Yasa tasarısı, ABD vatandaşlarının 11 Eylül saldırılarından dolayı Suudi Arabistan'a dava açmasına imkan tanıyor. Suudi yönetimi yasanın kabul edilmesi halinde ABD’de bulunan toplam 750 milyar dolarlık yatırımını geri çekeceğini duyurmuştu. Şimdi, finans çevreleri Suudi Arabistan’ın bu yatırımlarının hangi merkezlere aktarılacağını tartışıyor. Başta Londra olmak üzere Avrupa’daki büyük finans merkezleri Suudi sermayesini çekmek için çalışmalar yaparken, son zamanlarda Suudi Arabistan ile ilişkileri hızla gelişen Türkiye de bu muazzam finansal akımdan pay almak için gündemde…
Ankara-Riyad ittifak yolunda
Suudi Arabistan ile Türkiye arasında bir süredir gelişen ilişkilerin özellikle Nisan ayında Kral Selman Bin Abdülaziz’in Türkiye ziyareti ile ittifak boyutunda yeni bir evreye girmesi ve artan Suudi yatırımlarına paralel Türkiye, ABD’den geri çekilecek Suudi sermayesinden en büyük payı almak konusunda en şanslı yatırım ortakları arasında yer alıyor.
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında iki ülkeyi bir araya getirecek, stratejik çıkarlar, Batıyla ilgili ortak endişeler, İran'ın yayılmacı ve mezhepsel politikalarına karşı tavır gibi birçok ortak nokta bulunması, son zamanlarda bölgedeki dengeleri önemi ölçüde değiştirecek bir "Suudi- Türk ittifakının" kurulmakta olduğu yorumlarını güçlendiriyor. Türkiye'nin ABD Kongresi'nde kabul edilen Terörizme Destek Verenlere Karşı Adalet yasa tasarısının (JASTA-Justice against Sponsors of Terrorism Act) sergilediği tavır Riyad tarafından memnuniyetle karşılandı. Ayrıca, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasının ardından da Suudi Arabistan'ın Türkiye'ye verdiği destek, Suudi yetkililerin art arda gerçekleştirdiği ziyaretler ikili ilişkilerin sağlam bir temele oturmasına katkı yaptı.
Kral Selman'ın ziyareti dönüm noktası oldu
Hızla gelişen ilişkilerin yanısıra ekonomik işbirliği de artıyor. Suudi Kralı Selman Bin Abdülaziz’in Türkiye ziyareti sırasında iki ülkenin ekonomik ilişkilerinin daha güçlenmesine ve Kral’la birlikte gelen Suudi işadamlarının Türk ortaklarıyla milyar dolarlık 10 anlaşma imzalamasının ardından ekonomik işbirliği cephesinde önemli bir gelişme daha yaşandı.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Başbakan Birinci Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Muhammed bin Nayif bin Abdülaziz El Suud’un Eylül ayındaki Türkiye ziyareti yeni açılımlara yol açtı ve Ankara ile yapılacak yeni ittifakın etkinleştirilmesine ilişkin çekinceleri ortadan kaldırdı. Geçen ay ayrıca Suudi Arabistan'ın devlete ait dev petrol şirketi Aramco da 18 Türk şirketiyle anlaşmalar imzaladı.
Bu bağlamda, muazzam Suudi sermayesinin yeni dönemde "park edeceği" finansal merkezler arasında Türkiye'nin başı çekmesi kaçınılmaz görülüyor.
Şimdi gelişmeleri baştan alalım ve Suudi Arabistan'ın ABD ile ittifakı gözden geçirmesine, sahipleri arasında kraliyet ailesi üyelerinin de bulunduğu, ABD hazine tahvili, şirket ortaklığı ve banka mevduatı olarak toplam 750 milyar doları bulan yatırımları konusunda rest çekmesine ve farklı merkezlerde yatırım çeşitlendirmesi arayışlarına gitmesine neden olan süreci ayrıntılarıyla inceleyelim...
