Dikey Rahmi Efendi
Yolda Rahmi Efendi’yi iyice bir ateş basmış. Sıcaktandır, yüktendir deyip dinlenmeden bitirmiş yolu. Durağa varınca indirmiş poşetleri omzundan, oturmuş. Otobüsü beklerken anca hazmettiği yağlı işkembe, kolesterolüne tavan yaptırmış. Nihayet dinlendirmeye niyetlendiği vücudu da çekmiş isyan bayrağını. Adamcağız kalp krizi geçirip oracıkta ruhunu Rahman’a teslim etmiş.
Muntazaman geçmiş onca pazartesiler gibi o pazartesi de sabah namazını kıldıktan sonra Samatya civarındaki eski ahşap evinden çıkmış, dükkanda eksilen malları almak için Yeşildirek’in yolunu tutmuş Rahmi Efendi. Bakmış ki bulut yok hava da güzel, o neşeyle gençliğini hatırlayıp bir delilik yapmış. Yılların yorgunluğunu iki büklüm olarak dile getiren bacaklarını umursamadan menzile yayan girmiş, yürüdükçe açılmış. Bir de sabahın o temiz havası çarpınca neşesi iyice ayyuka çıkmış, varmış Yeşildirek’e. Her zamanki toptancılarda geleneksel çay-muhabbet seremonisi eşliğinde tamamlamış alışverişini. Sonra “Bu sabah da hamala vereceğim parayla şöyle yağlı bir işkembe içeyim de midem bayram etsin. Otobüse kadar da yürürüm, nasıl olsa sabahtan idmanlıyız,” deyip kıs kıs gülmüş.
İşkembeyi yerine yerleştirip iyice çakır keyif olunca iki battal poşetin saplarını birbirine bağlayıp heybe yapmış, vurmuş omzuna. Yeşildirek yokuşundan aheste salınmış Eminönü’ne. Yolda Rahmi Efendi’yi iyice bir ateş basmış. Sıcaktandır, yüktendir deyip dinlenmeden bitirmiş yolu. Durağa varınca indirmiş poşetleri omzundan, oturmuş. Otobüsü beklerken anca hazmettiği yağlı işkembe, kolesterolüne tavan yaptırmış. Nihayet dinlendirmeye niyetlendiği vücudu da çekmiş isyan bayrağını. Adamcağız kalp krizi geçirip oracıkta ruhunu Rahman’a teslim etmiş.
Yanındaki oturağa koyduğu poşetlerin üstüne yığılmış cesedi. Tabi o saatlerde Eminönü’nden kalkış yapan otobüslerin de yolcusu pek az. Rahmi Efendi’yi Eminönü’ne gelen otobüslerden inerken görüp, “İhtiyar, otobüsü beklerken uyuyakalmış herhalde,” diyen birkaç kişiden başka da umursayan olmamış. Ta ki Yeşildirek’in hamallarından doğunun güneşinde teni, İstanbul’un güneşinde talihi kararmış Hamza, başka bir esnafın yükünü otobüs durağına getirene kadar.
Hamza’nın da önce poşetler dikkatini çekmiş, üstüne yığılı ihtiyarı görünce de, belki buradan bir iş çıkar düşüncesi ihtiyar cesedin bahtını açmış. Yaklaşınca Rahmi Efendi’yi tanımış Hamza. Uyandırmaya çalışmadan önce bir nutuk çekmiş; “Hey gidi cimri ihtiyar üç kuruşun hesabını yapıp rızkımıza mani olursan böyle yığılıp kalırsın işte!” demiş. Birkaç kez dürtüp uyandıramayınca da inceden telaşlanmış. Tutmuş sarsmış cesedi. Bakmış ki tepki yok işkillenip adamın atmayan kalbini aramış göğsünün sağ-sol yanında. Bulamayınca da önce babasına sonra cahilliğine sayıp sövmüş.
Sonra sırtına yüklenmiş Rahmi Efendi’yi. Poşetleri de almış eline. Otobüse binip şoförün arka koltuğuna güzelce istiflemiş Rahmi Efendi’yle poşetleri. Dışarıda seferden önce son sigarasını tüttüren şoföre de tembihlemiş; “Bey amcayı,” demiş, “Samatya’ya gelince uyandır da bir doktora görünsün.” Şoför bilet sorunca Hamza bir de bilet almış Rahmi Efendi’ye. Şoför saatine bakmış vakit tamam, atmış sigarasını geçmiş direksiyonun başına. Arkada Rahmi Efendi önde şoför Samatya’ya kadar sessiz sakin gelmişler.
