Kötülüğün ayyuka çıkışları
"Abruşak"ın anlatıcısı, yanındakileri öldürdüğünde onların hain olduğunu söyleyerek bir nebze vicdanını rahatlatmamış mıdır, iyi bir şey yaptığını düşünmemiş midir? Kötülüğün derecesini niyet-eylem eksenindeki hangi nokta belirler? Tüm bunlar, sonsuz cevaplı sorular. Bizlere bu soruları sorduran şeytani şeye kurgu diyor Yücel Balku. Söylemek gerekir ki, bu konuda çok maharetli.
"Kurgu, hikâyenin şeytanıdır. Şeytani olanı, eğlenceyi ve oyunu içerdiği için vazgeçilmezdir. Kurguyu kapı dışarı ettiğimizde, hikâye etmenin kolay ve masumane olduğunu görürüz."1 diyor Yücel Balku, Murat Gülsoy"la yaptığı bir söyleşisinde. Sükût Ayyuka Çıkar"da ve diğer öykülerinde karşılaşabileceğimiz temel izleklerden biriyse hikâye anlatmak. Balku bizlere hikâye anlatmak üzerine hikâyeler anlatıyor pek çok defa. Bu anlatımsa masumane değil zira işin içine "şeytani" kurgu dahil oluyor. Çünkü bir hikâye, sorular sormaktan ziyade olaylar anlatmak gayesi taşır. "Edebiyat, hayata ve insana dair sorular üretme alanı bence. Cevabı olmayan sorular. İyi öykülerin kimyasında bölünmüş kişiliklerin ve cevapsız soruların önemli bir yeri olduğuna inanıyorum."2 diyen Balku, hikâyenin bu soruları sorabilmesi için kurgu şeytanını kullanıyor. Kurgu şeytani, çünkü sorduğu sorular şeytani. Kötü, kendini daima tekrar ettiği ve daima yeniden gelme tehlikesini kendi içinde taşıdığı için korkunçtur. Cevapsız sorular da böyledir, kendilerini daima tekrar ettirirler.
Sükût Ayyuka Çıkar'daki öykülere baktığımızda, yoğun bir kötülükle karşılaşabiliriz. Daha dikkatli baktığımızda, kendimizi kötülüğün ne olduğu konusunda düşünürken yakalarız. Bu elbette cevabı olmayan bir sorudur. Cevabı olmayan tüm sorular gibi kendini tekrar ettiren ve üzerine uzunca konuşmaya müsait bir yapısı vardır. Yücel Balku"nun öykülerinde kötülük ve kötülük yapan insanlar, sanıyorum ki üç başlığa ayrılabilir. Bu başlıkların hangisinin kötülük sınıfına girip hangisinin girmeyeceği kötülük tanımımıza göre değişir elbette. İlki, bir amaç uğruna yapılan kötülükler. Bunlara "Abruşak", "Sisten Sonra" gibi öykülerde rastlayabiliriz. Bu öykülerde karakterler cinayetler işler, birilerine ihanet ederler fakat bu eylemlerinin bir amacı vardır. "Abruşak"ta Hilmi, haritaların sırrına ulaşmak için Ruhsar Hanım"ı ve antikacıyı öldürür. Anlatıcı da aynı niyetle Hilmiyi öldürür ve Hilmi"nin başladığı işe kendisi devam eder. Burada işlenen cinayetler bir sonuca hizmet ediyor.
"Sisten Sonra" öyküsündeyse Oktay, tarikatının amaçlarına hizmet etmek için yol arkadaşlarına ihanet eder ve onları öldürür. Ölürken kendisine hain diyenlereyse "Senin gibi," cevabını verir. Çünkü ona göre "Biri, kendi dedesinin mezarını aramanın masum görüntüsü içinde tüm ömrünü sinsice hazinenin peşinde koşarak geçirdiği, dolayısıyla Tarikat"ın kültürel mirasını ayaklar altına aldığı için, diğeri ise zaten zengin olduğu halde altın hırsıyla yanıp tutuştuğundan"3 haindiler. İhanetlerin ve işlenen cinayetlerin açıklamalarına bu şekilde kavuşabiliyoruz bu öykülerde. İkinci bir kategori olarak, kötülük yapmadığına inanarak kötü olanları düşünebiliriz. Yaptığı şeyin iyilik olduğuna inanarak yapılan kötülük, hala kötülük müdür, sorusunu da sorabiliriz bu esnada. Kötülükte niyet mi esastır yoksa eylemin ortaya çıkardığı zarar mı?
