Güzel nesnel olduğu için izafi değildir
Güzeli müşahede eden, duyumsayan öznedir. Özne, güzeli duyumsamakla ona katılır. Ancak güzeli, salt öznenin ona katılımıyla gerçekleşen hazza indirgemek, güzeli öznelleştirmek demektir.
- Eşyanın hakikatine dair tefekkürün sanatsal formlardaki ifadesi evrensel değil, kültüreldir. Çünkü insan dille tefekkür eder. Tefekküre dair kelimeler, kavramlar, formülasyonlar, âleme dair tasavvur hep dilin içindedir. Dil de saf ve mutlak değil, doğduğu kültürün ürünüdür. Bu nedenle dille ifade edilenler zorunlu olarak kültüreldir.
Evrensel olan, kültürel formlarda ifadesini bulan hakikattir. Sanata düşen, hakikati yeni biçimlerde ifade edebilmektir.
- Sanat, şeyleri bağlamından koparıp salt estetik nesne haline getirmek değildir. Şeyi, bağlamında, kendi kaderi içinde kavramak ve uygun biçimde ifade etmektir.
- Allah’ın yarattıkları, özünde güzeldir. İnsan tarafından tahrip edilmedikçe ilahi plandaki yerlerini muhafaza ederler. Bu halleriyle sahip oldukları uyum, bütünlük ve ahenkle birlikte ideal biçimdedirler. Varlık sebepleri o zamanda, orada, o şekilde olmaktır. Sahip oldukları ideal biçim sayesinde, onu idrak eden insanla da, onun özyapısıyla, fıtratıyla uyum içindedir. Bu yüzden bakılması, görülmesi, akledilmesi istenir.
Böylesi uyum anlarında, insan şeyleri önce biçimsel güzellikleriyle tanır. Güzel, özünde güzel olduğu için biçimsel güzellik daha çok özün tezahürü olarak kabul edilir. Güzelin fark edilmesi önce biçimsel yanıyla olur. Bu yüzden bakmak emredilir. İdrak edilmesiyse özündeki güzelliğin kavranmasıdır. Şeyin özde güzelliği duyularla algılanamaz, ancak akılla kavranabilir. Bu nedenle güzele bakanın bakışı da güzel olmalıdır. İnsan ahsen-i takvim üzere yaratıldığı için güzeli tanır ve kavrar. Çirkin, şaşı bakış güzeli hem duyumsayamaz hem de kavrayamaz.
Allah’ın yarattığı her şeyin ayet olması, taşıdığı imayla ilgilidir. İma, onu donukluktan, matlıktan kurtarıp geçişken yapar. Sanata düşen de bu imayı ima edebilmektir.
- Güzelin hem biçimsel hem de özünde güzel olması, güzelin nesnel olduğuna delalet eder.
Güzel nesnel olduğu için izafi değildir.
Âlemle ilim arasındaki etimolojik bağ, güzelin nesnelliğini de gösterir.
- Saltık güzellik yoktur, yaratılmıştır. Üzerinde amaçlılık taşır.
Bu yüzden sanatsal formlarda ifadesini bulan güzellik de saf ve mutlak değildir.
- Güzeli müşahede eden, duyumsayan öznedir. Özne, güzeli duyumsamakla ona katılır. Ancak güzeli, salt öznenin ona katılımıyla gerçekleşen hazza indirgemek, güzeli öznelleştirmek demektir.
Böylesi öznel bir deneyim güzelin nesnel yanını ihmal eder. Güzel, öznel bakıştan önce nesneye ait bir sıfattır ve bu yanıyla nesneldir. Zaten estetik yargı da nesnel boyutla mümkündür.
- Eser, varolanlardan bir ânı, bir olayı, bir durumu paranteze almak demektir. Bir anlamda zamanın akışından, daha önemlisi oluştan koparmaktır.
Oluştan koparılan her şey donuklaşır ve zaman geçtikçe geride kalır, çürür.
Her devirde canlılığını koruyan eser, paranteze aldığı şey’in özünü kavramış demektir.
Öz evrensel, form tarihseldir.
- Sanat eserinin doğadaki bir eksikliği tamamladığını söylemek, zımnen doğada/yaratışta bir eksiklik olduğunu söylemektir.
Sanat eseri olsa olsa varolanı açığa çıkarır, örtülmüş olanın örtülerini kaldırır, fazlalığa gömülmüş olanı fazlalıklarından arındırır.
Bu yüzden sanat yaratış değil, açığa-çıkarma, meydana-getirmedir.