2015 yılının Eylül ayındayız. Teksas Senatörü Cumhuriyetçi John Cornyn ve New York Senatörü Demokrat Chuck Schumer tarafından hazırlanan Terörizm Sponsorlarına Karşı Adalet yasa tasarısı (JASTA), Kongre'ye taşındı. Tasarı, 2016’ın Ocak ayında Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi'nden de geçti.
Tasarının mimarlarından Cumhuriyetçi Senatör Cornyn, Suudi Arabistan’ın 11 Eylül olaylarında rolü olduğunu vurgulayan ve ülkeye ABD'de yargılanma yolu açabilecek olan tasarıyla ilgili gerekçesini "Ülkemiz yeni terör tehditleriyle karşı karşıyayken teröristlere finansal olarak destek verenleri durdurmak çok önemli" diye açıkladı.
JASTA, Amerikan yasaları tarafından yabancı ülkelere sağlanan "egemenlik dokunulmazlığı" korumasının, "terörle ilişkili olduğu tespit edilen ülkelerin" üzerinden kaldırılmasını öngörüyor. Yasa ile Suudi Arabistan'ın egemenlik dokunulmazlığının ortadan kalkabileceği ve bu durumda başka birçok ülkenin ABD'nin egemenlik dokunulmazlığını ortadan kaldırarak Washington yönetimi aleyhine davalar açılmasını mümkün kılabilmesi söz konusu olacak.
Suudi Arabistan yönetimi JASTA tasarısına başından beri şiddetle karşı çıkarak, 11 Eylül olaylarıyla hiçbir bağının olmadığını belirtti. Tasarıya karşı olduğunu açıklayan Beyaz Saray yönetimine 11 Eylül mağdurları ise "Bizim hükümetimiz kendi vatandaşlarının değil Suudilerin yanında duruyor" şeklinde tepki gösterdi.
Mart ayında Washington’ı ziyaret eden Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr, Kral Selman'ın sert mesajını bizzat Washington yönetimine iletti. Adil el-Cubeyr, ABD Başkan Obama’ya ilettiği bir mektupta Kongre’de hazırlıkları devam eden tasarının engellenmesi çağrısında bulunarak “yasanın kabul edilmesi halinde 750 milyar dolar tutarındaki Amerikan hazine bonolarının ve diğer varlıkları satacaklarını” söyledi.
Kral'a Ankara'da özel karşılama
Kral Selman’ın 11-15 Nisan tarihlerinde yaptığı Türkiye ziyareti, iki ülke ilişkileri açısından bir dönüm noktası olduğu kadar, Kral’ın Başkan Obama ile telefon görüşmesini Türkiye’den yapmış olmasından dolayı da önemliydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye tarafından yabancı devlet başkanlarına verilen en yüksek nişan olan Devlet Nişanı özel bir törenle Kral'a taktı. Erdoğan, Suudi Arabistan’ın ‘bölgesel barış, güvenlik, huzur ve istikrar için bir teminat’ olduğunu söyledi.
Kral Selman 14-15 Nisan’ı da İstanbul’da geçirdi ve İslam İşbirliği Teşkilatı 13. İslam Zirvesi toplantılarına katıldı. Kral’la birlikte İstanbul'a gelen 100 işadamı inşaattan ilaç sektörüne, enerjiden finansa kadar birçok alanda milyar dolarlık 10 anlaşma imzaladı.
Kral Selman’ın Türkiye ziyaretinin hemen ertesinde, Batılı yayın organlarında yer alan Suudi Arabistan’ın ABD Kongresi'ne sunulan yasa tasarısının kabul edilmesi halinde ABD'deki 750 milyar dolarlık varlığını satacağı tehdidinde bulunduğu haberi, gündeme bomba gibi düştü. Kral Selman'ın bu resti, Ankara'dayken ABD Başkanı Obama'yla yaptığı telefon görüşmesi sırasında çektiği ortaya çıktı.
