Ondört kitap 14 öykü

HABER MASASI
Abone Ol

Sıradan olayların ve karakterlerin fark etmediğimiz yönlerini öykülerinde etkili ve samimi bir şekilde anlatıyor. Farklı metaforlar üzerine kurgulanmış öykülerin gücü o kadar fazla ki, her okuyanın zihninde çeşitli izler bırakıyor. Okuyanın kendinden izler bulacağı duygulu öyküler okunmayı kesinlikle hak ediyor.

Edebiyat dergilerinde yayımlanan öyküleri ile tanıdığımız Emre Şahin'in ilk kitabı Hurdacı Lirası. İnsanın duygu dünyasını etkilemeyi başaran öyküler, kısa metinler halinde kaleme alınmış olsa da anlam derinliği ile dikkat çekiyorlar. Günümüz yaşamında eskisi kadar yer bulmayan mahalle hayatını ve insanını anlatıyor yazar. Çevremizden aşina olduğumuz sıradan hayatların kendilerine has yönlerini ortaya çıkarmakta son derece başarılı olan yazar, karakterlerinin duygu dünyalarını aktarmakta da usta görünüyor. Sıradan olayların ve karakterlerin fark etmediğimiz yönlerini öykülerinde etkili ve samimi bir şekilde anlatıyor. Farklı metaforlar üzerine kurgulanmış öykülerin gücü o kadar fazla ki, her okuyanın zihninde çeşitli izler bırakıyor. Öykülerindeki olayları insana has duygulara benzeterek kendine has bir üslupta aktarması günümüzde sık rastladığımız bir durum değil: "Su tankeri sadece su tankeri değildi mesela, ne zaman geleceği belli olmayan bir sevgiliydi. Alışverişin sonunda kurtarılan yol parası adı konmamış bir galibiyetti." Okuyanın kendinden izler bulacağı duygulu öyküler okunmayı kesinlikle hak ediyor.

(Uygar Atasoy)

  • GARAVU - FATİH NAMLI - ŞULE YAYINLARI
    Garavu Fatih Namlı'nın ilk öykü kitabı. Gündelik ve sıradan olaylar, yazarın kurgu dünyasında yeniden hayat bulan hikâyeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaman ve mekânın her öyküde savruluşu okuyucu zorluyor olsa da kelimelerin ritmi okuyucuyu hikâyenin içinde tutmayı başarıyor. Hikâyelerin tanık olduğu geçmiş ise kitabın girişinde yazarın kendisine köken inşa ettiği aile büyüklerine duyduğu minnet ile başlıyor. Görünür dünyanın perdesini aralamaya çalışan yazar kimi zaman çocukluk anılarından kimi zaman hayatın içindeki küçücük bir andan faydalanıyor. Bu anları aleladelikleri içinde kendi derinlikleriyle aktarmaya çalışan yazar, meraklılarını Garavu kitabıyla selamlıyor.
  • (Betül Yavuz)

KEMİKLER VE KOMŞULUKLAR - HAKAN KÖKÇÜ - EPONA YAYINLARI

Enteresan ve ilgi çekici bir ilk kitap olan Kemikler ve Komşuluklar, geçtiğimiz ay Epona Yayınları'ndan çıktı. Kitap, hacim bakımından hafif olsa da her öykünün sonunda okurda bir iz bırakıyor, kendisini yaşatmaya devam ediyor. Hakan Kökçü'nün iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu sanırım söyleyebiliriz. Kitaptaki öykülerin temeli ne dil oyunlarına ne de postmodern numaralara yaslanıyor çünkü. Yalnızca bizlere iyi, sahici hikayeler anlatıyor. Aforizmalarla, kelime oyunlarıyla karşılaşmıyoruz. Sıradan kelimelerle kurulan basit cümleler örüyor öyküleri. Bu basitlik, yazarın okurda uyandırmak istediği etkiyi güçlendiriyor. Tanıdık hikâyeleri anlatmak en zorudur derler, Hakan Kökçü tam olarak bunu yapıyor Kemikler ve Komşuluklar'da. Basit, tanıdık ve bir o kadar güçlü hikâyeler anlatıyor bizlere.