Hastane durağına gelince şoför birkaç kez seslenmiş. Bakmış ki dayının uykusu derin, otobüste de başka yolcu olmadığından, kalkmış koltuğundan dürtmüş adamcağızı. Yine uyandıramayınca, dayı bey bayılmış herhalde deyip kapatmış kontağı. Önce poşetleri kucaklayıp indirmiş sonra da Rahmi Efendi’yi indirip poşetlerin üstüne oturtmuş. Sırtını da hastane bahçesinin demir parmaklıklarına yaslamış. O an aklında harikulade bir fikir şimşek gibi çakmış. Rahmi Efendi’nin ceplerini karıştırıp telefonunu bulmuş. Rehbere girip oğlum diye kayıtlı numarayı aramış. Bakmış ki dayının telefonunda kontör yok, sevaptır ne olacak deyip çıkarmış kendi telefonunu çevirmiş numarayı. “Delikanlı,” demiş. “Selamun aleyküm senin peder bayılmış. Eminönü’nde bir hamal benim otobüse bindirdi. Ben de şimdi pederini Samatya’ya getirip hastaneye bıraktım. Gel ilgilen adamcağızla.”
Samatya’nın önde gelen belalılarından, Rahmi Efendi’nin pek hayırlı evladı Recep, gece ince asayişle uğraştığından eve sabaha karşı gelip yatmış. Vaktinden evvel uyandırılmanın sersemliğiyle “Eyvallah” deyip, telefonu kapatıp, kafayı yastığa gömmüş. Şoför de vazifesinin son adımını tamamlamak için bahçeye sigara molasına çıkmış. Hemşire hanımlara bağırıp, sırtını parmaklıklara dayamış oturan Rahmi Efendi’yi işaret etmiş. O sırada hararetli bir mesleki muhabbetin tam ortasında olan hemşireler en gıcık profesörü çekiştirmeye yeni başladıklarından yerlerinden ayrılmadan şoföre el yordamıyla, biz hallederiz gibisinden işaretler yapmışlar.
Şoför insaniyet namına yaptığı hayırdan kazanacağı sevapların sevinciyle yayılmış koltuğuna basıp gitmiş. Hemşire hanımlar saatin nasıl geçtiğini anlamamış. Mola vaktini aşınca 3. katta odasının penceresinden doktorun dik dik baktığını görüp, sessiz sakin oturan Rahmi Efendi’yi unutup gitmişler.
Rahmi Efendi kavurucu güneşe karşı başı önde birkaç saattir oturuyorken, Recep’in jetonu kıvama gelip düşmüş. Bir hışımla evden fırlamış doğru hastaneye gelmiş. Hastaneye girmeden bir bakmış ki babası hastanenin dışında poşetlerin üstünde oturuyor. Koşmuş yanına seslenmiş, dokunmuş, dürtmüş tepki göremeyince asayiş işlerinin kontrol yöntemlerinden bir kaçını deneyip babasının canının bedeninde olmadığını anlamış. Adam öldü diye hastaneden attıklarını zannetmiş. Deli damarı atmış Recep’in.
Bir evlat olarak son vazifesini yerine getirmek üzere bir koşu benzinliğe gidip iki bidon benzin almış. Önce başhekimin odasını sonra da otobüs garında şoförler odasını bir güzel yakmış. Tabi polis otobüs garı çıkışında Recep’i enselemiş, nezarete tıkmış. Recep yalvar yakar anlatmış “Bizim ihtiyar Samatya’nın önünde ölü oturuyor,” diye. Recep’le samimiyeti had safhada olan polisler yine uçuşta bu deyip, Recep anlattıkça basmışlar kahkahayı. En son polislerden meraklı bir tanesi, gidip bakmış hakikaten de adamcağız ölmüş, oturuyor oracıkta. Vaziyette tuhaflık olunca polisler düşmüş işin peşine. Önce hastanede hemşirelerden, sonra otobüs şoföründen, sonra hamaldan, işkembeciden ve en son da Yeşildirek esnafından ifade alıp olayı tersten toparlamış. Toparlamış ama şaşıp kalmışlar, sonra karakolda düşünüp taşınmışlar, ibret-i alem olsun diye Rahmi Efendi’ye dikey bir mezar yaptırıp, oturur vaziyette gömme kararı vermişler. Uygun bir imam da bulup meseleyi halletmişler.
İşte güzel kardeşim Hazreti Mübarek Dikey Rahmi Efendi Baba’nın hikayesinin aslı budur. O gün bu gündür bu mezar Samatya’da meşhur olmuş, tabi hikayesi unutulunca da kocakarılara eğlence çıkmış. Evde eski püskü çaput maput ne varsa gelip buraya bağlıyorlar. Sen şimdi çöz o bağladığın çaputu da kocakarıların mavallarına tav olma.