Bir Toplumsal Eleştiri Hikayesi: Nakarat

UYGAR ATASOY
Abone Ol

Soren Kierkegaard'ın tanımladığı şekli ile mizah içerisinde düşünülen bir kavram olan ironi, bir güldürü çeşididir. Fakat mizahtaki güldürme amacı ironide bir alaya alma veya küçük düşürmeye yönelmiştir. Kierkegaard ironiyi, bir söz oyunu olarak ve sözün aksinin ima edilmesi olarak tanımlar.

  • "İnsanın kendini en iyi hissettiği an, dağılmaya en yakın olduğu andır."
  • Soren Kierkegaard

İroni tarihine yönelen araştırmacılar, genel olarak, eski Yunan filozofu Platon'u, diyaloglarında hocası Sokrates'e ilişkin olarak yarattığı "temsili karakter"i bir başlangıç noktası sayma eğilimindedirler. İroni, tarihi süreç içerisinde, söz söyleme sanatlarından birisi olarak kabul görmüş, modern ve modern sonrası dönemlerde de dilin bir işlevi olarak metne yedirilen ve ayırt etmesi hiç de kolay olmayan bir kavram halini almıştır. Genel itibari ile kendine özgü bir yapıya sahip iki anlamın çatışması olarak tanımlanabilen ironi, görünürde bariz bir gerçekmiş gibi algılansa da anlamın derinleşmesi ya da zamanla daha da belirginleşmesi ile şaşırtıcı bir şekilde ilk anlamın, yanlış veya kısıtlı olduğunu ve farklı bir gerçekliğin olduğu durumunu ortaya çıkarır. Soren Kierkegaard'ın tanımladığı şekli ile mizah içerisinde düşünülen bir kavram olan ironi, bir güldürü çeşididir. Fakat mizahtaki güldürme amacı ironide bir alaya alma veya küçük düşürmeye yönelmiştir. Kierkegaard ironiyi, bir söz oyunu olarak ve sözün aksinin ima edilmesi olarak tanımlar (Kierkegaard, 2020).

Tarih boyunca farklı türler altında incelenmiş ve tanımlanmış olan ironinin işlevi konusunda farklı şeylerin söylenmesinin mümkün olduğu da dile getirilmiş ve çoğu zaman söylenilen ve yazılanla anlaşılanın birbirine zıt olduğu algılanmıştır. Türk hikayeciliğinin en önde gelen yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin; daha 1911'de Genç Kalemler dergisindeki yazılarıyla bütün dikkatleri üzerine çekmiş, Türk hikayesini geleneksel yapıdan büyük ölçüde uzaklaştıran ve ona yeni bir biçim veren yazarlardandır. Yazar, kurgusal metinlerinde, toplumsal eleştirilerini son derece etkileyici olan olay örgüleri, farklı karakterler ve anlatımı destekleyen tekniklere başvurarak yapma yoluna gitmiştir. Konu ve karakter çeşitliliği bakımından büyük bir zenginlik içeren öykü dünyası ile Ömer Seyfettin, bu dünyasını anlatım vasıtası olarak birçok yol seçmiştir. Seçtiği bu yollardan birisi de ironidir.

Mizaha yatkın karakterleri ile tanıdığımız Ömer Seyfettin öykülerindeki ironi, yazarın açık bir şekilde hicve yönelmemesi ile birlikte genelde olayların yarattığı ironi ve öykünün bütününde görülen dile dayalı diyalektik ironidir. Ömer Seyfettin durum (olay) ironisi çerçevesinde kaleme aldığı öykülerinde daha çok Türk milletinin batıl inançlarını ve çeşitli cahilliklerini eleştirir. Öykülerindeki bu tutumun ilerleyişi; öykünün başlaması, karakterlerin kendine has rolleri ile ön plana çıkması, olayın rengini çok belli etmeden ciddi bir tavır takınılarak mizahi boyutun işlenişi ve kimsenin tahmin edemeyeceği şaşırtıcı bir son olarak tamamlanır. Yani okura tamamen düz ve yalın bir olay anlatılır gibi yapılır fakat sona gelindiğinde olayların aslında hiç de öyle olmadığı sürpriz bir sonla aktarılır. Birçok öyküsünde ironinin farklı türleri ile karşılaştığımız Ömer Seyfettin'in üslubundaki doğrudan ya da dolaylı, imalı ya da alaycı yaklaşımlarından bir tanesi de yazarın "Nakarat" öyküsündeki anlatımıdır.

