Fantezi Edebiyatına Giriş 101
Fantezi tanımlaması güç, sınırları hayli esnek bir tür olduğu için kafada soru işaretleri oluşturabiliyor. Okuyacağınız yazı fanteziye genel bir bakış niteliğinde ve “Fantezi nedir? Bilim kurgu fantezi midir? Büyülü gerçekçilik neden fantezi değildir? Dede Korkut hikâyelerine fantezi diyebilir miyiz?” gibi sorulara cevap vermeye çalışacak.
Fantezinin Kökenleri
Fantezi, içinde alternatif dünyalar barındıran, büyü, sihir, tılsım ve doğaüstü elementleri bünyesinde barındıran daha çok hayal gücüne dayalı bir türdür. Fantezi tanımını modern edebiyat terimleriyle açıklamaktansa, fantezinin uzun süre önce ölmüş bir türün dirilişi olup olmadığını tartışmak daha faydalı olacaktır. Hikâyelerde, masallarda bulunan “geleneksel epik” sözlü ve yazılı anlatımla kuşaktan kuşağa yüzyıllar boyu taşınmıştır. Fakat fantezi sözlü geleneğin parçası olmayan modern teknikler kullanmaktadır, (bilinç akışı, farklı anlatıcılar, geriye dönüşler, zamanda ani değişimler gibi). Bu yüzden sözlü edebiyatın bir devamı olarak değil de geleneksel fantastik elementlerin modern tekniklerle birleştiği ve modern endişeleri olan melez bir karışımdır. Bu açıdan, fantezi gelenekle samimi bir yakınlık içerisindeyken, gelenek tamamıyla yeni bir oluşumun malzemesi olarak kullanılmıştır.
Tabiî, bir kurguda fantastik öğeler varsa bu onun illa ki fantezi türüne dâhil olduğunu ispatlamaz. Bilinen en eski destanlardan biri olan Gılgamış Destanı’nın Humbaba adında canavar devi vardır. Homer tarihçi olmasına rağmen canavarlardan, büyüden, Olympos tanrılarından bahseder. Beowulf’ta canavar Grendel, annesi ve ateş püsküren ejderha vardır. Bunlar sadece edebiyattır (her ne demekse); ancak fantezi türüne dâhil değildir. Verdiğim örneklerin yazarları ya da hikâye anlatıcıları fantastik elementlere beklenmedik, şaşırtıcı şeyler olarak yaklaşmaz. Destanlar ve geleneksel sözlü edebiyat fantastik öğeleri kullanırken bilinçli bir yaklaşıma sahip değildir. İçinde tepegöz, peri, dev geçen kurgular fantezi olmak zorunda değildir. Mitler ve destanlar bu tip elementlerin gerçekliğine inanılarak yazılmış ve okunmuştur. Biçimsel bir tür oluşturma çabasına girilmemiştir.
John Clute’a göre, fantezinin kökleri yüzyıllar öncesine dayansa da tür olarak yeni bir olgudur. Aydınlanma öncesinde fantastik ve gerçekçi öğeler sıklıkla bir arada kullanılmıştır.
Fantastik kendi içinde bir tür olmamakla birlikte, formül, biçem ve tür bakımından fanteziden de ayrı değildir. İngilizlerin Viktorya döneminde yazılan çocuk masalları, hayalet hikâyeleri yirminci yüzyıl fantezi formunun temellerini atmıştır. 12. yüzyıla kadar uzanan Arthur romantizminde, örneğin SirGawain ve Yeşil Şövalye’de fantastik öğeler bol olsa da bunlar “fantezi” değil devrinin ciddi edebiyatı olarak görülmüştür. Kral Arthur Destanı’ndan türemiş Arthur Edebiyatı genellikle büyüyle tedirgin bir ilişki içerisindedir. Bazen büyü sadece kurgusal bir element bazen de konunun kendisidir. Büyü elementleri aşk ilişkilerine, hikâyelerin ahlaki yönüne ve macerayı betimlemeye yöneliktir. Bu eserlerin fantezi türüne olan katkısı nostaljik unsurlardır.