Gerginlik had safhada, güven sarsılıyor
İki ülke arasındaki ABD'nin İran ile yürüttüğü nükleer müzakereler ve anlaşma nedeniyle yükselişte olan gerginlik yasa tasarısının Kongre’ye gelmesi ve Suudi Arabistan’ın restiyle daha da arttı. The New York Times gazetesi, Beyaz Saray yönetiminin Kongre nezdinde tasarıyı engellemek için lobi çalışmalarına başladığını bildirirken, Başkan Obama da yasanın kabul edilmemesi için Kongre'ye baskı yapmayı sürdürdü.
Tasarının mevcut halinin Kongre'nin iki kanadı olan Temsilciler Meclisi ve Senato'dan geçerek Başkan Obama'nın önüne gelmesi durumunda veto edeceği yolundaki Beyaz Saray açıklaması da gerginliğin azalmasında etkili olmadı. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest ise Suudi Arabistan’ın ABD'deki toplam 750 milyar dolarlık varlığını satma resti konusunda, Riyad yönetiminin böyle bir şey yapacağını düşünmediğini belirterek "Suudiler de en az bizim kadar, küresel finansal sistemin istikrarını korumanın iki ülkenin de ortak çıkarı olduğunun farkındadır" dedi.
Kral Selman, Ankara ziyaretinden kısa bir süre sonra, 20-21 Nisan tarihlerinde Riyad’ta ABD Başkanı Barack Obama’yı karşıladı. Ancak bu ziyaret pek verimli ve parlak geçmedi. Obama Riyad’da soğuk bir şekilde karşılandı. Obama’yı havalimanında, Ocak 2015’de olduğu gibi Suudi Kral Selman değil, Riyad valisi Prens Faysal Bin Bender ve Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr karşıladı. Kral’ın daha önce birçok lideri havalimanında karşılamaya gitmesine rağmen, Obama’yı Erga Sarayı’nda karşılaması dikkat çekti. Suudi Arabistan’ı kızdıran ve 11 Eylül saldırılarında ölen kişilerin ailelerinin saldırılarda Suudi yöneticilerin rolü olabileceği gerekçesiyle ABD mahkemelerinde dava açabilmesine imkan tanıyan yasa tasarısı ilk olarak 18 Mayıs’ta Senato’da kabul edildi.
Tasarı, Senato’daki oylamaya katılanların tamamının oylarıyla geçti. Tarih 9 Eylül’ü gösterdiğinde, ABD Temsilciler Meclisi de JASTA tasarısını kabul etmişti. Tasarı doğrudan 11 Eylül ya da Suudi Arabistan ifadesini kullanmasa da 11 Eylül mağdurlarının, saldırıların finansörü olmakla suçlanan Riyad’a dava açmasının önündeki engeli kaldırıyordu.
Ankara, Riyad'ın yanında: Sakat bir yaklaşım
Bu arada Türkiye de Suudi Arabistan’ın yanında yer aldı ve 23 Eylül tarihinde yaptığı açıklama ile tasarıya itiraz ederek, ‘kaygı verici’ olarak niteledi. Yazılı bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, “Bu yasa tasarısı hukuka aykırı olmasının yanı sıra terörle mücadelede uluslararası işbirliğine zarar verecek sakat bir yaklaşımın ürünüdür” dedi ve ABD Başkanı'na söz konusu tasarının yasalaşmasını engellemesi çağrısında bulundu.
23 Eylül’de beklenen oldu ve Başkan Obama tasarıyı veto etti. Veto açıklamasında tasarının ABD’nin ulusal çıkarlarına uymadığını savunan Obama, veto kararıyla ilgili açıklamasında, yasanın kabul edilmesinin ABD’den yardım, askeri ekipman ya da eğitim alan alan yabancı müttefiklerle ilgili eylemler nedeniyle ABD yetkililere dava açılmasına sebep olabileceğini kaydetti.
