Ocampo hocamdan çok şey öğrendim

HABER MASASI
Abone Ol

Bu sıralar üzerinde çalıştığınız, yeni bitirdiğiniz, yeni başladığınız metin ve yazarlardan bahseder misiniz? Her çeviri yeni bir deneyimdir, her yeni günün olduğu gibi. Bizimle paylaşmak istediğiniz herhangi yeni bir bilgi var mı?

Aslında edebiyat çevirisi, benim pek sık yaptığım bir şey değil çünkü gerçekten iğneyle kuyu kazmak gibi çok zahmetli bir iş; hep yazarın sesini biraz daha yakından duymayı mümkün kılabilecek bir kelime daha, bir ifade daha varmış gibi hissedip onu arıyorsunuz ve verilen emeğin karşılığını almak zor. Ancak yine de, yazarlarını çok sevdiğim için anadilime kazandırmaktan mutluluk duyduğum iki kitap çevirdim bugüne kadar: Silvina Ocampo'nun Sonsuz Kule (La Torre Sin Fin) ve Roberto Arlt'ın Deli Oyuncak (El Juguete Rabioso) isimli romanlarını İspanyolcadan çevirdim. Sonsuz Kule, benim ilk edebiyat çevirisi tecrübemdi, ilk gözağrımdı diyebilirim. Arjantin edebiyatının özellikle de öykücülerinin çok sadık bir okuruyum, ancak bütün o bayıldığım yazarların içerisinde en çok Silvina Ocampo'ya hayran olduğumu söyleyebilirim.

Sonsuz Kule, Silvina Ocampo, çeviren: Fulya Özlem. Nebula Kitap, 2017.

Borges ve Cortazar'ın tabii ki yeri apayrı gönlümde ama Ocampo, Borges'in de dediği gibi bir dahi, üstelik de kırılganlıkla nüktedanlığı, büyülü gerçekçilikle olağanlığı çok beklenmedik biçimlerde harmanlıyor; hassas bir insan o, her şeye karşı hassas ve bu onu hassas bir yazar yapıyor. Hatta Adolfo Bioy Casares, müthiş bir yazar olmasına rağmen benim için hep "Silvina Ocampo'nun kocası" olarak kalacak, elimde değil, ilham perimi kayırıyorum. Sonsuz Kule aslında bir çocuk romanı diye geçse de Ocampo, eserlerini çocuklar için/yetişkinler için diye ayırmadığını söyler. Onun, bir röportajda "Kendinizi çocuklarla özdeşleştiriyor musunuz?" sorusuna verdiği şu cevap bununla neyi kastettiğini anlamamızı sağlar: "Ah çocukluğum! Ah dostum! Bu dizede vurgulanan şey asla zikredilmiyor: Çocukluğumuz aslında dostumuz ama biz o zamanlar çocukluğumuzun dostu değildik çünkü o zamanlar şimdi olduğumuz gibi değildik. O varlık, bazen çaresiz olan o varlık, bize çok dokunuyor. Zira hiç kimse onu bizim kadar anlayamazken, biz, henüz onun yanında değildik."

Az önce de belirttiğim gibi, Sonsuz Kule, benim ilk edebiyat çevirisi tecrübemdi- aslında meslek olarak konferans çevirmeniyim, İspanyolca ve İngilizce simultane çeviri yapıyorum-, o yüzden kitabı yayına hazırlayan sevgili Başak Güntekin'in de bunun severek okunan bir kitap olmasında çok büyük emeği var. Ocampo'nun çevirmen açısından "lezzetli güçlükler" ortaya koyan stil özellikleri her eserinde farklı bir biçimde ortaya çıkar, bu kitapta da anlatanın üçüncü tekil şahıs ile birinci tekil şahıs arasında, anlatının sürekliliğini bozmaksızın geçişleri ve italikle yazılarak vurgulanan ancak metin içinde ayrıksı duran kelimeler, bu güçlüklerdendi. Ama bana ilham verdiler, ben de bir öykü yazarıyım ve Ocampo hocamdan çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

Deli Oyuncak, Roberto Arlt, çeviren: Fulya Özlem, SaltOkur Yayınları, 2021.