- Bu başlıktaki öykülerin belki de en dikkat çekeni "Teşekkürler Sevgilim"dir. Saplantılı bir aşığın ağzından anlatılan bu öykünün epey rahatsız edici bir finali var. Yine de anlatıcı, kendisinin kötü bir şey yaptığını düşünmüyor. Sevdiği ve derinden bir bağ hissettiği kadın kendisine yüz vermemesine rağmen o aşkları adına mücadele ediyor. Onu felç edip kalorifere bağladığında bile kötü biri olduğunu düşünmüyor, çünkü iyi bir amaç taşıdığına ve sonunda mutluluğa kavuşacaklarını düşünüyor. "Gözlerindeki dehşeti görünceye kadar soyundum." Demesine rağmen yaptığının iyi olduğundan şüphe duymuyor. Çünkü hikâyenin sonunda "Şehvetin bizi fethettiği o kaçınılmaz anda ise ne kutlu bir yüz olacak yüzüm, ne müjdeli bir isim olacak ismim!
O zaman benim küçük sevgilim kopmuş, gevşemiş bir sesle ve doymuş bir kedi minnettarlığıyla mırıldanacak, hayır, haykıracak: Teşekkürler sevgilim. Teşekkürler."4 cümlesini kuran anlatıcı, yaptığı her şeyin sevdiği kadını mutlu etmek ve aşklarını sonsuz kılmak adına olduğunu düşünüyor. Terry Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme"nin girişinde İngiltere"de bir bebeği işkence ederek öldüren on yaşındaki iki çocuktan bahseder. Tartışmayı bu çocuklar üzerinden açan Eagleton, bu çocukların neden ve nasıl kötü olarak değerlendirilebileceğine dair birçok düşünce ortaya koyar. Bir noktada, "Edward Bond"un o sahnesinin gösterdiği şeylerden biri, kulağa biraz acımasız bir yorum gibi gelse de, aslında ergen katillerin, kendileri için bir anlam yaratmaya çalışmalarıdır."5 der.
"Teşekkürler Sevgilim", aynı göstergede yer alabilecek bir hikâye anlatıyor bizlere. Anlatıcının yaptığı tek şey kendisi için bir anlam yaratmaya çalışmak. Bu anlam, duyduğu büyük aşk. Aşkı, yani hayatını dolduracak o büyük anlamı için onunla beraber yaşıyor, tüm ev işlerini yapıyor ve en ufak bir teşekkür bile almadan hayatını bu şekilde sürdürmeye çalışıyor. Tüm bu yaptıkları yeterince anlamlı gelmediğinde, kendisine değil de bir başkasına "Teşekkürler sevgilim!" dendiğindeyse aşkını, yani hayatının anlamını, hayatının anlamına ihanet etmekle itham ediyor. Kahvesine onu felç edecek bir bitki karıştırarak onu soyması ve kalorifere bağlaması tamamen anlamı yaratmak, teşekkürü duymak için.
Bir üçüncü kategori olarak düşünebileceğimiz "Kötü olmak için kötü olanlar" ise karşımıza en net "M.K.C." öyküsünde çıkıyor. Bu başlık, bu başlıkla olmasa da Eagleton"ın da en çok üstünde durduğu konulardan biri. Öncelikle öykü, Macbeth"ten bir alıntıyla başlıyor. Eagleton, kötülük meselesini Macbeth üzerinden ele alırken cadıların dairesel zamanda yaşamalarına ve Macbeth"ten farklı bir zamana sahip oldukları için hiçliklerinin çizgisel zamana dahil olmasıyla beraber gelen yıkıma değinir. "Cadıların ölümcül aldatmacaları tamamen amaçsız... Oyunlarının görünürde, kazanın etrafında dans etmelerinden daha anlamlı bir sebebi yok. Kız kardeşler belli bir kazanım peşinde değiller çünkü kazanç nefret ettikleri toplumun bir uzantısıdır."6
Evet cadıların aldatmacaları bir amaca hizmet etmez. Niyetleri bu kötülüklerden kendilerine avantajlar yontmak değildir. Cadılar iyilik yaptıklarını da düşünmezler. Tüm bunlar Macbeth"e iyi gelecek şeyler değildir. Yalnızca yaparlar, eğlenirler. Neden yaptıkları sorusuna verilebilecek tek yanıt, küçük bir çocuktan beklenecek tarzdadır, "Öyle işte." Bu örnek üzerinden Eagleton şu noktaya varıyor: "Kötülüğün işe yarar bir amacı yoktur ya da öyle görünür. Kötülük sapına kadar amaçsızdır. Amaç gibi yavan bir şey onun ölümcül saflığını lekeler. Bu yönden, eğer bir gün var olduğu ortaya çıkarsa, var olmak için hiçbir sebebi olmayan Tanrı"ya benzer. Tanrı"nın var olmak için tek sebebi, yine kendisidir."7
- Eagleton"ın burada kötülüğü Tanrı"ya benzetmesi elbette rastgele değil. Bu tarzda bir kötülük, normal bir insanda olamayacak bir şeydir çünkü. Ruhani boyutta bir kötülüktür bu, bir nevi şeytanlıktır. Bir şey yalnızca bir kez yaratılabilir ve yaratma gücü Tanrı"nındır. Bir şey yalnızca bir kez yok edilebilir ve bu yok edişi arzulayan, yalnızca yok etmek için yok eden kötü, Tanrı"yla doğrudan bir yüzleşme ve kıyas talep eder. Hiçbir amaca hizmet etmeyen kötülük, aslında amaçlanabilecek en büyük şeyin izini taşır. Yalnızca bu amaç yaşanan dünyanın ve toplumun ekseninde bir yere tekabül etmez. "M.K.C." öyküsüne baktığımızdaysa bu tipte bir örgütlü kötülükle karşılaşırız. Ana karakter, yaşı ve ulusu sorulmayacak denli zamansız, "Madde dünyasının kirine bulaşmış şerefli ve bilinçli bir geçmiş"8 diyecek kadar mekânızdır.
