Quidquid Latine Dictum Sit Altum Viditur

GÜLŞEN FUNDA ÇELİK
Abone Ol

Sadece kült ve klasik yapıtlardan beslendiği görülen; sanat, bilim, felsefe, mitoloji, üzerine düşündüğü iddia edilen Turinay, kendi hikmetli fikirlerini ortaya koymak için öykü türünü seçmiş gibi görünüyor. Anlatılan tek bir hikâye dahi, ne anadiline ne üzerinde yaşadığı coğrafyaya ait.

Uyumsuzların itirazı
Post Öykü

Faruk Turinay'ın ilk öykü kitabı Şapkamın İçindeki Kıraathane, geçtiğimiz Aralık ayında, Can Yayınları'ndan çıktı. Kitabın girişinde yer alan birkaç epigraf dahi kitabın içeriği hakkında ipucu veriyor: "Şimdi anlatacaklarım gerçeğin ta kendisi olmayabilir ama oldukça yakındır sanıyorum." yahut "Bu gözün tek kusuru, gereğinden fazla görüyor olması." Okur, bu cümlelerden sonra "hikmetli bilgi(- lere) sahip bir yazar" ile karşılaşacağını düşünebilir. "Gördüğünü" söyleyen bir bilinçle okuru selamlamak, bir hikâyecinin kaçınması gereken bir tavırdır. Tolstoy'a göre, sanatçının esas görevi; kendine özgü, sıra dışı bir hikâye bulmak, hikâyeyi güçlü bir biçimde anlatmaya çabalamak ve bunu açık, net bir dil ile yapmaktır. Sanatçıya dair üç altın kural budur. "Bildiğini bildiğini bilen bir bilinç" tüm öykülerde üçüncü göz, ikinci ses olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, "Tek Tesellim Bu", köpeğe (hem de Chihauhua cinsi) dönüşen bir ressamın öyküsüdür.

Ama hikâyeyi okurken tüm yaptığımız, Kafka'nın ''Dönüşüm'' adlı öyküsünün bir benzerini okumaktır.

Bu bize tanıdık gelecekken Turinay şöyle der: "Hikmet sahibi okurlar, bu köpeğe dönüşme olayını çok iyi bildikleri bir romana benzetecekler haklı olarak."Gregor Samsa, kendi hikâyesini başkasına anlattırırken Tarık Mahut, hikâyesini kendisinin anlattığını söyleyerek Kafka'nın hikâyesinden ayrışmak ister. Ama hikâyeyi okurken tüm yaptığımız, Kafka'nın "Dönüşüm" adlı öyküsünün bir benzerini okumaktır.

Bilmek ve bilinç, felaketlerin en büyüğüdür.

Öykülerin içinde aforizmalar da bulunmaktadır. "Bilmek ve bilinç, felaketlerin en büyüğüdür." buna örnek olarak verilebilir. Bu cümle, kitabın temasıdır da aynı zamanda. Okurun hayal gücüne ve düşüncesine zerre yer bırakmayan ayrıntılı tasvirler, klasik yapıtlar okuyup bunlardan bahseden geveze anlatıcılar, monolog ile ömrünü sürdüren hikâye kahramanları, okura "nasıl düşünmesi gerektiğini" dahi fısıldayan bir bilinç ve tavır. Tüm kitap, bilmek felaketine uğrayan bir insanın (neredeyse kendini üst-insan addedecek) hikâyesini anlatır. Her şeyi bilen, her şey hakkında konuşabilenlerin hikâyesini.

Her şeyi bilen, her şey hakkında konuşabilenlerin hikâyesini.

Ancak bu hikâyeler hep aynı dili konuşur, hep aynı bilinci taşır, hep aynı dertten yakınır. Zweig, Eco, Erasmus, Kierkegaard, Wilde, Wells, Joyce, Hobbes, Çehov, Calvino, Mann, Proust, Hemingway, Rulfo, Dostoyevski, Pessoa, Ibsen; Picasso, Marco Polo, Evliya Çelebi; Haldane, Hawking, Heisenberg, Bohr. Kitapta ismi geçenlerden bazıları. Hikâye anlatmaktan çok öykü yazdığını düşündüren bir dil ve içerik karşılıyor bu yüzden bizi. Sadece kült ve klasik yapıtlardan beslendiği görülen; sanat, bilim, felsefe, mitoloji, üzerine düşündüğü iddia edilen Turinay, kendi hikmetli fikirlerini ortaya koymak için öykü türünü seçmiş gibi görünüyor. Anlatılan tek bir hikâye dahi, ne anadiline ne üzerinde yaşadığı coğrafyaya ait. Tolstoy'un söylediği gibi, "Eğer, sanat insanı ürpertmiyor, etkilemiyorsa, bu durum kesinlikle izleyicinin o sanatı anlamamış olmasından değil, izlenilen bu şeyin ya kötü sanat olmasından ya da hiç sanat olmamasındandır."2

  • 1. Latince söylenen söz, kulağa derin gelir.
  • 2. Sanat Nedir?, L.N. Tolstoy, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020, s.111