Hepimizden Çok Korkuyorum'un hikayesi
Ertuğrul Emin Akgün'e yeni öykü kitabı "Hepimizden Çok Korkuyorum" un hikâyesini sorduk:
Bir gün Aykut abiyle Üsküdar'da çay içiyoruz. Tam olarak böyle başlayan 1000 tane anım var. En az 500 tane projem. Macerasına dahil olduğum 2 dergi. Sayısını bilmediğim yazılmamış öykü. Yazdıklarımın en az yarısı. Yine öyle bir akşam. Ekmeğimi kazandığım işim dışında evden pek çıkmam. Bu konuda yıllardır istikrarlı ve istisnasız bir duruş sergiliyorum. Ama bazen ansızın atlar Üsküdar'a giderim. Üsküdar eskisi gibi olmasa da dostlar eski. Çaylar pahalı. Sohbet edilebilecek bir mekan yok. Yine öyle bir gün. 2018 Haziran'ı civarları. Aykut abiyi aradım. Müsaitsen akşam Üsküdar'da çay. "Biraz işlerim var şu saat şuraya gel." Metrobüsler, marmaraylar. Şuraya mı buraya mı, yemek mi yesek tatlı mı? Masa. İki çay. Yine her zamanki gibi. Bir öykücü olarak anlattığım hiçbir anıma güvenmiyorum. Muhtemelen değiştiririm. Sırf geçmişi farklı anlatabilmek için yedi yıl boyunca fotoğraf çektirmedim. Hiçbir kareye girmedim. İyi bir sohbette proje, futbol ya da edebiyat konuşulur. Aykut abi futbolu sevmez.
Mecburen edebiyat konuşuyoruz. Dergi işleri, yeni kitaplar, belki biraz dedikodu. "Sen ikinci kitabı toplasana?" diyor. Bir yandan Whatsapp'tan Rusya'daki ilkokul arkadaşıyla konuşmaya çalışıyor. Saat farkını önemsemeden. Bir dosyalık öyküm yok abi diyorum. Hem zaten son yazdıklarım ilk kitabın devamı gibi. Böyle devam etmeyeceğim. "O zaman nasıl devam edeceksen öyle yaz sen de." demiş ve kızmıştır muhtemelen. Ama ben unutkan biriyim. Bu tarz öyküyü bıraktım diyorum. Yeni şeyler, belki daha uzun metinler, denemek istiyorum. Rusya'daki arkadaşla bağlantı zor. Hat bir kopuyor bir geliyor. Aykut abi çabuk sinirlenir. Telefondayken iki çay işaret ediyor. Boş bardakları gösteriyor. Sonra, o telefonla uğraşırken ben bir iki görüşme. Yeni çaylar. Biraz tütün. Konu kapanıyor. En azından benim için. Aykut abi işlerini bitiriyor ya da telefonun şarjı bitiyor. Çaydan bir yudum alıp ciddi bir şey söyleyeceği zaman yaptığı gibi. Ellerini masaya dayıyor. Ben bekliyorum. Biraz doğruluyor.
Ben bekliyorum. Uzaklara bakıyor. Ben bekliyorum. "Rusya'daki çocuğun şirketi batmış ya." diyor. Allah kolaylık versin diyorum. Bir sigara yakıyor. Ben de yakıyorum. Uzun süren dostluklar biraz da sabır işidir. "İlk kitabını ve sonrasında yazdıklarını tek kitapta toplayacağız." Biraz daha duruyor. İyi bir fikri var. "Adı da Hepimizden Çok Korkuyorum." Çok iyi bir fikir. O an öyle gibi gelmişti. Hatta baya iyi. Acaba gerçekten iyi mi diye şüpheye düşüyorsun sonra. Birkaç gün geçti. Fikir hala çok iyi. Sonra kitap nasip oldu. Tatlı bir heyecan. İnsanlık için küçük benim için çok değerli. O gün Aykut abiyle Üsküdar'da çay içerken konuşulanlar içinde şu an okuduğunuz dergiye taşınan tek hikaye bu değil. İkinci kitabıma karar verdikten sonra, "O zaman şimdi yeni şeyler yazmaya başlayacaksın. Ne istiyorsan." dedi. "Dergici adam üretir." Karar verdik. Birer android ve insan öyküsü yazacağız. Uzunca bir şey olacak. Belki birer kitap bile çıkar. Aynı biçimi, yolculuğu alıp ayrı ayrı yazacağız. Finalde farklılaşacağız. Sözleştik. Denedik. Post Öykü 34'te.