Kötü biri değildir başlangıçta veya henüz ortaya çıkma fırsatı bulamamıştır kötülüğü. Her şey ustasını ve sevdiği kadını öldürdükten sonra başlar. Küçük yaştan beri kendini kitapların dünyasına vermiş ve dünyayla bağını çoktan koparmış karakterin hayatındaki tek gerçek insanlar onlar olduğu için bu cinayetler karakterin "kötü olduğu için kötü" sınırını geçmeye elverişli hale gelmesini sağlar. Münevver Katiller Cemiyeti"ni bulması, kitapların daima iyiyi ve güzeli öğütlemesinden sıkıldığı bir zamana rastlar. Cemiyet, tarihe yön veren ve vereceği tahmin edilen filozofların kitaplarını toplayıp öldürmeyi haklı çıkaran bir mantıkla düzenleyerek piyasaya sürmeyi kendine görev edinmiş ve bunu yüzyıllardır yapmaktadır. Bu Cemiyet"in dünyevi bir çıkarı yoktur. Kendileri öldükten sonra dahi devam edecek bir anlama aittirler yalnızca. İyi bir şey yaptıklarını da düşünmezler, yalnızca yaparlar ve yaptıklarını bir mantığa oturturlar.
"Cinayetten zevk almak, yahut öldürme yeteneğinde olmak için kurulun seçtiği kişiler gibi yaşlı ve münevver olmaya gerek yoktu; birazcık mürekkep yalamış herkes hatta en sıradan insanlar bile cani olmak istidadını doğal olarak taşırdı."9 diyen karakter, ait olduğu kötülük kategorisinin bakış açısına dair bir örnek ortaya koyuyor. Tüm bu sınıflar elbette keskin hatlarla çizilmemiştir ve geçişkendir. Kötü olduğu için kötü dediğimiz Münevver Katillerin şeytani yanı, onların da derinde bir amaçları olduğunu göstermez mi? Ya da insanlara cinayetin kötü bir şey olmadığını anlatan kitaplar yazmaları, onların da kendileri bir miktar da olsa iyi olarak konumlandırmalarından kaynaklanabilir.
"Abruşak"ın anlatıcısı, yanındakileri öldürdüğünde onların hain olduğunu söyleyerek bir nebze vicdanını rahatlatmamış mıdır, iyi bir şey yaptığını düşünmemiş midir? Kötülüğün derecesini niyet-eylem eksenindeki hangi nokta belirler? Tüm bunlar, sonsuz cevaplı sorular. Bizlere bu soruları sorduran şeytani şeye kurgu diyor Yücel Balku. Söylemek gerekir ki, bu konuda çok maharetli.
1 Yücel Balku, Sükût Ayyuka Çıkar, İstanbul: Can, 2017, s. 434.
2 Balku, a.g.e., s. 433.
3 Balku, a.g.e., s. 48.
4 Balku, a.g.e., s. 73.
5 Terry Eagleton, Kötülük Üzerine Bir Deneme, İstanbul: İletişim, 2020, s. 17.
6 Eagleton, a.g.e., s. 77.
7 Eagleton, a.g.e., s. 77.
8 Balku, a.g.e., s. 104.
9 Balku, a.g.e., s. 112.
Kaynakça
Balku, Y., Sükût Ayyuka Çıkar, İstanbul: Can, 2017.
Eagleton, T., Kötülük Üzerine Bir Deneme, İstanbul: İletişim, 2020.