Bundan beş gün sonra da, Senato ve 29 Eylül’de de Temsilciler Meclisi’nden ezici üstünlükle yeniden geçen tasarı Suudi Arabistan’ın karşı çıkmasına ve lobi çalışmalarına rağmen yasalaşmış oldu. Tasarının Temsilciler Meclisi’ndeki oyların 3’te 2’sini alması nedeniyle Obama'nın ikinci kez veto yetkisini kullanması mümkün olmadı. Böylece, Obama, 8 yıllık görev süresi boyunca ilk kez ABD Kongresinden gelen bir yasa için veto hakkını kullanamamış oldu.
Yasanın onaylanmasının ardından Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, tepki göstererek, bunun "uluslararası ilişkilerde büyük endişe kaynağı olduğunu" bildirdi. Açıklamada, yasanın uygulanmasıyla uluslararası ilişkilerde etkin bir gelenek olan 'egemenliğin dokunulmazlığı' ilkesinin zayıflayacağı ve bu durumun ABD dahil bütün ülkeleri olumsuz etkileyeceği savunuldu.
Suudi Arabistanlı siyasiler, yasanın onaylanmasında ABD'de yaklaşan başkanlık seçimlerinin etkili olduğunu ve ilişkilerin olumsuz etkileneceğini belirtti. İki ülke arasında mevcut güven sonlanma noktasına gelirken, Suudi Arabistan ABD ile olan müttefikliğini gözden geçirmeye başladı. Riyad yönetimi, Başkan Obama'nın tasarının onaylanmasına engel olmak için yeteri kadar mücadele etmediğini düşünürken, Obama, Kongre'ye öfkelenerek, vetonun reddini "Tarihi bir hata" olarak değerlendirdi.
Ortadoğu'da en yakın müttefiği ve büyük silah ithalatçısı
Suudi Arabistan ile ABD’nin 71 yıldır süren yakın işbirliği, ekonomiden petrol polikasına, terörizm ile mücadeleden istihbarat ve askeri program paylaşımına kadar çeşitli alanlarda yoğunlaşıyordu. Suudi Arabistan, on yıllar boyunca petrole bağımlı olan ABD’nin en büyük enerji tedarikçilerinden biriydi. Suudi Arabistan ayrıca enerji koridorlarının güvenliği adına Ortadoğu’da ABD’nin en yakın müttefiği olarak, çeşitli dönemlerde gerilim ve çatışmaların bizzat içinde yer aldı. Tabii bu arada silahlanmayı ve ABD’li silah üreticilerinden en büyük müşterilerinden biri olmayı sürdürdü. Bütçesinin yüzde 25’ini askeri harcamalara ayıran Suudi Arabistan, 2011-15 yılları arasındaki dünya silah ihracatının yüzde 33’ünü gerçekleştiren ABD’nin yüzde 9.7 pay ile en büyük müşterisi oldu. ABD, sadece Obama döneminde Suudi Arabistan'a 100 milyar dolar değerinde silah sattı.
Ancak 11 Eylül 2001'de terör örgütü El-Kide'ye bağlı kişiler tarafından kaçırılan uçakların ABD'nin New York eyaletinde iki farklı hedefe düzenlediği intihar saldırısının sonuçları uluslararası krizi beraberinde getirdi. 11 Eylül sadece ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde değil, küresel anlamda büyük bir kırılma noktası oldu. Saldırının baş sorumlusu olarak bilinen Usame bin Ladin'in Suudi Arabistanlı olması, iki ülkenin ilişkilerini de büyük ölçüde etkiledi. ABD'de bazı çevreler, Suudi Arabistan'ı "küresel terörün" destekçisi ve finansörü olarak görmeye başladı.
İran'la yakınlaşma Suudileri kızdırdı
Obama döneminde, ABD'nin Suudi Arabistan'ın baş düşmanı İran'la yakınlaşması, yapılan nükleer anlaşma, ilişkilerin çıkmaza girmesine neden oldu. Suudi Arabistan da sadece ABD'ye bel bağlamak yerine kendisine yeni alanlar açarak, geçtiğimiz yıl 34 İslam ülkesini tek bir çatı altında toplayıp 'İslam Ordusu'nu kurdu.