Beklenmedik sonu ile tam bir durum ironisi örneği olarak ele alacağımız "Nakarat" öyküsünde; olması gerekenle olanın karşıtlığını ve karakterin bu durum karşısındaki kendi durumunu kavrayamamasını anlatır okura. Yazarın, öykünün giriş kısmında da belirttiği üzere: "Gençliğini Makedonya'da geçirmiş eski bir zabitin hatıra defterinden" (Seyfettin, 2019) alınan öyküde okuduğu Jory Kortelin öykülerinde karşılaştığı ve hayalini kurduğu "çapkın, neşeli ve gamsız askerlik hayatı" ile çok daha farklı bir yaşamla karşılaşan genç subayın: "Ben mükemmel, muntazam, şık bir ordu istiyorum. Ben hayalimdeki orduyu, hayalimdeki hayatı istiyorum. Fakat hakikat hayalin o kadar zıddı ki... Aralarındaki fark ölüm kadar karanlık, ölüm kadar derin" sözleri ile yaşadığı hayal kırıklığı ve umutsuzluk yüzünden düştüğü durumu kavrayamayan bir insanın ahmaklığını gözler önüne serer. Bu tür öykülerde kahramanların olması gereken durumlar içinde değil de tam zıddı durumlar içinde yer alması da durum ironisinin habercisidir.

"Nakarat" öyküsündeki karakterden beklenen üzerindeki üniformanın karşılığı olarak milleti uğruna yapması gereken görevidir. Subay olarak cesur, fedakâr ve görevinin bilincinde olması beklenir. Durum ironisinde yazar, kahramanı çelişik durumlarla karşı karşıya bıraktığı gibi okuru da bu çelişkili duruma ortak eder. "Nakarat" öyküsündeki subay da sonradan geldiği Banina köyündeki kaldığı evin penceresinden gördüğü genç bir Bulgar kızına karşı uydurma bir aşk beslemektedir. Kızın, subayı her gördüğünde söylediği "Naş, naş Çarigrad naş..." sözlerini kendince "Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum..." şeklinde çevirir. Bulgar kızı bu dizeleri her söylediğinde kendisine eşlik eder. Kumandanı tarafından Pirbeliçe'ye çağrıldığında ise Bulgar kızından ayrılacağı üzüntüsüyle kıza veda hediyesi bir şişe kolonya gönderir. Sonrasında ise merakını yenemeyerek kaldığı hanın sahibine kızı ve; "Naş, naş Çarigrad naş..." sözlerinin anlamını sorar.

Sözlerin anlamını öğrendiğinde ise içerisinde bulunduğu ahmaklık sebebiyle büyük üzüntü ve pişmanlık duyar. Kendi bu denli saflık durumu içerisindeyken Bulgar kızının cesareti karşısında kendisinden nefret eder. Kahramanın; "Ben ona neler düşünerek bakıyordum. O bana ne söylüyordu. O, benim için en büyük küfrü ederken ben, Türk zabiti, ettiği ağır küfrü tatlı bir aşk neşidesi sanıyor, hatta nakaratını onunla beraber, bir ağızdan, tekrarlıyordum. Kalbim yırtılmış gibi acıyordu. Dizlerim ağrıdı. Bileklerim karıncalandı. Dudaklarım, yanaklarım titremeğe başladı" sözleri ise gerçeğin ortaya çıkması sonrası yaşadığı hissiyatı gözler önüne seriyor. Hikâyenin sonunda okurun umduğu sonuç ile hikâyenin sonucu birbirini tutmadığında da bir tür ironi meydana gelir. Yazar okuru şaşırtır ve karakterde olduğu gibi okurun da doğru sonuçtan sapmasını sağlar. Okur gerçekleri öğrendiğinde subayın bu duruma düşmesine acıyla güler ve üzülür. Ömer Seyfettin'in burada istediği de tam olarak budur aslında.