Çevirdiğim ikinci kitap ise Roberto Arlt'ın Deli Oyuncak'ı. Arlt'la tam da pandeminin hayatımıza yeni girip bizi çaresizlikle tanıştırdığı nisan, mayıs ve haziran aylarında haşır neşir idim. Varoluşçu bir suç edebiyatı romanı gibi görünmekle beraber, ah dışı sizi yaktı, içi beni! Roberto Arlt, Jorge Luis Borges'in çağdaşı- gerçi Borges ondan çok daha fazla yaşamış ama-ancak toplumun bambaşka kesitlerinden geliyorlar. Her ikisi de Buenos Airesli ancak Arlt, kenar mahallenin, gettonun sesi, göçmenlerden yeni oluşmakta olan bir ülkede yoksul göçmenlerin, bir yere ait olmak için kıvranırken hiçbir yerde istenmeyenlerin sesi. O zamanın kenar mahallesi şimdinin soylulaşmış semtlerini oluşturuyor Buenos Aires'te ama Arlt bunu asla tahmin edemezdi... Onu çevirmen için en çok zorlaştıran tarafı, İspanyolca değil ağırlıklı olarak Lunfardo konuşuyor olması! Yani 19.yy. sonu ve 20.yy. başlarında Buenos Aires'te alt sınıfların ve kenar mahalleden olanların konuştuğu; suçluların konuştuğu argo olan Lunfardo kelimeler, otobiyografik özellikleri ile de öne çıkan Deli Oyuncak'ta öyle sıklıkla karşımıza çıkıyor ki tüm Arjantinli dostlarım için, bu kitabı nasıl anlayıp da kendi dilime çevirdiğim bir muamma.

Ama bu konuda benim şansım bir şarkıcı olmam, 2007'de Buenos Aires'e ilk gittiğim zamandan itibaren tango şarkıcılığı dersleri almıştım, bunlar tango bağlamı ve ruhunu da içeren bir öğretiyi barındırıyordu aslında. Ne alakası var diyeceksiniz, şöyle ki, Lunfardo aynı zamanda tango şarkılarında kullanılan dildir, ve suç, göçün getirdiği travma, yoksulluk ve çaresizlik, şehrin ışıklı ve şık merkezine bir tezat oluşturan kenar mahalleleri ve bunların üçkağıtçıları; bıçkınları; romantik ruhlu serserileri; düşkünleri; limanları, yani Roberto Arlt'ın romanlarının karakterleri ve atmosferi tango şarkılarında anlatılan dünyanın ta kendisidir. O yüzden romanda geçen Lunfardo kelimeleri çok da yadırgamadım, aslında bazen uzun bir tango şarkısının sözlerini çevirdiğim hissine kapıldım Deli Oyuncak'ı çevirirken... Bir de Arlt'ın çok kendine has bir estetiği var, biraz tekinsiz, görünüşte hoyrat, detaylarında ise çok zarif bir estetik, o yüzden de çevirirken onu soylulaştırmaya maruz bırakmamaya, dilini olduğundan daha şık ve kibar yapmamaya özen gösterdim, umarım başarabilmişimdir.

Ekmek Fabrikası Tanrıçası, Fulya Özlem, Pan Yayıncılık, 2016.

Roberto Arlt, gerçekçi bir yazar ama benim başıma eseri Deli Oyuncak'la ilgili büyülü-gerçekçi bir olay geldi, bunu anlatarak bu uzun monoloğuma bir son vereyim: Deli Oyuncak'ın bir bölümünde roman karakteri genç Silvio, o zamanlar (1920'ler olsa gerek) makine mühendisliği eğitimi de veren bir askeri okula gidiyor (ESMA, Escuela de la Mecánica Armada) yoksul ama mucitliğe istidadı olan gençler için büyük bir şans gibi görünen bu okulda acaba dikiş tutturup makus talihini yenecek mi? Bu sorunun cevabı ile Silvio'nun geleceğine dair spoiler vermeyeceğim. Ama o okulun yani ESMA'nın geleceğine dair ipucu verebilirim, çünkü ben romanın yayımlanmasından neredeyse yüz yıl sonra ESMA'da gönüllü olarak çalıştım ve orayı bir Hafıza Müzesi olarak tanıdım.

Arjantin askeri diktatörlük döneminde bu askeri okul, ordu tarafından gizli bir tutukluluk ve işkence merkezi olarak kullanılmış ve bugün "Bir daha asla!" mottosuyla, tarihin tekerrür etmemesi için bir hafıza mekanına dönüştürülmüş. Roberto Arlt, böylece günümüzde Buenos Aires'in hafızasında kara bir leke olan bu mekanın, bağlamının bile yeni oluşmakta olduğu bir dönemin Arjantin'ine ve onun sokaklarına yakından bakma şansı verdi bana ve bu kitabı çevirirken o mekanı farklı ve artık varolmayan bir bağlamda yeniden gezme deneyimi paha biçilmezdi. "Her çeviri yeni bir deneyimdir." dediniz ya, sanırım bu eserden benim payıma düşen en çarpıcı "yeni", bu idi...