(Onurhan Ersoy)

  • CIS - HAKAN SARIPOLAT - İTHAKİ YAYINLARI
  • Çeşitli dergilerde yayımlanan öyküleriyle tanınan Hakan Sarıpolat'ın ilk kitabı Cıs çıktı. Kitapta okurun dikkatini çeken önemli noktalardan ilki; büyülü gerçekçiliğin hâkim olduğu atmosferlerle yazılmış öyküleri barındırıyor olması. Gerçekle hayal arasında gidip gelen bu öykülerde yazarın uçuk kaçık hayal gücüne tanık olunuyor. Okur, merak olgusunun ön planda olduğu, akıcı ve sade bir dille yazılmış öykülerde simgesel anlatıma da sıkça rastlıyor. Okurun dikkatini çeken ikinci nokta ise öykülerin çoğunluğunda insanla doğa ve insanla hayvan arasındaki ilişkinin anlatılıyor olması. Öykülerin büyük çoğunluğunda bir hayvan öne çıkıyor. Dikkat çeken bir diğer nokta da yazarın karakter seçimi ve bunları anlatmadaki başarısı. Tekin olmayan, sıra dışı karakterlerle sıkça karşılaşan okur için belki de en şaşırtıcı nokta; yazarın, çocuk kahramanlarının dünyaya bakış açılarını anlatmadaki başarısı. Karakterlerin iç dünyaları ve bunların ifade edilişleri son derece etkileyici; çeşitliliğe sahip kurgular üzerine inşa edilmiş öykü atmosferleri, başarılı tasvirler, büyülü ve mistik atmosferler... Metinlerdeki karakterler ile bütünleşen okuru sımsıkı sarıp sarmalayan ve sonunda da sarsmayı başaran, gerçekle düşün birbirine karıştığı, insanı didikleyen, sarsan ve şaşırtan öykülerin toplamı olan Cıs büyülü bir kitap.
  • (Uygar Atasoy)

USLANMIŞ GÖNLÜN - HATİCE EBRAR AKBULUT - MUHİT KİTAP

Yazmak çoğu zaman balık tutmak gibi, nasıl ki oltayı denize atıp sabırla kısmetimizi bekliyorsak, yazı işinde de durum böyle. Oltayı derin sulara değil de ruhumuzun derinlerine, iç dünyamıza atmak gerekiyor. İç dünyamız ne kadar derinse bulacağımız malzeme bollaşıyor. Fakat derin sularda balık tutmak zor ve meşakkatli bir iş. Hatice Ebrar Akbulut'un Uslanmış Gönlün kitabını okurken bende oluşan hisler tam olarak bu şekilde. Yazarın ilk kitabı olan eserde tüm öyküler içinizi titreten ve sizi etkileyen türden. Yazar öyküleri tabiri caizse enine açmak yerine, olabildiğince derinleştiriyor ve her cümleyi özenerek kuruyor. "Kadının sözlerinde tarçın kokuyor, söğüt salınıyor yaprak kokuyordu." gibi tasvirler sizi büyülerken, "Esasen okumak bir hastalıktır, içerilerde derinlerde yangısını duyacağınız bir hastalık." gibi cümleler içinize dokunuyor. Sayfalar ilerledikçe yazarın cümlelerini nasıl özenle seçtiğini, her öyküye nasıl kafa yorduğunu duyumsuyoruz adeta. Kısaca yazmak ve okuma sancıları üzerine nitelikli ve akıcı bir eser sizleri bekliyor. Bir ilk kitap olarak acemilikten uzak bu eseri bitirdiğinizde aklınızda bolca düşünce uyanacak.

(Murat Öztürk)

