Muhammed Fatih Kutlubay Öyküsü

YUNUS MEŞE
Abone Ol

Öykü dünyamız geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir görünüp bir kaybolan öykü yazarlarıyla dolu. Fatih’in öykülerinde kendisini gösteren tereddütsüz dil, onu çağdaşı diğer genç öykü yazarlarından ayırıyor. Henüz yayımlanan birkaç öyküsünde bu tereddütsüz hali sergilemesi yazarın öykü yeteneğini göstermesi açısından önemli bir ipucu sunuyor bize.

Fatih Kutlubay, öykümüzün sayısal anlamda bir bereket yaşadığı şu dönemde -sayısal artış bir karmaşaya da yol açmıyor değil- nereye varacağını bilir adımlarla kendi yolunda yürüyor. Bir yıl kadar önce tanıştım Kutlubay’ın öyküleri ile. Önce Mahalle Mektebi dergisinde, sonra Hece ve Edebiyat Ortamı dergilerinde, en son PaltoÖykü Fanzin’inde gösterdi kendisini.

Bu öyküleri okuduğumda ismini bir kenara not alıp yanına yıldız düştüm. Öykü dünyamız geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir görünüp bir kaybolan öykü yazarlarıyla dolu. Fatih’in öykülerinde kendisini gösteren tereddütsüz dil, onu çağdaşı diğer genç öykü yazarlarından ayırıyor. Henüz yayımlanan birkaç öyküsünde bu tereddütsüz hali sergilemesi yazarın öykü yeteneğini göstermesi açısından önemli bir ipucu sunuyor bize. İlk öyküler yazarın iç dünyasını –saklayamadan- gözler önüne sermesi açısından da oldukça kıymetlidir. Bu yazıda Kutlubay’ın dergilerde yayımlanan “Misak’ın Aynaları”, “Atmacanın Gör Dediği” ve “Selamun Aleyküm Durağı” öyküleri üzerinden tespitlerde bulunmaya çalışacağım.

Modern Zaman Bunalımlarından Kaçış İmkânı Olarak Öykü

Muhammed Fatih Kutlubay öyküsünü çağdaşı diğer genç öykü yazarlarından ayıran en önemli özellik bence bu. Yazar, kurduğu büyülü dünyalarla modern zamanların saldırılarından kurtulmaya çalışıyor. Öykülerinde belirgin bir şekilde eski zamanlara duyduğu özlemi görüyoruz. Bu bağlamda verebileceğimiz en iyi örnek, “Atmacanın Gör Dediği” öyküsü olacaktır. Öyküde bir atmaca avı konu edilir. Sıradan bir atmaca avı değildir ama bu. Elbruz’un erkekliğini ispatlayacak, ona Göresi Düşü’nün ve Ayhaba’nın meclisinin kapılarını açacak önemli bir avdır bu. Öykü boyunca atmosfer kurulumu için kullanılan öğeler yazarın modern zamanlardan kaçış isteğini daha net gösteriyor bize. Yazar, yüksek dağlar, at üzerinde yapılan yolculuklar, er meclisleri, kahramanlıkla ad kazanmak gibi epik unsurları -halk hikâyelerinden beslenerek- öyküsünde kullanmaktadır.

“Misak’ın Aynaları”na baktığımızda da karşımıza benzer bir atmosfer çıkıyor. Yılkı atları ile kafayı bozan -köylünün tabiriyle- Misak, imkânsız bir aşk hikâyesi, kızıl ata binen, saçları kızıla çalan kızı tekrar görmek için yılkı atlarını yakalayıp kınalayan çıldırmış bir karakter. Bu karakteri köylüden ayıran, gerçeküstü güçler. Atlara üflemek, insanın hükmedemeyeceği atlara hükmetmek gibi… Bu öyküde de yazarın gözlem gücünü, gözlemlediklerini hikâye etme başarısını, öykü dilinin olgunluğunu ve öykü gerçekliğinde yakaladığı başarıyı görüyoruz. Bu öyküde de “Atmacanın Gör Dediği” öyküsüne benzer bir atmosfer ve anlatım karşılıyor bizi.

