Bir “Yazarak Sağalma” Ürünü Olarak: Ölmek İçin İyi Bir Gün Değil
Türköz, olayların hızlı bir tempoda seyrettiği öykülerinde beslediği merak unsuru ve sürükleyicilik ile okuyucuyu bir sonraki öykü için hep daha dikkatli ve tetikte tutuyor. Öykülerinde en belirgin özelliklerden birisi de zamanlar arasındaki ustaca geçişler.
Daha önce hiç görmediği gergin kanatlı bir kuş tepesinde dönüyordu. Bugüne kadar uzaktan görüp geçiştirdiği ölüm, buydu demek. Şimdi onu kendi adına yaşıyordu.
Ölümle yaşamın iç içe geçtiği, yaşamın içinden beslenen ve dolayısıyla yaşanmışlık hissini sonuna kadar hissettiren on dokuz öykünün yer aldığı bir kitapla karşı karşıyayız. Selma Türköz, Ölmek İçin İyi Bir Gün Değil’de başrole koyduğu birbirinden farklı karakterleri ve her öyküde dizayn ettiği farklı dünyalar ile okuyucuyu alışık olmadığı atmosferlerde gezdiriyor. Hem de yer yer rahatsız eden bir üslupla. Öykülerin atmosferine uygun üslup tercihleri bu açıdan gayet başarılı. Bu gezintilerde yaşamımıza dair çok başarılı tespitler var.
Türköz, olayların hızlı bir tempoda seyrettiği öykülerinde beslediği merak unsuru ve sürükleyicilik ile okuyucuyu bir sonraki öykü için hep daha dikkatli ve tetikte tutuyor. Öykülerinde en belirgin özelliklerden birisi de zamanlar arasındaki ustaca geçişler. Günümüzde geçen bir öyküde kendinizi birdenbire Ortaçağ Avrupa’sında bir meadhallda soylular ile birlikte yemek yerken, XX. yüzyıl Paris’inde Notre-Dame Kilisesi’nde Quasimodo ve güzeller güzeli çingene kızı Esmeralda’nın aşkına tanıklık ederken bulabiliyorsunuz. Ya da kahramanımıza birdenbire eşlik eden eski yunan tanrıları ve titanlar ile karşılaşabileceğiniz öykülerde başınız biraz dönebilir. Bu durum noksanlıktan ziyade zenginlik katan bir özellik olmuş çünkü Türköz’ün ustaca oluşturduğu mekan ve zaman algısı keyifli bir seyahat hissi doğuruyor.
Kitaba da ismini veren, “Ölmek İçin İyi Bir Gün Değil” öyküsünde oluşturduğu kasvetli atmosferi insanı rahatsız eden bir üslupla destekleyerek okuyucuyu etkisi altına alıyor yazar. Modern insanın paraya, maddeye bağımlı hale gelmesi, gücü ve zenginliği temsil eden markalar ve simgelerin isimlerinin direkt verilmesi (Porsche, Milano seyahati vb.) ile desteklenmiş. Ölü bir adam olarak cenaze törenini izleyen, aldatan ve aldatılan kahramanımızın gözünden anlatılan öyküde Türköz’ün; kahramanımızın bütün pisliklerine rağmen adaletine sığınabileceği Allah’ın varlığına dair: “Korkma!” dedi sağ tarafındaki; “Rahim’in adaletine sığın.” cümlesi ile yaptığı gönderme, çamura saplanan modern insan için bile ümidin hiçbir zaman tükenmeyeceği mesajını yansıtıyor.
Ve devamında ise Türköz’ün öykülerinde sık sık karşılaştığımız etkileyici, sürpriz bir son bekliyor sizi. Kitabın bir diğer etkili öyküsü olan “Duvar Resmi” öyküsünde ise yazar; savaşın acımasız yüzünü, annesini savaşta kaybetmiş ve ülkesinden uzakta, memleket özlemi çeken Suriyeli bir çocuğun gözünden anlatıyor. Günümüz dünyasında savaştan kaçarak ülkesini terk etmek zorunda kalmış, onca acılara katlanmış ve katlanmaya devam eden insanların yüreklerindeki acıları: Ölüm koyu gölge kılığına girmiş baskın yapmak üzereyken terk etmişlerdi yurtlarını. Kaçarlarken öldüğü için annesine büyük bir öfke duyuyordu, neden yaylım ateşinde daha hızlı koşmamıştı?.. İçinden mevsimler geçti, en son kış mevsiminde karar kıldı. Üşüdü. satırları ile vicdanlarımıza ilmek ilmek işliyor.
Okuyucuyu zamansal olarak farklı dünyalarda gezdirmeyi seven yazarımız bu öyküsünde de kahramanımızı; hızla akan trafik, korna sesleri ve kalabalık caddelerden alarak Ortaçağ Avrupa’sında bir salona sürüklüyor.Hayal ve gerçek arasında oluşturduğu atmosferde, ortaçağ insanının Müslümanlara olan bakış açılarını aktarırken aynı zamanda dinin kuşatıcı yönlerinden de bahsediyor. Türköz; bireysel bir dünya kurmayarak, toplumsal pencerelere açıldığı öykülerinde evrensel sorunları da konu ediniyor ve sık sık fantastik kurgunun imkanlarını kullanarak dikkate değer öyküler kaleme alıyor. Farklı karakterleri, farklı dünyalara açılan kurguları ve kullandığı büyülü dil ile vicdanlarımıza seslenen öyküler ile bizleri hayatın tam ortasına savuran bir kitap olmuş. Kitabın karşısında yıkılmamak için güçlü durmak gerekiyor ve tabii vicdanımızı sorgulamak.