‘Şeytani yaratıcılık’ üzerine

MUSTAFA APLAY
Abone Ol

Öyküyü bir kahveye benzetecek olursak Paviç'in metinleri ristrettodur, espressodur. Sert, yoğun. Paviç'le aynı ligde yer alan ve kurgu işinde ustalaşmış birçok yazar sayabiliriz ama onların kurguları bu kadar keskin, koyu değildir.

Şerif Mardin seneler önce Türk yazarların neden Nobel ödülü alamadığına dair ilgi çekici bir tespit yapmış. Türk edebiyatında Daemon'un olmadığını söylemiş. Aslında bir nevi geleneğimizde böyle bir kavramın içselleştirilmemesinin edebiyattaki sonuçlarına değinmiş. "Kahramanın içindeki iyinin eninde sonunda galip geldiği, yalın muhayyilenin ürünü olan ve Nobel'e layık görülmemesi doğal olan edebiyatımız"1 diye bahsetmiş Türk Edebiyatı'ndan. Tam anlamıyla katılmamakla ve Nobel detayını yersiz bulmakla beraber yine de üzerine konuşmaya değer diye düşünüyorum. Bizim geleneğimizde Daemon yok, peki Daemon nedir? Hristiyan inancında şeytan olarak tanımlanan Daemon'a olumlu anlamda bir güç de atfediliyor. Bir anlamda hem kötülüğü hem de bir tür yaratıcılığı içeren bir kavram olarak kullanılabiliyor Daemon. Şeytani yaratıcılığın Batı'daki kaynağı olarak düşünülüyor bu kavram. Hilmi Yavuz İslam'daki şeytan-insan ilişkisinin Batı'daki anlayışla olan farkına vurgu yapıyor.2 İslam inancında şeytanın -Hristiyanlığın tersine- dışsal bir faktör olduğunun altını çiziyor. Bu açıklamalar da Mardin'in tespitine yapılmış bir ek mahiyetinde görülebilir.

İyiyi mutlak iyi, kötüyü mutlak kötü olarak gören anlayışın geleneğimizde ne denli güçlü olduğu tartışmalı bir konu elbette. Özellikle tasavvufta, bu anlayışa tamamen muhalif görüşleri çok da "yanlış okuma"ya ihtiyaç duymadan keşfedebiliriz. İnsanın ne şeytan ne melek olduğunu,"çatışma"yı Müslümanda da pekâlâ gözlemleyebildiğimizi öne süren Rasim Özdenören,3 "İslam dininde korkut ve müjdele, işte bir diyalektik."4 diyerek aslında çok güçlü bir poetika ortaya koymuştu. Ben 1980 yılında dahi izleri görülen bu poetikayı çok değerli buluyor ve yazarın söyleşilerinde karşılaştığım bu düşüncelerinin ayrı bir yazı konusu olmayı hak ettiğini düşünüyorum. Fakat elbette bu işin teorik kısmı. Peki pratikte ne oldu? Mardin'in iddiasına (üslubundaki oryantalist tınıdan ne kadar rahatsız olursak olalım) bütünüyle karşı çıkmak mümkün değil doğrusu. En azından tespitinin sonuç bölümü, yapıldığı tarih de göz önüne alındığında bir doğruluk payına sahipmiş gibi görünüyor. Artık bir Nobel'imiz var ama şeytani yaratıcılığın içselleşmemesi ve bu sebeple (?) hem hikâyenin hem de karakterlerin derinlik kazanamaması hâlâ Türk Edebiyatı'nın (belki sinemasının da) sorunu olarak görülebilir. Nereden başlayacağız?