Krizden Riyad’ın etkileneceği doğru ancak bölgede çıkarları olan Washington’un da aynı şekilde etkilenecek… Bu yorumu yapan Birleşik Arap Emirlikleri’nde siyaset bilimi profesörü olan Abdülhalik Abdulla, gelecekteki yatırımlar için ABD’nin güvenli bir yer olmadığı düşüncesinin güçlendiğini, Suudi sermayesinin ABD’den uzak duracağını ve yatırımlarını başka alanlara kaydıracağını söyledi.
Suudi Arabistanlı ekonomi uzmanı Muhammed el-Ankeri de yasanın siyasi amaçlarla onaylandığı görüşünü paylaşarak, asıl zararı Washington yönetiminin göreceğini belirtti. Ankeri, "Yasanın ABD ekonomisine olumsuz etkileri olacak" diye konuştu ve bu etkilerin başında doların küresel piyasadaki istikrarsızlığı ve yatırımı tehdit eden yasalar nedeniyle ülkeye güvenin azalmasının geldiğini vurguladı.
Suudi siyaset sosyoloğu ve yazar Halid El-Dakhil ise, “Yasanın onaylanması Riyad açısından bir “uyan çağrısı” oldu. ABD ile müttefiklik konseptini yeniden düşünmenin tam zamanı” dedi.
Yasanın kabulünün ertesinde kimilerinin “komplo teorisi” olarak niteledği çok ileri yorumlar yapılsa da bunları da dikkate almak gerekiyor. İşadamı Halid el-Alkami, yasanın hedefinin Suudi Arabistan krallığının ABD’deki mal varlığını dondurmak ve böylece Yemen ve Suriye’deki girişimlerini paralize etmek olduğunu belirterek, “Bunu dengelemek için de İran sermayesinin ABD’ye girişinin önü açılacak” diyor.
Suudilerin ABD yatırımları sorgulanıyor
Suudi yatırım çevreleri alınan bu kararla birlikte ABD’de bulunan yatırımların artık güvende olmadığının ortaya çıktığını belirterek bu durumun ABD’ye yatırım yapacak diğer ülkelere de örnek olacağını savundu. Suudi uzmanlar söz konusu yasayı yatırımcı güvenine tamamen aykırı bir adım olarak tanımlarken önümüzdeki dönemde ABD’den çıkan yatırım miktarında artış beklenmesi gerektiğini savundu.
Suudilerin, ABD piyasasında 750 milyar dolar yatırım var. Bunun ABD tarafına göre 117, Suudilere göre 170 milyar doları ABD Hazine bonosu… Geri kalanı Teksas’taki stratejik Port Arthur rafinerisi de aralarında olmak üzere şirket sahiplikleri ve ortaklıkları, Wall Street yatırımları, banka mevduatı ve gayrimenkul şeklinde çeşitlendirilmiş durumda. Bu rakamlar iki ülkenin yakın zamanda ilişkilerinin tamamen sıfırlanacağı anlayışını pek doğrulamıyor. Suudi Arabistan ve ABD tüm bu olumsuz dönemeçlere rağmen hala birbirine muhtaç iki gücü simgeliyor.
11 Eylül yasasının Kongre’de kabul edilmesinin ABD ekonomisine olumlu etkileri olmayacağı kesin… Uzmanlar, önümüzdeki dönemde ABD’den çıkan yatırım miktarında artış beklenmesi gerektiğini savunuyor.
Suudi yatırımcıların sadece ellerindeki Hazine tahvillerini satmaya başlamaları bile, doların değer kaybetmesine yol açacağı gibi, yatırımı tehdit eden yasalar nedeniyle ABD’ye güvenin azalması da cabası…
Riyad yönetiminin bu konuda ciddi olduğu da belirtiliyor. Suudi varlık portföyüne yakın bir kaynağın Cnnmoney.com’a verdiği bilgiye göre, Suudi yönetimi tasarının yasalaşmasına kesinlikle bir cevap vermek istiyor.
