Sadık Hidayet Öykü Yarışması’nda birincilik ödülü kazanan "Her Şeyi Bilenim"
Kitabın başlığını da oluşturan “Her Şeyi Bilenim” öyküsü I. Sâdık Hidayet Öykü Yarışması’nda (2002) birincilik ödülünü kazanırken aynı zamanda postmodern tartışmaların odağına işaret eden bir metin çıkarıyor karşımıza.
Bütün öykülerin merkezindeki aşk duygusu, var olma çabasının bir veçhesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu çaba kimi zaman ilk aşkın heyecanını duyururken kimi zaman birlikteliklerin zamana yenik düşen taraflarını hatırlatarak yaşamın canlı bir unsuru olarak karşımıza çıkarıyor aşkı. Anlatımın yalın olması, üslubun şiirselliği akışı hızlı kılarken okuru bir anda heyecanlandırıp şaşırtan sonlarla karşılaştırabiliyor. Son öykülere yaklaştığımızda yazarın zaman zaman İran filmlerini hatırlattığı; hikâyenin sonunu muhatabının muhayyilesine bıraktığı öykülerin seyri değişiyor. Hem yazarın hem okurun hem de metnin sesi güçlü bir şekilde duyulmaya başlıyor. Kitabın başlığını da oluşturan “Her Şeyi Bilenim” öyküsü I. Sâdık Hidayet Öykü Yarışması’nda (2002) birincilik ödülünü kazanırken aynı zamanda postmodern tartışmaların odağına işaret eden bir metin çıkarıyor karşımıza.
Kurgunun güçlü örülmesi ve diyalogların bu örgüyü desteklemesi öyküyü kendi içindeki tartışmalarla yeni bir hale dönüştürüyor. Okur olarak, öykünün içinde hikayesine tam olarak vakıf olamadığımız bir mevzu ile karşılaşıp yazar tarafından bölünüyoruz. Yazarın, her şeyi bilen olarak “Tanrı yazar” figürü okurunu şöyle bir ikileme sürüklüyor: Yazar her şeyi bilen midir yoksa kahramanının iradesine razı olabilen midir? Bu bölünme yazar-okur diyaloğunda okurun yazara dönüşmesini umarken hatta yazarını yenerek kazandığını düşünen okuru bir anda metnin kendi kendisinin yazarı olabileceği ihtimali ile karşı karşıya bırakıyor. Edebiyatın içinde teorik olarak tartışılan hem yazarın niyeti hem okuyucunun bakışı hem metnin kendisi bu öykü ile tartışmaya açılırken okuyucusunu metnin sesini duymaya davet ediyor.