  • YAPRAĞIN DÜŞTÜĞÜ - İSMAİL DEMİREL- PRUVA YAYINLARI
  • Güven duygusunu sarsan düşünsel ya da fiili hamleler, insanı sorgulamaya götürmüyor aksine körü körüne bir inancın eşiğine sürüklüyor. Akabinde gelen yanılgıların getirdiği tüm kırılganlıklarsa hep taze... Oysaki "Düşen ne ilk yaprak ne de son yapraktır." İsmail Demirel'in son öykü kitabı Yaprağın Düştüğü, aynı olayların farklı surette tekrar tekrar insana dönüşünü anlatıyor. Yazar, öykülerde toplum baskısına maruz kalmış karakterlerin bir baskıdan kaçarken diğerine yakalanışını resmederken, zorluklarla dolu bir yaşamın nasıl idare edildiğini gözler önüne seriyor. Birkaç öyküde, yazarın olay akışına müdahale ettiğini ve öyküyü duraklattığını görüyoruz. Buna rağmen genel olarak olağan bir akıcılığın olduğunu da söyleyebiliriz. Öykülerde din olgusuna oldukça çok yer verilmesinden dolayı kurguların belirli bir çizgide ilerlediğini ve özgünlüklerinden taviz verildiğini kanıksıyoruz. Beklentiyi pek yükseltmeden nehrin akışına kendisini teslim etmek isteyenler için kitap raflarda.
  • (Nilüfer Bülbül)

ACI KAYBIMIZ - KAMİL YEŞİL - MUHİT KİTAP

Kamil Yeşil'in öykü kitabı Acı Kaybımız Muhit Kitap'tan çıktı. Yeşil, bu eserinde ölümü, insan yaşamının kaçınılmaz gerçeği olarak sunuyor. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm kahramanların ölümlerden ölüm beğendiği kısım olarak düşünülebilir. Öyküler gücünü önce kurgudan daha sonra kurgudaki ironiden alıyor. X-ray cihazı sırat köprüsü olabiliyor, sehpa "Allah" diyebiliyor ve en çok da karakterler ölüyor. Dahası Yeşil, Sezai Karakoç'un "şair önce kendi ağıdını yaz" söz dizisini düstur edinerek kitabın sonuna doğru bir de kendi ağıdını yazıyor. İkinci bölümde ise okuyucuyu Borges karşılıyor, Shakespeare kısacık ağırlıyor, Marquez uğurluyor. Kendine özgü dili ile kaleme aldığı çağrışım gücü yüksek ve hayat ile ölüm arasında gidip gelen öykülerde gerçek, hayali aşıyor; bireyin içindeki ölümün anlam yükü sıradanlaşıyor. Bu normalleştirme, varlığının son bulmasından korkanlar ve karamsarlar için umut verici bir nokta gibi görünüyor.

(Fazilet R. Özcan)

  • DAĞILMALAR - MAHSUM ECE - İLETİŞİM YAYINLARI
  • Mahsum Ece'nin İletişim Yayınları'ndan çıkan ilk eseri Dağılmalar okuyucuyla buluştu. Birbiri ardına sıralanmış öyküler adeta bir fotoğraf karesinde fark edilmeyen detaylar gibi. Öyküler ayrı ayrı okunduklarında münferit anlamlara sahipken, yekûn halinde bakılınca birbirini tamamlayan yapboz parçalarına benziyorlar. Hikâyelerin ağırlıklı olarak geçtiği yer olan Banarhev, yazarın zihin sarayının bir bahçesi gibi; soyut olmasına rağmen hayatın içinden. Karakterlerin kimsesiz olduğu hissedilmesine rağmen her birinin geçmiş hayatı da anlatılıyor. Yaşanmışlıklar ve yaşanacaklar çizgisi kuvvetli bir silgiyle silinerek, okuyucu anın içine hapsediliyor. Yazar kendine özgü bir dil oluşturarak dikkati üst seviyede tutuyor. Karakterlerin kendi olma bilinçleri tek seferde söze gelmiyor, hikâyeler ilerledikçe kahramanların eksik yanları tamamlanıyor. Bu peyderpey sunuş okuyucuda çok sesli bir yankı buluyor.
  • (Ayşenur Önler)

