Platonov’un vahşi dünyası
Öykü, tasarruf için yedi kişinin tek kurşunla idam edilmesini anlatıyor. Kahraman, bütün ailesi öldürülmüş bir askerdir. Alman kampına saldırır ve yakalanır. Daha önce yedinci kişi olarak dizildiği sıraya yine yedinci kişi olarak konulur ama bir farkla. Bu sefer ortada yeni bir silah vardır ve bunun delme gücü test edilecektir.
Yazılan hemen her eser, kendisine ait edebi değerinin yanında, yazıldığı dönemle de alâkalı bilgiler içerir. Bu konuda geriye dönük incelemeler yapıldığında ortaya çıkan bilgiler, edebiyat tarihi verileri olmasının yanında sosyolojinin ve mikro tarih incelemelerinin de alanına giren kimi göstergeleri önümüze serer. Bu mesele başka bir yazının konusu olsa da, bazı kitapları incelerken bu alana girmeden bir şey söylemek neredeyse imkansız gibi. Hele klasik eserler için bu daha da zor bir durum.
Klasiklerin neden eskimediği, hâlâ neden okunduğu konusunda yapılan çalışmalarda da görüleceği üzere, hemen bütün büyük eserler, arkalarında yazarlarına ait büyük bir hayat hikayesi de barındırır. Sürgün olanlar, intihar edenler, yıllarca mülteci olarak yaşamak zorunda kalanlar, eserleri yasaklananlar... İşte bu yazarlar, yazdıkları her satırın bedelini ödemiş ve büyük çileler çekmiştir.
Bunun yanında hemen her büyük ve nitelikli eserde olduğu gibi, her metin kendisinin yanında bir alt metini de bünyesinde barındırır. Gerek kurgunun ve olay örgüsünün imkanlarıyla, gerekse sembolizmin imkanlarını kullanarak oluşturulan bu alt metinle yazar, kendi zamanının, eserlerine karşı tutumunu, baskısını izole etmeye çalışmıştır.
Bu baskılılar, özellikle Çarlık Rusyası’ndan Sovyet Rusya’ya geçişte yazarların büyük sıkıntılar çekmelerine sebep olmuş. Nabokov gibi şanslı olan kimi varlıklı yazarlar ülkelerini terk ederken, Platonov gibi kimi yoksul yazarlar da mevcut baskı altında eserlerini vermek zorunda kaldılar. Aslında Platonov imkanı olsa bile ülkesini terk etmezdi sanıyorum. Çünkü devrimi desteklediği biliniyor. Ancak daha sonra, yazdıkları kuşkuyla karşılanıp yasaklanmış. Bunun arkasında, kurucu aklın, aydınlar üzerinden yürüttüğü toplumsal, kültürel değişim planının yara almasını istememesi yatıyor olabilir.
Kurucu aklın, oluşturulmak istediği ortamı bozacak, toplumsal dönüşümü engelleyecek kim varsa, saf dışı bırakılması, mevcut iktidarın hedefleri arsında olması da muhtemeldir. Hiç bir iktidar, kendisine muhalif bir aydın, kendi aleyhine kitleleri etkileyecek bir sanatçıyı kabul etmez. Zaten, iktidarlar kültüre müdahale edip, kültür aracılığı ile iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışır. Kültürün en önemli taşıyıcısı ve belirleyicisi edebiyat olunca da Platonov’un eserlerinin yasaklanması kaçınılmaz bir durum.
Rus yazarı olmak için büyük bedeller ödemiş isimlerden birisi Platonov. Bunu, kendisini keşfeden Maksim Gorki’ye yazdığı bir mektupta da sormuş. Gorki de cevaben, üzülmeyin, demiş kendisine. Her ne kadar Platonov’un böylesi acı ve dram dolu bir yaşamı olsa da ben, eserlerinin, hayat hikayesinin altında ezildiğini düşünüyorum.
Yakın bir zaman önce dilimize kazandırılan Muhteşem Vahşi Dünya kitabında yer alan öykülerini okuduğumda bunu daha iyi anladım. Ortada muhteşem eserler var ve fakat biz yukarıda da dediğim gibi yazarın yaşadığı döneme ve hayat hikayesine temas etmeden eserleri üzerine konuşamıyoruz. Bunun yanında Muhteşem Vahşi Dünya’yı okuduktan sonra, Platonov’un neden yasaklandığını, ondan eden rahatsız olduklarını anladım. Kurduğu hemen her öyküde sade ve şiirsel bir dil kullanırken, aynı zamanda ironiyi ve taşlamayı da ihmal etmemesi Platonov’un yasaklanmasına, eserlerinin tozlu raflar arasında yıllarca beklemesine sebep olmuş.