Durum ironisinin tam da bu şekilde gerçekleşmesi gerekir. Yazar amacına ulaşmış, karakteri ve kurguyu tam da okurun düşüncesinin zıttı olarak inşa etmiştir. Muecke, bazı olay ve durumların ironik olmasından kaynaklanan, sözcüklerin değil de olayların yarattığı ironiden doğan tür olan durum ironisinde önemli olanın, ironiyi fark eden kişinin tavır ve tepkileri olduğunu vurgular (Cebeci, 2008). Thirfwall: "beklenen olaylar ile gerçekleşen olayların çatışması sonucu bu ironinin doğduğunu" söyler ve buna "pratik ironi" der (Güçbilmez, 2005). Yazarın toplumsal eleştirilerini sunabileceği, en sık kullandığı yöntemlerden birisi olan ironi, yazarın hikayelerinde karşımıza sık sık çıkan bir teknik. "Nakarat" öyküsündeki toplumsal eleştirisini kurgu esnasında okura hissettirmeden, beklenmedik bir sonla yapmayı başarabilen yazar, kendisini utanç duyulacak bir duruma düşüren karakteri üzerinden toplumu keskin bir şekilde eleştirir.

İroniyi bir eleştiri aracı olarak sık sık kullandığına şahit olduğumuz Ömer Seyfettin, Nakarat öyküsünde, milliyetçiliğin ve bağımsızlık mücadelesinin hakim olduğu bir dönemde içinde yaşadığı şartları ve kendi durumunu kavrayamayan insanları etkili bir şekilde eleştirmeyi başarır. "Bizim olacak, bizim olacak İstanbul bizim olacak..." Edebiyatımıza çok sonradan dahil olmuş bir sözcük olan ironi, her ne kadar tam anlamını yansıtmasa da istihzâ, ta'rîz ve kinâye başta olmak üzere diğer bazı edebi sanatlara yakınlığı ile dikkat çeker. Edebiyatımızda ironiyi önemli bir anlatım aracı olarak kullanan bazı öykücüleri; Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Haldun Taner, Tahsin Yücel, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Leyla Erbil, Murat Yalçın, Oğuz Atay şeklinde sıralayabiliriz. Eleştiri yapmada, yaşamı ve toplumu yorumlamada ve gerçeği farklı bir şekilde aktarma hususunda ironi yönteminin ne denli etkili olduğunu gözler önüne sermede etkileyici örnekler vermişlerdir.

En temel özelliği; söylenen ile söylenmek istenen arasındaki zıtlık olan ironi, "bir şey söyleyip başka bir şey ima etme" yolu ile farklı kullanım amaçlarına sahiptir. Bunlardan birisi; ironistin sözlerini ve düşüncelerini daha belirgin bir şekilde ifade etmektir. Kullanımındaki bir diğer amaç ise; toplumsal ve bireysel eksiklikleri gözler önüne sermek olan ironinin karşımıza çıkan en belirgin amaçlardan bir diğeri de okura farklı konular hakkında farkındalık kazandırmaktır. Hikayelerinde ironiyi sıklıkla kullanan Ömer Seyfettin'in, yukarıda saydığımız amaçlara yönelik ironiye başvurması, topluma karşı olan duyarlılığını gözler önüne sermektedir. Mizaha eğilimli bir karaktere sahip olan Ömer Seyfettin, ahmaklığa budalalığa karşı alaycı bir yaklaşım içerisinde olmuş ve bu yaklaşımını ironi yardımı ile eserlerine yansıtmıştır. Amacı sadece eleştiri yapmak olmamıştır. Her ne kadar karakteri eleştiriyor gibi gözükse de aslında eleştirdiği karakteri güç duruma düşüren toplumsal şartlardır.

Gözükenin dışındaki ve incitici olabilecek gerçekleri daha yumuşak bir şekilde aktarma amacıyla kullandığı ironi ile toplumdaki ve bireydeki eksiklikleri, kusurları eleştirirken aynı zamanda telafisine yönelik çözüm önerileri de sunmuştur. Bu önerileri yaparken de okuru etkileyen olay örgüleri ve olağan dışı karakterleri kullanmıştır. Hikayelerinde daha çok olayların meydana getirdiği olay ironisi ve hikâyenin bütününde görülen diyalektik ironi göze çarpar.

  • Kaynakça: O. Cebeci, Komik Edebi Türler, İstanbul: İthaki Yayınları, 2017. B. Güçbilmez, Sophokles'ten Stoppard'a İroni ve Dram Sanatı, Ankara: Deniz Kitabevi, 2005. S. Kierkegaard, İroni Kavramı-Sokrates'e Yoğun Göndermelerle, Çev.: S. Okur, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2020. Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri, Der.: Nâzım Hikmet Polat, YKY, 3. Bas., 2019.