HERKES UNUTMADAN ÖNCE - MEHMET BABALIOĞLU - ŞULE YAYINLARI

Herkes Unutmadan Önce Mehmet Babalıoğlu'nun ikinci öykü kitabı. Kitap kapağına bakınca ağaç dallarından sarkan üç kırmızı eğriye (artık herkes nasıl yorumlarsa) anlam vermeye çalışarak sonrasında da "Herkes neyi unutmadan önce?" diye sorgulayarak kitapla ilişkiniz başlıyor. Ardından üç amca ya da iki amca bir genç ya da çocuk ya da her ne yaştaysa kahraman, anılarının arasına hapsediyor gözlerinizi. Herkesin unutabileceği, bir diğerinden ayırt edilecek özelliği olmayan ama bir kimliği inşa etmenin mihenk taşları olan anıların içine giriveriyor okuyucu. Bir insan unutmaya neden bu kadar heveslidir, anılarından belki de kendisinden neden köşe bucak kaçar da aslında kaçamaz, geri geri gider ayakları? Öyküden öyküye geçerken sorular yer değiştirmek şöyle dursun yan yana dizilip okurun gözlerinin içine bakıyor adeta. Bana kalırsa öyküleri başarılı kılan da bu. Zihinde canlanan sorularla okur kendi anılarına dönüyor; fotoğraflayamadığı, görüntüleyemediği için müstesna kalan anılarına. Öyküleri farklı kılan bir diğer unsur ise yazarın, hayatın içindeki nüansları hiç düşünülmemiş bir noktadan tutup ironik bir dille sunabilmesi. Bunu yaparken de yazarın anlatımı ne bir eksik ne bir fazla. Alelade kalem alınmadıklarını hissettiriyor öykülerdeki akıp giden anlatım. Sözün özü, satır aralarındaki ironiyle, anlatılmayınca daha iyi anlayabildiklerimizle temas etmemize imkân veren dupduru öyküler karşılıyor okurunu Herkes Unutmadan Önce.

(Nursena Koç)

  • ÇEMBER - MERCAN ALPER- EPONA YAYINLARI
  • Çember Mercan Alper'in ilk öykü kitabı. Öyküler, sıradan olayların basit döngüsünü hayalin ötesine fantastik bir kurguyla taşırken okuyucuyu da içine çekiyor. Öykülerinde kahramanın yaşadığı sıkıntı ve acılar, insanın kendilik bilincinin yansıması olarak aktarılıyor çoğu kez. Bu yansıma, kahramana bir seçim dünyası sunarken yaşanılan hayatın sınırları üzerine düşündürüyor. Sınır düşüncesi içinde kimi öyküler bilim-kurgu dünyasında yabancı olmadığımız öğeleri hikâyenin içine dâhil ederken, insanın her şeyi isteme ve elde etme arzusunun kendisi için büyük bir felakete dönüşebileceğinin izlerini taşıyor. Kimi öyküler ise insan deneyiminin sınırlarını -kendine bakışın zorluğunu- bir gözetleme kulesinden kahramanına seyrettiriyor.
  • (Betül Yavuz)

DENİZE DOĞRU - NAZLI KIRCI - EVEREST YAYINLARI

Nazlı Kırcı'nın ilk öykü kitabı Denize Doğru, yedi ayrı öyküden oluşuyor. Kitabın içerisinde her bir öykünün sonuna belirli bir kısmı yerleştirilmiş parçadan bütüne giden, isimsiz bir öykü daha mevcut. Bu parçalar tamamlandığında kitaba ismini verenin o öykü olduğu anlaşılıyor. Zira yazarın tercih ettiği başlıklar, muhtevayla birebir eşleşiyor. Öykülerde buruk hayatlar, gerçekleşmeyen arzular, dağılmış ilişkiler; mutsuzluk ağı ile örülmüş, oldukça sade ve tarafsız bir anlatımla okuyucuya sunuluyor. Art arda gelen durağan sahnelerin okuyucunun zihninde canlanması beklenirken, tersine kahramanların diyalogları boşlukları dolduruyor. Özellikle ayrılık teması, çok kez karşımıza çıkıyor. Öykülerin üzerlerinde hevesi ve hayali kırılmış insanların silüeti görülüyor. Öyle ki bu durum anlatımı devinimsiz bir çizgide bırakıp öykülerdeki hissiyatın geri planda kalmasına sebep oluyor.