Hayvanlar ve Bitkiler Arasında öyküsünde şöyle diyor mesela: “Hatunlar ezelden beri bolluğu severler,” İvan Alekseyeviç’in babası, “her şeyleri bol olacak: Sincabı da, çili de, sandıkta kumaşı da - sosyalist deniyor bunlara şimdi...” Platonov, yaşadığı devri iyi anlamış, özelikle politik olaylara kayıtsız kalmamış bir yazar. Yazılış tarihlerini bilemiyorum ama mesela Yepifan Savakları’nın Çarlık Rusyası’nın çürümüşlüğünü anlatması bakımından ve devrimi destekler dilinden dolayı, Platonov’un ilk eserlerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Ancak bundan başka diğer öyküler, özellikle kitaba ismini veren Muhteşem Vahşi Dünya gibi öyküleri Platonov’un devrimden sonra yazdığını ve nasıl sanat anlayışı ve edebiyata bakışı ile bir zamanlar desteklediği devrime yine edebiyatla karşı çıktığını açıkça görüyoruz.
Ayrıca lokomotif ve tren hemen öyküde yer alıyor. Bunun bir sebebi, babasının demiryolunda çalışmasıyken, bir diğer sebebi de lokomotifin, trenin gelişmeye, ilerlemeye işaret etmesi olabilir. Demiryolu, mesafeleri kısaltıyor, yolları birbirine bağlıyor, yük taşıyor, yolcu taşıyor, medeniyet gelişiyor... Çünkü, Platonov devrime inanıyordu ve dönem itibariyle ilerlemenin ve gelişmenin en önemli sembollerinden birisi trendi.
Türkiye ile büyük benzerlikler taşıyan bu durum Onuncu Yıl Marşı’na bile girmiş: “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.” dizeleriyle önemine vurgu yapılmıştı. Ancak Patonov’un kahramanları genelde istasyonda, hep bekleyen kahramanlar. Ülke gelişiyor, ilerliyor ama bu ilerlemeye destek olanlar, yani işçiler, bu gelişmişlikten paylarını alamıyor. Trenler, yani gelişme, ilerleme, medeniyet önlerinde geçip giderken onlar, hep yoksulluklarıyla bekliyorlar. Bu durum yazarın bir zamanlar desteklediği devrimi sorgulaması olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda okunduğunda Muhteşem Vahşi Dünya’da tren mecazı önemli bir yer tutuyor.
Kitapta özellikle dikkatimi çeken ve favorim olan öykü ise Yedinci Kişi öyküsü oldu. Öykünün ironik dili beni daha çok çekti sanıyorum. Öyküde Platonov, iyiliğe ve kötülüğe bakışını yine zamanın politik olayları üzerinden anlatıyor. Özellikle öykünün birinci bölümü, yazarın görüşlerinin anlaşılması bakımından önemli. Eskiden insanların kötülüğe meyil etse bile, bunu bir talihsizlik olarak gördüklerini söyleyen Platonov’un şu cümlesi ise can alıcı:
...şimdiyse beşer kendini ve başkalarını yakarak ısınabilme kabiliyetine kavuşturuldu.
Öykü, tasarruf için yedi kişinin tek kurşunla idam edilmesini anlatıyor. Kahraman, bütün ailesi öldürülmüş bir askerdir. Alman kampına saldırır ve yakalanır. Daha önce yedinci kişi olarak dizildiği sıraya yine yedinci kişi olarak konulur ama bir farkla. Bu sefer ortada yeni bir silah vardır ve bunun delme gücü test edilecektir. Ve sıraya bir kişi daha eklenir. Ve yeni silahın tek kurşunla sekiz kişiyi öldürüp öldüremeyeceği test edilir. Biz kahramanın nasıl öldüğünü sekizinci sıradaki ihtiyardan öğreniyoruz. Aslında yedinci kişi olan kahraman ölmemiştir. Ama bir Alman subay onu tabancasıyla vurur. Böylece ölmüş olan ailesine kavuşma isteği gerçekleşmiş olur. Sekizinci sıradaki ihtiyarsa ölü taklidi yapar. Yerler buzlu olduğundan tasarruf için çukur kazılmaz ve ölüler bir kenara atılır. İhtiyar buradan kaçar ve kahramanın ölümünü arkadaşlarına anlatır.
Platonov’un daha önce okuduğumuz Can, Dönüş, Çevengur, Mutlu Moskova kitaplarından sonra Muhteşem Vahşi Dünya’yı da okumak keyifliydi. Popüler kitapların her yanımızı kuşattığı bir zamanda nitelikli eser bulunca mutlu oluyor insan.
Kitabı bitirince, keşke Platonov daha uzun yaşasaydı ve eser vermeye devam etseydi demekten alamadım kendimi.