Bir göz, iki kitaba yeniden değerse

ALİ OKTAY ÖZBAYRAK
Abone Ol

Selçuk Orhan, tahkiye etme yönünden son derece sağlam bir yazar. Okuru daha ilk cümlelerinde öykü atmosferi içerisine sokuyor. Diyalogları doğal ve akıcı. Öykücülüğünü diyalogları ile kanıtlamış durumda.

Kansızlık (Dergâh, 2000) ve Taş Kayık (Birûn, 2003) kitapları ile öykücülüğümüzde kendini duyuran Selçuk Orhan, daha sonra yayımladığı üç romanın ardından Başkaların Buradaları ile okura kendini yeniden hatırlattı. Kendini yeniden hatırlattı diyorum zira bu kitap Kansızlık ve Taş Kayık’ta yer alan öykülerin gözden geçirilmesi ile yeniden karşımıza çıkan bir birleşim.

Siyasi konular, kurmacanın içine son derece güzel yedirilmiş durumdadır, bu yüzden de öyküleri son derece başarılıdır.

Birçok yazımda değindiğim üzere iyi bir kurmaca metin aşk/ölüm etrafındaki ana meselelerin üstüne toplumsal metinlerin iyi bir şekilde atılması ve çok katmanlı bir yapı içinde incelenebilmesiyle oluşur. Bu kitapta da İslam’ın toplum içindeki görünüşünü, toplumun dini kavrayış ve yaşayış biçimini konu alan yazar, öyküsünü; yoksulluk, aile, gençlik gibi kavramların üzerine inşa eder. Başörtüsü yasağı, din-sermaye ilişkileri, gecekondulaşma, Müslüman kadının kimlik arayışı vb. sorunlara eğilerek öyküsünü güçlendirir. Siyasi konular, kurmacanın içine son derece güzel yedirilmiş durumdadır, bu yüzden de öyküleri son derece başarılıdır.

Kansızlık’ta, yazarın Taş Kayık’a göre biçimsel denemeler yaptığı, konu birliği olmayan öyküler yer alır. