2008 krizinden sonraki en tehlikeli viraj: SVB vakası
Tüm dünyada bankacılık sektörüne ilişkin tedirginliğe neden olan silikon vadisi bankası, pandemi döneminde teknoloji sektörüne ilginin artmasıyla hızla mevduatlarını büyütmesiyle dikkat çekiyor. Ancak gözden kaçırılan nokta, bankanın mevduatlarını hızla büyütmesine rağmen öz sermaye oranının ise yüzde 7,39 ile emsallerinin oldukça gerisinde olmasıydı.
1983'te kurulmuş olan SVB, toplam varlıkları 200 milyar dolar ve toplam mevduatı 175 milyar civarı olan, bünyesindeki 8500 çalışanla hizmet veren, son 10 yılda hızlı bir büyüme yakalayan operasyonlarının çoğu ABD’de olmak kaydıyla teknoloji endüstrisi bankacılığında uzmanlaşmış, genellikle start-uplara kredi veren bir banka olarak faaliyetteydi.
2019-2022 yılları arasında SVB, toplam aktifin ve toplam mevduatı üçe katlanmış bir banka olarak ilgi çekiyordu. Toplam geliri ve net geliri iki kattan fazla artmıştı. Fakat finansal performansı gerilemiş ve varlıkların ortalama getirisi 2019 yılında yüzde 3,83’ten 2022’de yüzde 2,77’ye inmişti. Ayrıca varlıklarının fonlama maliyeti yüzde 0,30’dan yüzde 0,55’e çıkmış dolayısıyla da öz kaynak karlılığı azalmıştı.
Bankanın öz sermaye oranı 2022’de yüzde 7,39’du ve emsallerine göre gerideydi. Toplam aktifinin yüzde 60’ını oluşturan borçlanma senetlerine kredilere göre çok daha fazla yatırım yapılmıştı.
Vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetleri 2019 yılından 2021 yılına kadar 6 kat büyüyerek toplam varlıkların yüzde 47’sini oluşturur hale gelmiş, satılmaya hazır menkul kıymetleri ise sadece ikiye katlanmıştı. 2021 yılı sonunda borçlanma senetlerinin ağırlıklı ortalama vadesi 3,97 yıla, 2022 sonunda ise 5,7 yıla yükselmişti, vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetlerin ağırlıklı ortalama vadesi de 6,2 yıla ulaşmıştı.
FED tarafından sürdürülen faiz politikalarının sonucunda 21 milyar dolarlık tahvil pozisyonundan 1,8 milyar dolar zarar etmesi ve zararını açıklanmasının ertesi gününde müşterilerinin panikle 42 milyar dolarlık mevduatını çekmesi sonrası iflasa sürüklenmesini ele alacağımız süreç, 2008 yılından bu yana ABD için Washington Mutual Bankası’nın iflasından sonraki en tehlikeli viraj olarak değerlendiriliyor.
- SVB, FED’in faiz artışı hamleleri sonrası oluşan 2 yıllık tahvil getirileri ile 10 yıllıklar arasındaki, bir ara 100 puana kadar çıkan, ters getirinin ilk yara verdiği kuruluş olmasa da tabiri caizse ilk canını aldığı kurban oldu.
Çünkü SVB’nin mudilerinin çoğu girişim sermayesi fonlarıydı. Onlardan topladığı mevduatlarla start-upları fonluyordu. FED’in oluşturduğu ucuz ve bol para döneminde yatırımcılardan girişim sermayesi fonlarının topladığı muazzam paralar SVB’ye gelmiş, SVB’de bu paraların önemli bir kısmını ABD Hazinesi’nin tahvillerinde ve ticari gayrimenkul kredilerinde değerlendirmişti.
Fakat FED’in faiz artışı hamleleri başlayınca özellikle balonlaşan teknoloji şirketi hisselerinin birer birer gerilemesi ve NASDAQ endeksi ile birlikte startup’ların da gözden düşmesi ile ekosistemde ciddi sorunlar oluştu ve SVB, mudilerinin girişim sermayesi fonları olmasından ötürü tehlikeli bir risk arazisine sürüklendi. Girişim sermayesi fonları ve start-up şirketleri uzun vadeli tahvillerden kendilerine düşük getiri sağlayan SVB’deki mevduatlarını çekip FED’in faiz politikası hamleleriyle uzun vadeli tahvillere göre kısa vadeli ve daha yüksek getirili kağıtlara yatırım yapan bankalara aktarmaları başlayınca bankanın likidite ihtiyacını karşılaması gerekti. Fakat varlıkları FED’in faiz politikalarından ötürü her geçen gün değer kaybediyordu. Geçmiş dönemde alınan ve bankanın aktiflerinde bekleyen tahvillerin/ bonoların faizleri ile güncel tahvil/ bono faizleri arasında bankanın zararına olacak şekilde ciddi bir makas açılmıştı. Çünkü bankanın varlıklarının sadece üçte biri kredilerden oluşuyordu. Geriye kalan paraların önemli bir bölümünü uzun vadeli Amerikan hazine kağıtlarına yatırılmıştı.
Hal böyle olsa da yine de banka mecburen likidite ihtiyacı için uzun vadeli varlıklarının bir kısmını satmalıydı. Yukarıda bahsi geçen zarar da işte bu satışlardan ortaya çıkmıştı.