Batılı yazarlar Belle Epoque (Batı Avrupa tarihinin “güzel dönem” diye adlandırılan 1800-1900 aralığı) denilen dönemin ya da yaşamın basit, pastoral ve daha keyifli olan Orta Çağ’ın epik, romantik güzellemelerini yapmışlardır. O günleri tekrar yaşamak ve yaşatmak istemişlerdir. Günümüz fantezisinde de benzer bir nostalji anlayışını sıklıkla görürüz. Viktorya döneminin çocuk edebiyatı ve Arthur edebiyatı Birinci Dünya Savaşı sonrası fantezi edebiyatı için önemli bir hazırlık aşaması olmuş ve John Ronald Reuel Tolkien gibi fantezinin babası kabul edilen bir yazarın eserlerini şekillendirmiştir. Tolkien’in filolog olarak dile olan ilgisi, Latince, Fransızca, Almanca ve eski dilleri incelemesi de (Fince ve Galce temelli kendine has kuralları olan Quenya ve Sandarin dillerini icat etmiştir) eserlerine yansımış ve fantezi türünü dilsel yönüyle de etkilemiştir. Tolkien daha sonra kendi dillerini konuşan karakterler oluşturmak maksadıyla hikâyeler yazmıştır.
Modern anlamda yetişkinlere hitap eden fantezi türü Tolkien’le birlikte başlamıştır. Masallar, arketip karakterler yetişkinlerin kendilerini ve insan psikolojisini anlamlandırmak açısından kusursuzdur denebilir. Savaşın yıkıcılığını görmüş, annesini erken yaşta kaybetmiş, İngiltere’nin yeşil kırsalında çocukluğunu geçirmiş olan Tolkien yirminci yüzyılın en önemli fantezi eserlerine imza atmıştır. Çoğu çağdaşının yaptığı gibi moda olan ateizmi tercih etmek yerine, Katolik inancıyla olan bağını koparmamış, dinin etik, geleneksel ve ahlaki boyutlarını eserlerine taşımıştır. Bunu ikonik olarak yaptığını iddia etmiyorum. Tolkien’in eserlerinde elbette hac, İsa ya da Meryem Ana tarzı figürler ve Hristiyan mitlerine gönderme yapan alegoriler göremeyiz (gerçi görenler de var, zorlarsak görürüz). Daha çok kötünün ve iyinin çatışması gibi düalist temalar mevcuttur.
Fantezi edebiyatının savunucuları, fantezi türünü ana akım edebiyat eserlerinden ayıran farkın etik ve ahlakî boyutlar olduğunu söyler. Fantezi türü din ve tinselcilik destekçisi olarak görülür; ana akıma nazaran geleneksel değerlerle daha fazla uyum içerisindedir. Elbette bunun yanında bütün fantezi eserlerinde görülebilen istikrarlı bir ideolojiden bahsetmek mümkün değil. Fantezinin önemli psikolojik işlevleri arasında (aynı zamanda neden fantezi okuruz sorusuna cevaben) kaçış, iyileşme ve teselli gösterilebilir. Günlük yaşantının getirdiği problemlerden ve stresten kaçıp fantezi edebiyatı sayesinde geçici bir sığınak bulmak rot-balans ayarı yapmak gibi bir şeydir. Gerçeklik zıttı olmadan tanımlanması zor bir olgudur. İnsan zihni fantastik öğelerle okurun dünyaya bakışını güçlendirir. Fantezi eserlerinde çözümlemeler ahlaki açıdan da bir ders niteliği taşımaktadır. Ayrıca eğlendirir. Ursula Le Guin “Amerikanlar Neden Ejderhalardan Korkar” adlı röportajında fantezi kitapları okumanın hiçbir şeye faydası olmasa bile eğlence amaçlı okunabileceğini söylemiş ve insanların bu türü okumaktan neden kaçındığını çok iyi bir şekilde dile getirmiştir.
1969’dan önce fantezi sadece çocuk edebiyatı olarak değerlendirilirdi. Aydınlanma felsefesinin bütün fantastik yazımı yok edeceğine inanılmıştı. Fakat fantezi, insanın genlerine işlemiş denebilecek derecede insan yaşamında yer edinmiştir. Freud ve Jung’un çalışmaları mitlere, arketiplere, kolektif bilince, rüyalara, sıra dışı olaylara bilimsel bir önem kazandırdı. Fantezi, bir yönüyle geçmişi geri dönüştürdü ve tarihle mitik olan arasındaki sınırı kaldırdı. Aslında tarih, zaten insanın inanmak istediği efsanelerin bileşiminden oluşmakta.
