Uykudan Önce
Onur Akyıl öykülerinde toplumsal ve bireysel olanı ayrı ayrı bulmak mümkün. İktidar, edebiyat için genişliği ve çeşitliliği ile ilgi çekici konular arasında yer alıyor zaten. Akyıl da iktidar olgu ve kavramının izini geniş bir alanda sürüyor. Kitaba ismini de veren ilk öykü alegorik bir metin. Herkes uyuduğu için ne yapacağını bilmeyen bir imparator var karşımızda.
İmparator ve Köstebek, şiirleriyle de tanınan Onur Akyıl’ın ikinci öykü kitabı. Akyıl hikâyelerini, merkeze iktidar kavramını alarak anlatıyor. İmparator dışında herkesin uyuduğu bir ülkenin anlatısı ile başlıyor kitap. 80 öncesi siyasi olayların parçaladığı hayatlar, bir mutfaktaki aşçı ve çalışanlar arasındaki ilişkiler, cinsel kimliğinin farklılığını keşfeden bir genç, bir ölü dizicinin başından geçen ilginç bir olay, bir cinayet ve şahitlik, öykü yarışmalarında dereceye girenleri belirleyen bir jürinin çalışma prensipleri, alegorik bir yoksul varsıl karşılaşmasında insanı her halükarda gülümseten aşk, yakınlarının farklı cinsel tercihlerini fark eden veya fark etmek zorunda kalan insanların hikâyeleri diğer öykülerin konularını teşkil ediyor. Son öyküde de bir adamı anlatmaya çalışan bir adam anlatılıyor.
Cinsel kimliğin konu edildiği üç öykü var kitapta. Biçim ve kurgu olarak değilse de konu olarak dikkat çeken hikâyeler. Toplum böyle bir durumun varlığından haberdar. Hatta son yıllarda sosyal medya sayesinde farklı cinsel tercihi olan bazı kimselerin hızlı bir şekilde tanınırlık ve servet kazandığı görüldü. Ama hâlâ bu konuda toplumsal bir yaklaşım ve tartışma mevcut değil. Yazar da aslında bir tartışma açmıyor. Var olanı forma sadık kalarak anlatıyor. Bu öyküleri iktidar ilişkileri etrafında okumak mümkün değil. 80 öncesi olaylar, genel olarak şiddet dalgaları ve darbenin resmi anlatısı olarak gündeme geliyor. İnsan hikâyeleri, aileler, çocuklar bu anlatının genelde karanlık kısmında kalmaya devam ediyor. Toplumsal hafızayı canlı tutmak çoğu zaman edebiyata kalıyor. Bu durumda objektif olmak gibi bir zorunluluk da yok. Zaten Akyıl da olayların genel çerçevesini değil sıradan insanlara değen bir kesitini anlatıyor.
“Ölü Dizici Goloth’un Önensiz Hikâyesi”, “Jüri”, “Servet” kitapta dikkat çeken öyküler. İnsan hayatının ne kadar değerli olduğu, yaşamın ceset karşında ne ifade ettiği başarılı bir şekilde anlatılıyor ilk öyküde. “Jüri”, öykü yazanların da ilgiyle okuyabilecekleri bir hikâye. Şaşalı isimlerin nasıl insanlar oldukları, eleştirilemez gibi duran kurumların nasıl işleyebileceği alaycı bir dille anlatılıyor. Sanat bize bir kesinlik vadetmez. Böyle bir görevi de yoktur. Karikatürde hoş gördüğümüz abartı ve farklı yorumların edebiyatta da rahatlıkla kullanıldığını akılda tutmak gerekiyor. “Servet” isimli öyküyü ise başlı başına ele almak gerekiyor. Servet, okuyucuya farklı duyguları kolaylıkla yaşatan bir karakter. Ne var ki öyküdeki işçi -zengin karşıtlığı sağlam bir zemine oturtulamamış. Kurgudaki bu aksaklık öyküyü tamamen gözden çıkarmayı gerektirebilir belki. Ama Akyıl o kadar sağlam iki cümle ile bitiriyor ki öyküsünü tüm kusurları unutturuyor.
Daha da ileri gidip Servet’in savını kitabın en güçlü iddiası olarak değerlendirmek mümkün. “Servet”te olup da diğer öykülerde olmayan önemli bir etki var. Öykü bittiğinde okuyucunun yüzünde acı bir gülümseme oluşuyor. Yazar basit bir cümle ile bütün öykünün ve belki daha da fazlasının meramını anlatıyor. Zengin içerikleri olan öyküler yazıyor Akyıl. Özellikle alegorik anlatıya başvurduğunda bazen didaktik açıklamalar yapıyor. Veya gerçekçi bir anlatı tercih ettiğinde düğüm ve çözüm aşamalarında büyük gerilimler oluşturmuyor. Tahmin edilebilir bir son veya bilindik bir durumun anlatılması öykünün vurucu etkisini bir hayli düşürüyor. Bunlar, bazen öykülerin aksamasına sebep oluyor. Onur Akyıl, başta işaret ettiğimiz zenginliğe yaslanarak üzerinde biraz daha çalışılmış kurgular ve aceleye getirilmemiş sonlar ile birçok güzel öykü anlatabilecek bir isim.