SVB bu işlemlerden 1,8 milyar dolar zarar yazdığını 8 Mart’ta yatırımcılarına duyurdu. Üstelik yapılan satışlar yeterli değildi. Daha fazlası yapılacaktı ve dolayısıyla daha fazla zarar edilecekti. Durum böyle olunca mudiler panikle paralarını çekti, yatırımcılar bankanın hisselerini sattı.
9 Mart’ta hem para çekimleri hem de hisse satışları nedeniyle tam bir “bankaya hücum” olayı oluştu ve 10 Mart’ta banka yönetimi mudilere ödemeleri durdurdu, bankanın satımı için görüşmeler başladı.
Aynı Federal Mevduat Garanti Fonu, bankanın faaliyetlerini durdurdu ve yönetimine el koydu.
Bu arada olayların bu noktaya gelmesinde sosyal medyanın da büyük etkisinin önemi olduğu iddia edilmekte.
- Fon yöneticilerinin whatsapp gruplarında yatırımcılara “PARANIZI ÇEKİN” tavsiyelerinde bulunduğunu ve Twitter’da ciddi bir panik yaratıldığını öne süren ünlü ekonomistler bu olayı “ilk sosyal medya banka hücumu” olarak nitelendiriyorlar.
Toplam mevduatı 175 milyar dolar civarı olan bankanın tüm mevduatın yüzde 89’unun risk sermayesi endüstrisinde faaliyet gösteren küçük bir mudi grubuna ait olduğunu ve bu mudilerin birbirlerini tanıma ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşündüğümüzde böylesine bir panik havasının ne denli hızlı bir sürede bankayı iflasa sürükleme potansiyelinin var olduğunu anlamak daha da kolaylaşıyor.
Hasılı, 20 yılık bir süreçte tüm dünyayı enflasyona sürükleyecek şekilde trilyonlarca dolarlık likidite oluşturan ABD, enflasyon önlenemez şekilde kapıyı çalınca bir anda sıkılaştırıcı para politikalarına döndü ve en çok semirenlerden olan teknoloji şirketlerine yatırım yapan finansal kuruluşları kaçınılmaz bir kriz koridoruna soktu.
FED’in sıkılaştırıcı politikaları öncesi ucuz kredilerle balonlaşan hisse değerleri ve dolayısıyla uçuşa geçen girişim sermayesi şemsiyeleri altındaki teknoloji şirketlerine olan yatırımlar, yeni faiz politikalarıyla azalınca şirket hisseleri değerlerini yitirmeye başladı. Terse dönen çarklar da özellikle bu alanda faaliyette bulunan SVB’yi ciddi sıkıntılara soktu.
200 milyar dolarlık aktifinin çoğu uzun vadeli bonolardan oluşan bankanın faizlerin artışı ile değeri düşen bonoları başına bela oldu. Zararın açıklanması sonrası her ne kadar 2 milyar dolarlık sermaye artırımı yapılacağı açıklansa da büyük yatırımcılar uzun zamandır tedirgin şekilde piyasalarda bekledikleri ilk cinayetin gerçekleştiğini öğrenince aksiyon aldılar ve hisse fiyatı yüzde 60’tan fazla değer kaybetti. Sonucunda da varılan nokta SVB’nin sonu oldu.
Geçtiğimiz günlerde First Citizens’in, SVB'nin 16,5 milyar dolarlık iskontosunu ve 72 milyar dolarlık varlığını satın alması sonrası kalan 90 milyar dolarlık menkul kıymeti ve diğer varlıkları Federal Mevduat Garanti Fonu’nun tasfiye bölümüne aktarıldı. (SVB’nin İngiltere iştirakini ise HSBC satın aldı.)
Olayın kronolojik hikâye kısmı bir kenara bırakıp, bundan sonrası için neler olacağına dair akıl yürütme kısmına gelecek olursak, her ne kadar öz sermayesi görece rakiplerinden aşağıda kalsa da, mevduatlarının yüzde 89’u birbirini tanıyan küçük bir gruba ait olsa da SVB’yi iflasa sürükleyen asıl etken ABD’nin uzun vadeli ve kısa vadeli kağıtlarının arasındaki getiri farklarını terse döndüren FED’in faiz politikalarıdır. SVB öz sermaye yetersizliği ve özellikle mudilerinin bloklaşmasından ötürü gelen fırtına karşısıda çok kısa sürede çökmüş olsa da bu zayıflıkları üzerinde taşımayan ABD bankaları da belirtilen getiri farklarındaki terse dönüşten çok ciddi etkilenmekte olup ilerleyen dönemde henüz belirmemiş olan bazı komplikasyonlarla beraber bu terse dönüşün büyük bir bankacılık krizi yaşanmasına sebebiyet vermesi mümkündür.
Yani önce dünyayı paraya boğup sonra boğazını sıkan FED politikalarının ete kemiğe büründüğünü hayal etmek suretiyle cinayete benzettiğimiz bu olay için söyleyebileceğimiz tek cümle aslında her şeyi anlatmaya yeter diye düşünüyorum: Artık aramızda bir seri katil olabilir!