Kutlubay, öyküde iyiden, haksızlığa uğrayandan taraf olduğunu göstererek, bu tutumuyla kendi çıkarlarını her şeyden önde tutan modern zaman insanına karşı aldığı tavrı bir kere daha netleştiriyor. İki öyküde de ana hikâyenin etrafında kurulan küçük hikâyeler, öykü atmosferinin sağlamlaştırılmasını sağlarken aynı zamanda, yazarın modern çağ bunalımından kaçışını gösteren öğeleri taşıması açısından da önem taşımaktadırlar. Şimdi yazarın dil yetkinliğini, atmosfer başarısını görmek adına öykülerinden yaptığım alıntılara bakalım:

  • Elbruz artık erkekti. Sıra Göresi Düşü’nde. Atmacası olan erkeğin evleneceği kızı bulması gerek. Avın ertesi günü köye haber salındı: akşam Ayhaba’nın yeğeni Elbruz’un düş merasimi var. Ertesi gün hava karardı. Delikanlılar birer ikişer çıktılar ortaya. Meydanda toplandılar. Ellerinde gaz lambaları. Sokaklardan meydana ateş böceği seli. Daha önceden anlaştıkları gibi köyün dört yanına dağıldılar. Birer ikişer. Kapılar çalındı. Bir evden un alındı. Bir evden su. Diğerinden tuz. Bol tuz” (Atmacanın Gör Dediği)
  • “Ablacım o çocuğu kucağınıza alır mısınız? Beybaba ayakta kalma, bak sana yer verdi oradaki arkadaş. Hanımefendi çocuk hastanesinden geçmez, devlet hastanesi yazıyor kocaman“ (Selamün Aleyküm Durağı)
  • “Misak Abi’yi “ne istersin bu gariplerden de getirip hepsini buza kestirirsin!” diye bir de azarlamış. Misak Abi “Anlamaz bu köylü yılkıdan, hem cesur değil ya hiçbiri, bir tanesi gece karşısında görse altına eder” der. Hakkı var. Ehli atın iki katı olur bizim buranın yılkıları, yelesi gür, kuyruğu dik. Koynu bacağı taş gibi adale keser e yumuşak etini bulamazsın. Böylesi canavarı tek başına zapt etmek için adamda deli kuvveti olmalı. Misak Abi’de fazlasıyla var.” (Misak’ın Aynaları)

Dil, Anlatım, Hikâye Gerçekliği ve Çeşitlilik

Yazımın başında Fatih Kutlubay öykülerinde dikkatimi çeken özelliğin, tereddütsüz bir dil hali olduğunu belirtmiştim. Bu durum yayımlanan bütün öykülerinde gösteriyor kendisini. Yazarın öykü yayımlamadan önce sinema yazıları yazmış olması, kendisini öyküde yer yer şiirsel bir dile kayma halinde gösterse de, bu şiirselliğin dengeli kullanımı öykünün dil yapısına zarar vermiyor. Böylelikle yazar, öykü dilinin ağlaklaşma ya da yapaylaşmasının önüne geçiyor.

Kutlubay öykülerinde öne çıkan bir diğer önemli özellikse öykü gerçekliği. Bir öykünün en büyük imtihanıdır gerçeklik, inandırıcılık. Gerçekliği konusunda tereddüte yer vermeyen öyküler, anlatılan hikâyenin okura taşınması açısından da başarılı olurlar. Kutlubay bu yazıda konu edindiğimiz her üç öyküsünde de öykü gerçekliğini sağlama konusunda oldukça başarılı. Elbruz’un dünyasını anlatırken dünyanın varlığına inanıp oranın kapılarını aralıyoruz. Misak’ın aynalarında Misak’la birlikte atları kınalıyoruz biz de. Selamun Aleyküm durağında İmpala’nın kaportasından saçlarımızı tarıyoruz.

Dil yetkinliği, öykü gerçekliğindeki başarı ve sinema yazılarının taşıdığı görsellik etkisi bir araya gelince doğal olarak bir öykü çeşitliliği de doğuyor. Yazar bulduğu bir damar etrafında dönüp durmuyor. Hayatın içerisinde gördüklerini, yaşadıklarını da taşıyor öykü dünyasına. Öyküyü modern zamanların bunalımlarından bir kaçış yolu olarak kullanmak istese de kaçamadığını yazarın “Selamun Aleyküm Durağı” isimli öyküsünde görüyoruz. Öykü karakterinin gözünden bir otobüs yolculuğunda yaşananların hikâye edildiği bu öyküde yazarın o büyülü atmosferlerden çıkıp modern insan gerçekliğine döndüğünde de dil yetkinliğini kaybetmediğini görüyoruz.

Toparlayacak olursak, bir yazarın dergilerde yer bulan ilk öyküleri üzerinden kesin yargılarda bulunmak zor olsa da Kutlubay öykülerini çağdaşı diğer öykücülerden ayıran özellikleri şöyle sıralayabiliriz: Dil yetkinliği, öykü gerçekliği, öykü çeşitliliği.

Bu ismi not alıp öyküsünün varacağı yeri birlikte izleyelim.