Dualist Dergisi’ne sorduk
Ahmet Melih o akşam edebiyat camiasındaki kayıtsızlıktan bahsetti. “Acilen yazmak lâzım bunları.” dedi. Mecra arayışı oldu. Ahmet Melih “blog açalım” derken ben “iki üç sayfalık bir fanzin” niyetindeydim. Öneri, öneriyi doğurdu. Ahmet Melih, söyleşiyi ekledi. Yarım saat içinde e-dergi çıkarmaya karar verdik.
Öncelikle hayırlı olsun. Derginizin ilk sayısı çıktı. Neler hissediyorsunuz?
Merve PARLAK: Teşekkürler. Dergiden memnunum, kalbim mutmain. Amacımız iki kişi olarak konuştuğumuz meseleleri yazıya dökmek ve bir alan açmaktı. Böylelikle farkındalığı oluşturabileceğimizi düşünüyoruz. İlk sayı içeriği üzerine olumlu eleştiriler almış olmamız bizi biraz daha cesaretlendirdi. Anlatabileceklerimin heyecanı var.
Ahmet Melih KARAUĞUZ: Teşekkürler. Elbette heyecanlı ve mutluyuz. Mesela benim içim kımıl kımıl. Zihnim yerinde durmuyor. Sürekli “ne yapabiliriz”i sorup sorup duruyorum kendime.
Dualist, dijital kültür üzerine bir dergi olduğu için mi e-dergi olarak yayımlanıyor? İlerleyen günlerde de e-dergi olarak mı göreceğiz?
M.P.: Bu soru birçok kez soruldu. Aslında e-dergi olarak başlamamız parasızlıktandır. Benim bu iş için ayırabileceğim bir sermayem, düzenli gelirim yok en azından. Ahmet Melih o akşam edebiyat camiasındaki kayıtsızlıktan bahsetti. “Acilen yazmak lâzım bunları.” dedi. Mecra arayışı oldu. Ahmet Melih “blog açalım” derken ben “iki üç sayfalık bir fanzin” niyetindeydim. Öneri, öneriyi doğurdu. Ahmet Melih, söyleşiyi ekledi. Yarım saat içinde e-dergi çıkarmaya karar verdik. Dijitali dijital kanalda eleştirirsek işlevsel olur ve böylece ulaşabildiğimiz kişi sayısını arttırırız diye düşündük. Açıkçası ben gelecek günler için konuşmayı azalttım. Sanırım Dualist’e ne olacağını yaşayıp öğreneceğiz. :)
A.M.K.: Her şey Merve’nin dediği gibi gerçekleşti. Ancak dijitalden basılı hale geçmesi, en azından benim zihnimde bir dergi formatına olması yönünde değil. Daha çok arşiv şeklinde olacak toplu bir baskı olması güzel olabilir. Ama bunu da zaman gösterecek. Hep beraber yaşayıp görelim.
Bir sonraki sayının hazırlıklarına başladınız mı? Bizi neler bekliyor?
M.P.: İkinci sayıda söyleşi yapacağımız ismi netleştirdik. Genel hazırlıkları tamamladık. Çerçeve hazır ancak şu an içini doldurmak asıl meselemiz. İnşallah kasım sonu gibi çıkar diyoruz. Diyor muyuz Ahmet Melih?
A.M.K.: Söyleşi ismini söylemesek de şunu söylemeliyiz. Şöyleşi için söz aldığımız isim Türkiye’de eserine çok fazla atıf yapılan önemli bir isim. Çeviri metinlerimiz hazır. Giriş metni ve yazacağımız yazıları da hazırladık gibi. Nasipse kasımda çıkartmayı düşünüyoruz.
Kodlarını insanın yazdığı bir yapay zekâ programı öykü yazarsa bu öykünün yazarı kim olur? Program mı yoksa programı yazan insan mı?
M.P.: Neticede öykünün kurgusu yapay sinir ağlarıyla düşünebilen bir program ile oluşturuluyor, ana ve yan karakterleri yine bu yapay zekâ tarafından seçiliyor. Deep-learning ile yazmayı öğrenmiş bir programdan bahsediyoruz burada. Yazarı elbette yapay zekâ olur.
A.M.K.: Kodlarını insan da yazsa yapay zekâ belli bir yerden sonra kendi kararını kendi verir bir hale geliyor. Cümle seçimlerini, anlatacağı hikâyeyi kendisi belirliyor. Sürekli öğreniyor, sürekli gelişiyor ve buna göre yeni şeyler koyuyor ortaya. Elbette yapay zekânın kendi eseri olacaktır kaleme alınan metin. Kaldı ki 2030’larda yapay zekâların bestseller romanları yazacağı düşüncesini de göz önüne alırsak ve yapay zekanın yazdığı metnin Fransa’da ulusal roman yarışmasında ikinci olduğunu da düşünürsek, cevap yapay zeka olacak.
Dijital kültür konusunda hâlâ yerli kavramlarımızı üretemediğimizden yakınıyorsunuz. Peki sizin önerileriniz neler?
M.P.: Bu alanda birikim oluşmadı ve farkındalık oldukça az. Nedeni biraz da yaygın internet kullanımının diğer birçok ülkeye göre geç sayılabilecek bir zamanda oluşması. Neticede bir kültürün oluşması için ona ait gerçeğin var olması gerekir. Aslında ulusal bir rapor veya bakanlıklarca yapılan bir çalışma yok. Güçsüzlüğümüzden de değil. Üzülerek belirtiyorum, bu konuda üç maymunu oynar gibiyiz. Ben devlet büyüklerimizin meseleyi gündeme getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Yakın geçmişte yaşanan TEOG sınavının kaldırılması örneği gibi.
A.M.K.: Bu konuda azımsanamayacak kadar bireysel anlamda çaba var. Ancak bu meselenin milli bir mesele olması gerekiyor. Bunun için de devlet politikası haline gelmesi. Biz hala bu konuda Türkiye’nin yol haritası ne bilemiyoruz. Birçok ülke birbiri ardına planlar, programlar açıklarken Türkiye maalesef bu konuya gerçek değer ve önemini vermiyor. Biz bir şekilde bir ucundan tutabilir miyiz diye yola çıktık. Ancak mesele iki kişinin çabasını aşan bir mesele. Ama kim bilir belki de bizim gibi kar taneleri birikip bir çığın oluşmasını sağlar ve değişimi de beraberinde getirir. Kim bilir?