Şeytani yaratıcılık kavramının böyle bir anlam içerdiğini, kavramın üzerinde bu tip tartışmaların yapıldığını Google'a şeytani yaratıcılık yazana kadar bilmiyordum doğrusu. Yani kavramı bir anlamda yeniden keşfettiğimi söyleyebilirim. Peki bu nasıl oldu? Milorad Paviç hakkında yanlış okuma yapmak için bir kavram seçmem gerekiyordu ve ilk aklıma gelen şey şeytani yaratıcılık oldu. Paviç'in o kurguları yapabilmesini sağlayan dehşet verici zekasını bu şekilde tanımlamayı uygun buldum. Tabii bu noktada kurgunun bizzat "şeytani" bir iş olduğunu öne süren Balku'dan etkilenmiş olma ihtimalim de yüksek. Hülasa beni bu kavrama götüren ve bir tartışmanın ortasına bırakan Paviç. Doğal olarak ondan bu meseleye dair birçok şey öğrenebiliriz diye düşünüyorum. Mardin'in bahsettiği şeytani yaratıcılığın izini başka birçok yazarın metninde de sürebiliriz aslında ama Paviç hem bu konuda zirve noktalarından biri hem de onun bir öyküsü bana şeytani yaratıcılığın bir alegorisi gibi göründü. "Axeanocilas"5 adlı öyküyü bu bağlamda epey ilgi çekici buldum. Bu öykünün atmosferinde de bir şeytanilik görüyoruz. Nitekim Paviç'in birçok öyküsünde "şeytani" bir öz bulabiliriz. Bu "şeytani" lik, ister Yücel Balku'nun kastettiği manada hikâyenin saflığını elinden alan türden olsun (ki bu konuda Paviç'ten daha ileri giden bir yazara rastlamadım), ister "kötü" görünenin dahiyane bir öz içermesi bakımından olsun Paviç'in yazdıklarının ruhuna işlemiştir.

Öyküyü bir kahveye benzetecek olursak Paviç'in metinleri ristrettodur, espressodur. Sert, yoğun. Paviç'le aynı ligde yer alan ve kurgu işinde ustalaşmış birçok yazar sayabiliriz ama onların kurguları bu kadar keskin, koyu (hâlâ doğru kelimeyi bulamadığımın farkındayım) değildir. Paviç öyküsü bir anlığına bile olsa durulmaz, süt ile yumuşatılmamış korkunç bir öze sahiptir. Bir cümleyi kaçırdığınızda bilmeceyi çözmeniz imkânsız hale gelebilir. Güçlü adımlarla ve kararlılıkla inanılmaz bir hikâyeyi anlatır, en ufak bir lakayt tavır göstermeden en enteresan bulduğunuz detaydan bambaşka bir enteresanlık çıkarabilir. Bu göz alıcı kurgu yeteneği, bir anlamda şeytani yaratıcılığın kendisidir. Saf hikâye özündeki duruluğu bir kenara bırakıp bir kurgu zekasına teslim olur, bu sayede kendini "şeytani" bir işe çoktan bulaştırmıştır artık.

Bana alegorik bir anlatımla şeytani yaratıcılığın kendisini anlatıyormuş gibi görünen Axeanocilas adlı öykü, kötülüğün ardındaki toplumsal belleği açığa çıkarır. "Sabahleyin, manastırın önüne çıkarıldı ve sümüğü gözlerinden aksın ve karnından işesin diye ayaklarından asıldı. Başı, boş bir kovaya sokuldu ve göğsüne bir mızrak sokulduktan sonra kovanın kanla dolması beklendi. Böylece kendi kanında boğuldu." diye anlatılan bir ölümün sorumlusu olarak önce kendini, sonra da okurları gösterir (Şu tüyler ürpertici infaz tasvirine de şeytani sıfatını uygun görsek haksız sayılmayız sanırım). 600 yıl önce yaşamış birini öldürmüş oluruz böylelikle. Kötülük yakıştırması hepimize dağıtılmıştır, ve elbette (kötülükte de bulunabilen) yaratıcı itki de öyle. Şeytan tarafından döllenen bir keşişten söz edilir "Axeanocilas" adlı öyküde. Kötülük keşişin içine yerleşmiş, köklerini salmıştır bir anlamda. Fakat kötülük diyerek geçtiğimiz mefhumun içindeki muhtemel parlaklığı yok mu sayacağız? Bir adın başında bekçi bekleyen ve onu gizlemek için rehine kullanan kötülükteki dehayı nasıl göz ardı edeceğiz? Bunların hepsini bir kenara bırakıp, öyküyü bir alegoriymiş gibi okursak şeytan tarafından döllenen keşişin boş bir kitabı kelimelerin diline çevirmesini bir yaratıcı itki olarak göremez miyiz?