Fantezi vs Bilim Kurgu
Fantezi bilim kurguyla benzerlikleri olan bir türdür denilebilir. Daha doğrusu, bilim kurgu fantezinin bir alt dalıdır. Temelde bilim kurgu, az ya da çok belli bir derece bilimsel gerçeklik sunar ya da bilimsel spekülasyonlara dayanırken fantezi, okuru bilinmeyen bir atmosferle sarar ve bildik dünyada olamayacak peri masallarına özgü olaylara maruz bırakır.
Bilim kurgu ve fantezi arasındaki farkı reddedenler de olmuştur. Clarke Kanunu’na göre, herhangi bir ileri teknoloji çeşidinin büyüden farkı yoktur. Teknolojik bir alet, işin aslını bilmeyen birine sihirmiş gibi görünebilir. Basit bir örnekle, ilkel bir kabileye televizyon izlettirirseniz, muhtemelen sizi büyücü sanacaklardır. Bilim kurgu türünde, gerçekte var olmayan kanunlar sistemi getirerek bir dünya oluşturulabilir. Yerçekimini alt eden bir sistemle, uçan insanların, havada asılı evlerin olduğu bir kurgu dünyası yaratmak mümkündür. Başka bir deyişle, büyünün yapacağı işi, uydurma (fakat kendi içinde tutarlı) fizik kuralları yerine getirecektir.
Büyü öznel bir bileşiğe sahiptir. Bilimsel kanunların ötesindedir. Büyücünün iradesine ve niyetine göre gerçekleşir. Bilim geneldir ve herkesi aynı şekilde etkiler. Yani yerçekimi varsa, herkes için vardır. Fakat büyü hususi bir meseledir. Fantezi dünyasındaki büyüsel etkileşim, bir kurallar bütününe bağlı olmak zorunda değildir. Sarah Monette’ye göre, bilim kurgu sanayi devriminin sonuçlarıyla ilgilenirken, fantezi devrimi hiç var olmamış gibi davranır. Sanayi devriminden sonra üretilmeye başlayan teknolojik araçlar kurgunun gidişatına da yön vermiştir. Pastoral, tanrı merkezli bir yaşam tarzından, gayrişahsi bir görüşe geçilmiştir. Artık her şey mekaniktir. Örneğin, “el yapımı” olgusu körelmiştir. Bir marangoz baston yaparken sadece zamanını vermiyor, onu zanaatıyla şahsileştiriyor. Her baston ürettiğinde farklı bir dokunuşta bulunuyor. Sanayi devriminin seri üretimi, insanları kendi ürettikleri şeylere karşı yabancılaştırdı.
Şarlo’nun Modern Zamanlar’da ironik bir dille ifade ettiği gibi işçiler bütün gün aynı işi yapıyor ve belki de üretimine katkıda bulunduğu ürünün son halini hiç göremiyor, bilmiyor. Mekanikleşmeye, yabancılaşmaya karşı fantezi, nostaljik bir dünya sunuyor. Her zaman olmasa da fantezi türünde tasvir edilen mekânlar, dünyalar, sanayi devrimi öncesi ve feodal yaşamı hatırlatan imgelerle dolu. İnsanların büyüye ya da evrene olan inancının güçlü olduğu bir döneme işaret eder. Bu nedenle de fantezi genelde ütopik bir tablo sunarken, bilim kurgu distopik bir manzara betimler. Bilim kurgu kıyamet, fantezi ise diriliş senaryolarıyla vardır. Bilim kurgu insana ve maddi ilerlemeye inanırken, fantezi iyilik ve kötülük arasındaki ikilikten güç alır. Bilim kurgu benzin kokar ve dişli sesleri işitilir. Fantezi ırmak şırıltıları ve dağ manzaralarıyla karşılar okuru. İki tür birbiriyle zıt gözükse de hikâyeler benzer şekilde formüle edilir.