(Fazilet R. Özcan)

  • FİL KAZASI - ŞİİR ERKÖK YILMAZ - YAPI KREDİ YAYINLARI
  • Şiir Erkök Yılmaz on yıllık suskunluğunu Fil Kazası adlı öykü kitabıyla bozuyor. Özenle seçilmiş ve sıralanmış her öykü kendi içerisinde yeni bir dünyaya açılıyor. Her öyküdeki karakterlerin bakış açısı, derinliği ve düşünceleri farklı şekilde ele alınıyor. Eserde olay ve durum öyküleri çok iyi harmanlanmış, bu sayede farklı okur zevklerine hitap edebiliyor. Yazar "1 Mayıs", "Koku" ve "Röportaj" adlı öykülerinde oldukça sinematik bir dil kullanıyor. Olaylar bir film gibi gözünüzün önünde canlanırken akışın içinde sizi sürüklemeyi başarıyor. "Yoksunluk" öyküsü ise olaylara değil kişinin ruh haline odaklanıyor. Kendinizi adeta resim tuvalindeki harika bir tasvirin içinde buluveriyorsunuz. Bunun yanında yazar yeni post modern teknikleri denemekten geri durmuyor. "Yara" adlı öyküde iki farklı karakterin iç dünyasını aynı anda aynı sayfada görebiliyoruz. "Gemi" adlı öykü üzerine çok konuşulabilir, çünkü ironik ve alegorik. Her okur bu öyküden kendine göre farklı anlamlar çıkarabilir ve kendi hayatına uyarlayabilir. Kısaca hem konu hem dil hem de karakter veçhelerinden nitelikli ve derinlikli bir eser.
  • (Murat Öztürk)

ÇİZGİ İLE YAZGI - AKİF HASAN KAYA (ED.) - İZ YAYINCILIK

Çizginin zarif ustası Hasan Aycın'ın eserlerine farklı yazarlar yirmi öyküyle söze döküyor, Akif Hasan Kaya da kitabın editörlüğünü yapıyor. Öykü yazarlarının hemen hemen hepsi aynı kuşaktan, hepsi hâlihazırda yazmaya devam ediyor, en azından iki kapak arasında girmiş ya da girecek kadar öykülere sahipler. Yazarlar yazacakları çizgiyi kendileri seçmişler. Aycın'ın eserlerinin kendi muhayyilesi dışında neye tekabül ettiğini görmek açısından kıymetli bir eser. Çizginin insana söyleyeceği şeylere tercüman olan sözler, özgün öykülerle vücut bulmuş. Her öykü yazarı, seçtiği çizginin kendisinde oluşturduğu duygu ve düşüncelerden yola çıkarak yazmış. Çoğu öykü de öne çıkan temalar aile ve insan. Yazarların iç dünyalarını yansıtan öyküler, "insani olan her şeyi, insanla ilgili her şeyi" çizgisine konu edinmiş Hasan Aycın'ı en güzel şekilde yansıtmayı başarıyor. Okurun farklı kalemler ile bir eserde tanışması da önemli bir nokta. Çizgi ile Yazgı'nın bu muhteşem birlikteliği farklı hisleri ve dünyaları yaşatmak için okuru kendi serüvenine davet ediyor.

(Uygar Atasoy)

  • HANGİ PENCERE - EMİNE ACAR - LORAS KİTAP
  • İnsan hayatın "Hangi Pencere"sinden dünyaya bakmak istiyor, neyi ıskalamak neye tanık olmak istiyor? Hatice Acar ilk öykü kitabı Hangi Pencere'de geçmişe ya da geleceğe takıntılı karakterlerin yarım bıraktıkları, yaşa(ya)madıkları hayatlarından bahsediyor. Modern aile yapısının temelindeki kırıklıkların düzeltilmediği takdirde, ailede bir göçük altı yaşamın hâkim olduğunu görüyoruz. Ailedeki yerini sürekli yadırgayan, kendini kabullenemeyen, daima karşılaştırma hali içerisinde olan karakterlerin yanı sıra ailelerine, sevgililerine tutkun kahramanlara da yer yer rastlıyoruz. "Sesimin en eflatun rengiyle", "koyu renkli sözler" ve "kırmızının hiç sevmediğim bir tonunda" gibi okuyucuya tam olarak aktarılamayan birtakım benzetmelere yer verilmiş. Günümüz evliliklerinin çerçevesi çiziliyor, aile bireyleri ile bu sınır dolduruluyor. Dar alanda paslaşan karakterler kimi zaman yerlerine sığamıyor. Kitap, kendini dışarıdan bir gözle görmek isteyenler için ideal anlatıları barındırıyor.
  • (Nilüfer Bülbül)