Bunlar elbette yanlış okumanın dozunun arttığı anlarda yapılmış tespitler. Fakat kesin olan şey şu ki şeytani yaratıcılık denen mefhumun en sağlam örnekleri Paviç'te mevcut. Hem kurgularında hem de atmosferinde bunu görebiliyoruz. Bu konudaki zirve noktalarından biri. Peki Paviç'in "şeytani"liğini bu kadar coşkuyla anlattıktan sonra en başa dönmek istersek... Türk edebiyatı hakkında ne söyleyeceğiz? Hangi tarihsel sürecin sonucu olursa olsun, iyiyi mutlak iyi, kötüyü mutlak kötü gören bir zihnin en beğendiğimiz kurmaca eserlerde bile görünmesi bizi rahatsız etmeli mi? Bunun hiç de rahatsız edici bir şey olmadığını söyleyen ve bizi böyle yazmaya davet edenler, üstelik bu şekilde kendi edebiyatımızı ortaya koyabileceğimizi iddia edenler de mevcutken modern edebiyatın doğasına ihanet etmek pahasına bu "şeytani"liği aramaktan vazgeçmeli miyiz? Aslına bakarsanız Paviç'teki şeytaniliği böylesine övdükten sonra bu sorulara bir ön kabulle cevap verdiğimiz anlaşılıyor. Fakat Türk öyküsünün-romanının vasatını yükseltmek için cevabı aşikâr gibi görünen bu soruları dahi tekrar tartışmaya açmamız gerekiyor sanırım. Şimdilik Paviç'in bir karakterine dedirttiği şekilde söyleyelim ve edebiyatımızın sorunlarını oldukça şeytani görünen bir yolla başka bir yazıya erteleyelim:

"Anlamıyorum." der sık sık. "Düşüncelerimi kesinlikle çok erken bir dönemde durdurmak zorundayım, bendeki düşünceler, kendilerini ancak bellerine kadar gösterecek kadar, yan yana oluşmuş durumdalar."

  • 1 Şerif Mardin, "Hayal Gücümüz Sansürlü", Milliyet Gazetesi, 24 Kasım 2000.
  • 2 Hilmi Yavuz, "‘Daemon' veya ‘Şeytanilik' Üzerine (2)", Zaman Gazetesi, 9 Şubat 2001.
  • 3 Yaşar Kaplan, "Rasim Özdenören'le Bir Konuşma", Mavera Dergisi (46), Eylül 1980.
  • 4 Ali Haydar Haksal, "Rasim Özdenören'le Öyküsü ve Sanatı Üzerine Bir Konuşma", Yedi İklim Dergisi (107-108), Şubat-Mart 1999.
  • 5 Milorad Pavic, Rus Tazısı, Ketebe Yayınları, Çev. Işık Ergüden, 2020.
  • Kaynakça
  • İlyaz Bingül, "Daemon/Şeytani Yaratıcılık", Sınırda, Nisan-Haziran 2006, Sayı 5.
  • Şerif Mardin, "Hayal Gücümüz Sansürlü", Milliyet Gazetesi.
  • Hilmi Yavuz, "‘Daemon' veya ‘Şeytanilik' Üzerine (2)", Zaman Gazetesi, 9 Şubat 2001.
  • Yaşar Kaplan, "Rasim Özdenören'le Bir Konuşma", Mavera Dergisi (46), Eylül 1980.
  • Ali Haydar Haksal, "Rasim Özdenören'le Öyküsü ve Sanatı Üzerine Bir Konuşma, Yedi İklim Dergisi (107-108), Şubat-Mart 1999.
  • Milorad Pavic, Rus Tazısı, Ketebe Yayınları, Çev. Işık Ergüden, 2020.