Fantezi bilim kurgu, tarihi roman, romantizm türleriyle ilişkilidir. Gerçekçilikle örtüşmediği için fantastiğin tanımını yapmak zorken, kimse “gerçekçiliğin” ne olduğundan emin değildir aslında. Gerçekçilik türünde yazılmış eserler de kurmaca olduğu için insan paradoksa düşüyor. Henry James’ten sonra gerçekçilik tanımlanırken iddia edilen şey fiziksel dünyanın ve psikolojik durumun öyle bir dille anlatılmasıdır ki, okuyucunun kafasında gerçek dünyanın imgesi ya da muadili oluşur. Fakat gerçekçilikle kastedilen şeyler genel kabul gören olgulardan başka bir şey değildir. Metinsel düzeyde, gerçekçi bir eseri, fantastik bir eserden ayırt edebilecek bir mekanizma yoktur. İkisi de algı düzeyindedir. Gerçek olduğunu kabul ettiğimiz şeyler, öyle düşünmek istediğimiz için gerçektir. Demek istediğim, gerçek (her ne demekse) dünyada olaylar giriş, gelişme, sonuç diye ilerlemezken, edebiyatta durum farklıdır. Öte yandan fantezi, özellikle mekân betimlemelerinde çok “gerçekçi” bir dil kullanır, derin psikolojik tahliller yapabilir. Bazen realist romanların fizik ve biyolojiyle kurduğu ilişkiden daha da kuvvetli bağları vardır fantezinin.
Fantezi Türleri
Farah Mendlesohn’a göre (TheRhetoric of FantasyAnlatı) anlatıdaki fantastik işlev dört çeşittir: Kapısal (portal), kuşatıcı (immersive), eklemsel (intrusive), eşiksel (liminal).
Kapısal fantezi: Bir çeşit kapı ya da geçit vasıtasıyla, bilinen dünya ile fantastik dünya arasında tek ya da çift yönlü geçişin sağlandığı fantezi tipi. Örnek: Harry Potter, Oz Büyücüsü, John Malkovich Olmak.
Kuşatıcı fantezi: Bilinen dünyadan tamamen farklı, okuyucunun hiç bilmediği ve okurken keşfettiği alternatif dünya. Örnek: Mendlesohn Yüzüklerin Efendisi’ni kapısal fantezi olarak kategorize eder, çünkü Frodo aşina olduğu hobbit dünyasından çıkmış, kendi mimetik dünyasına tersmekânların ortasında maceraya atılmıştır. Ancak Orta Dünya, bilinen dünyanın yok sayılması ve ona alternatif üretmesi açısından insanı içine alır, kuşatır.
Eklemsel fantezi: Kurmacada yaratılan “gerçek”, bildik dünyaya fantastik bir elementin dâhil olmasıyla rahatsız edici, şaşırtıcı ya da karışıklık çıkaran etkisinin gözlemlenebildiği bir türdür. Başkişi okuyucunun şaşkınlığını, şüpheciliğini paylaşır. Örnek: Aman Tanrım, BramStoker’ın Drakula’sı.
Eşiksel fantezi: Olaylar bilinen dünyada geçerken çok az sezdirilen fantastik öğeler içerir. Bunlar bilinç eşiğinde kalan imgelerdir. Karakterler doğaüstü bir olayla karşılaşırsa bunu garipsemezler. Todorov’un “tereddüt” (hesitation) ya da belirsiz diye tabir ettiği sava yakındır eşiksellik. Fakat Todorov bunu dile ve metne bağlarken eşiksel fantezi anlık gerginliği büyüyle ilişkilendirir. Aslında liminal fanteziyle büyülü gerçekçilik büyük ölçüde örtüşür. Karakterler olağan dışı olaylara aldırmazken, okurda bir yabancılaşma söz konusudur.
- Bir sabah bunaltıcı düşlerinizden uyandığınızda yanı başınızda bir hortlak varsa, bu bir korku hikâyesidir.
- Eğer hortlak sizi Tunç Vadisi’ne kadar takip etmiş ve ancak vahşi ejderhalarıyla meşhur Söğütkaçan’ın hanında yakalamışsa, bu fantastik bir hikâyedir.
- Uyandığınızda ensenizde soluğunu hissettiğiniz hortlak, “çayları koydum hayatım, soğumasın” diyorsa, büyülü gerçekçi bir hikâyedesinizdir.
- Eğer ayaklarınızın yerden kesilme sebebi hortlağın sizi boğması değil de yerçekiminin azalmasıysa ve etrafta ışın kılıcıyla hava atan yeniyetmeler varsa, bir bilimkurgunun içindesinizdir.
- Elinizdeki metinde tüm bu öğeler varsa ve neler olup bittiğini tam olarak anlayamıyorsanız, tebrikler, postmodernizme vardınız. Sakin olun, insanlık olarak yanlış bir işlem yürüttük, en kısa sürede sorunu çözeceğiz. PostÖykü yanınızda. (BB)