Kuşkusuz, satış kararı alındığında Suudi Arabistan tarafı, blok bir satış yapmayacak. ABD’deki yatırım firmaları danışmanlığında zamana yayarak, kademeli satışlar söz konusu olabilecek. Örneğin tahvil piyasasında olası bir blok satış yüzde 50-60 seviyesinde fiyat düşüşüne yol açacağı gibi, bu Suudi Arabistan’ın da lehine olmayacak.
ABD Hazine tahvilleri 1.2 trilyon dolar ile en çok Çin’in elinde bulunuyor. Çin’i 1.2 trilyon dolar ile Japonya takip ediyor. Daha sonda Cayman Adaları’nda off-shore merkezlerdeki hesaplarda tutulan toplam 265 tahvil varlığı sıralamada yer alıyor.
Suudi Arabistan’ın ABD hazine tahvili varlığı ise, uzun süre sır olarak tutulduktan sonra, Mayıs ayında ABD Hazine Bakanlığı tarafından açıklandı. Açıklamaya göre Suudilerin elinde 116.8 milyar dolarlık ABD Hazine tahvili bulunuyor ve ülkeler sıralamasında 13’üncülükte yer alıyor.
Ancak bu rakam da tartışma yarattı. Suudi Arabistan’ın döviz rezervlerinin 587 milyar dolar olduğunu hatırlatan uzmanlar, IMF verilerine göre merkez bankalarının genel olarak varlıklarının dolar bazında tuttuklarını hatırlatıyorlar. Bazı ülkelerin ABD hazine tahvili stokunun bir bölümünü off-shore merkezlerdeki hesaplarda tuttuğu belirtiliyor. Bu nedenle Suudiler’in idddia ettiği “170 milyar dolarlık tahvil stoku” daha mantıklı bulunuyor.
Bu arada Suudi Arabistan’ın geçen yıl döviz rezervlerinin yüzde 16’sını, petroldeki düşüşle son çeyrek yüzyılın en büyük bütçe açığını azaltmak için sattığı belirtiliyor.
Sermaye yeni merkezlere kanatlanmaya başladı
Financial Times gazetesinde yer alan bir makaleye göre ise, Suudi Arabistan, yasa tasarısının gündeme gelmesi ve 11 Eylül’e ilişkin suçlamaların artması üzerine, ABD’den şimdiye dek 100 ile 200 milyar dolar arasında yatırımını halen geri çekmiş durumda.
Etkili düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nde Suudi-ABD ilişkileri uzmanı olan ve Suudi şirket ve bireylerini yakından inceleyen Youssef İbrahim, son dönemde Suudilerin en az 200 milyar dolar çektiğini savunuyor.
Adını açıklamak istemeyen bir başka uzman ise, blok bir kaçışın söz konusu olmayacağını, ancak Amerikan bankalarında yüklü miktarda Suudi parası olduğunu ve yavaş yavaş kanat çırpmaya başladıklarını belirterek, “Amerikan bankalarındaki paranın yüzde 30’u ile 50’si farklı alanlara kaymaya hazırlanıyor. Londra ve Avrupa’daki diğer finans merkezleri de hararetle bu kaçışı bekliyor” diye konuşuyor.
Kraliyet ailesinin birçok üyesinin de Amerikan iş dünyası ile yakın ilişkileri var. Örneğin, 17.2 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanlarından biri olan Prens El Velid Bin Talal El Saud… Başta Citigroup, 21st Century Fox, Apple, Twitter, AOL Time Warner, Euro Disney, Ebay ve Lyft olmak üzere pek çok dev şirkette yatırımı bulunan El Velid’in yeni yasal düzenleme ile ilgili nasıl bir yol izleyeceği merak ediliyor.
Bu arada dünyanın en değerli şirketi olan Suudi Arabistan’ın devlete bağlı petrol şirketi Aramco’nun halka arzı da sorgulanmaya başlandı. Daha önce piyasa değeri 1.5-2 trilyon dolar arasında olacağı tahmin edilen şirketin New York Borsası’nda halka arz edilmesi planlanmıştı. Ancak son gelişmeyle birlikte bu planın nasıl ve ne zaman hayata geçeceği de tartışılıyor.