İlk Elin Günahı Olmaz

ARDA AREL
Abone Ol

Kitaptaki öyküler -aslında hepsine öykü denemez- ilk bakışta keskin bir zekânın ürünü gibi duruyor, çünkü kurgu kimi zaman gerçekliği abartarak kimi zamansa esneterek bize ufak numaralar çekiyor. Yazar mevzubahis abartmayı ve esnetmeyi yaparken de genelde mizaha başvuruyor.

Keşke yalnız bunun için sevseydim Dedalus’u…

Okan Çil’in ilk kitabı Onu Da Sonra Anlatırım, geçtiğimiz şubat ayında Dedalus Yayınları’ndan çıktı. Evet, okumak için biraz geç kaldığım doğrudur zira geçtiğimiz aya kadar -bir şekilde-gündemime gelmedi. Bu biraz da Dedalus’un suçu olabilir.

Çil’in kitabı hakkında yazmaksa benim için oldukça tuhaf bir deneyim. Çünkü kitap on dokuz deneysel, belki Postmodern, yer yer absürt öyküden oluşuyor. Benzer tanımlamaları kendi kitabım Dedalus’tan çıktığında da duymuştum. Bu sebeple kitabı eleştirmeye başlamadan söyleyeyim, kitap hakkında yazdıklarımın bir kısmını kendi üzerime de alıyorum.

Kitaptaki öyküler -aslında hepsine öykü denemez- ilk bakışta keskin bir zekânın ürünü gibi duruyor, çünkü kurgu kimi zaman gerçekliği abartarak kimi zamansa esneterek bize ufak numaralar çekiyor. Yazar mevzubahis abartmayı ve esnetmeyi yaparken de genelde mizaha başvuruyor. Açıkçası bu durum beni biraz üzdü, çünkü yüksek potansiyeli olan bir kanalı işlerken dram yerine mizahı seçmek, öyküyü Black Mirror seviyesinden bir bar köşesi hikâyesine indirgemek gibi geldi. (Bakınız: Aşk Fiillerinin Unutulmaz Nesnesi1) Yine de yazarın tercihi deyip kenara çekilebilirdim. Ancak bu mizah çabası bazı öykülerde ne yazık ki sitcom basitliğine iniyor ve bu sefer çok başarılı olabilecek bir öyküyü acımasızca baltalıyor. (Bakınız: Serkan ve Osman Abi2)

Canımı asıl sıkan şeyse şu ki Okan Çil, doğal bir anlatıcı… Bunu öykülerinde rahatlıkla görebilirsiniz. İstediği zaman samimi olabiliyor ve zorlanmadan hikâyesini anlatıyor. Bu nadir bir yetenektir. Anlatıcı gömleğini giydiği zaman, doğru kelimeleri seçip o doğru kelimelerle uygun cümleleri kurduğuna, kurduğu uygun cümlelerle öykünün akışını hatta müziğini yakaladığına ve bunu yaparken üzerine fazla düşünmesine gerek bile kalmadığına eminim. Fakat ah şu Postmodernizm’in gözü çıksın… Çil’in hâlihazırda akan öyküye serpiştirdiği biçim bozma çalışmaları, trafiği akan yola belediyenin asfalt çalışması başlatması gibi. Üstelik çoğu -nadir de olsa birkaçının başarılı çalımlar olduğu kanaatindeyim- bir yere varmayan, öyküye bir boyut katmayan, göndermesi meçhul, sadece okurun işini zorlaştıran, hikâyenin heyecanını kıran numaralar.

Başta ilan ettiğim “Yazdıklarımın bir kısmını kendi üzerime de alıyorum.” cümlesi tam bu noktada geçerli. Postmodernizm bundan ibaret değil. Biçim bozmak gelişi güzel yapılacak bir şey değil. Atay’dan tutun Joyce’a kadar biçemi zorlayan büyük yazarların her biri yaptığı numaraların ardına bir giz saklıyor. Mesela Finnegan’ın Vahı’nda rastgele tuşlarla düşülmüş bir gök gürültüsü alt metinde akan hikâyeyi bıçak gibi kesip okura “n’oluyorlan” dedirtirken üst metindeki anlatıcının gök gürültülü bir akşamda bu hikâyeyi anlattığını okura beyan ediyor ve atmosferi genişletip metne boyut katıyor. Veya Atay birbirinden ayrılmayacağını düşündüğü, esasında bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken eşyalar yahut tamlamalar arasındaki boşlukları atıyor. Gibi gibi, deyip çekiliyorum. Örnekler uzar gider.

Son olarak, -yazıyı çok uzun tutamayacağım için toparlamak adına- genel bir değerlendirmede bulunursak: Okan Çil’in hamurunun iyi olduğunu kitaptaki birçok öyküde görüyoruz, sadece -zamanla- maya tutması lazım. Muhtemelen öyküyü şenlendirsin diye çekilmiş hareketlerin, deneyselliklerin çoğu suni, tat vermiyor, sadece okuru yormakla kalıyor. (Bakınız: Her Şey Ayrı Yazılmaz3) Neredeyse her öykü başarılı bir şekilde yüksek ivmeyle başlıyor ama finale kadar tutunamıyor. Bazı metinler, bir form olarak öyküye uymuyor; basit, mizahi bir anlatı olarak kalıyor. (Bakınız: Malum Sona Ulaştığımızda4) Her şeye rağmen birkaç öyküde yazarın anlatıcı potansiyelini görüyoruz, aslında mizahı nasıl sade ve yerinde kullanabileceğini, basit bir hikâyeden bile bir öykü çıkarabileceğini… (Bakınız: Bir Kulunu Çok Sevdim5)

Velhasıl, Okan Çil’in çıkacak ikinci kitabını -ne zaman çıkar bir fikrim yok- herkese öneriyorum. Bu yazıyı okur yahut okumaz, ciddiye alır veya almaz kendi öyküsündeki problemleri tespit edip ikinci kitabında bize gerçek bir öykü kitabı okutacağı ümidindeyim. İlk kitabının yayımlanmasını ise Dedalus’un başarısı olarak görüyorum.

  • 1 Çil, Okan; Onu Da Sonra Anlatırım, Dedalus Yayınları, 2017, İstanbul, Sf.9-15
  • 2 A.g.e. Sf.23-7
  • 3 A.g.e. Sf.73-6
  • 4 A.g.e. Sf.83-8
  • 5 A.g.e. Sf.69-72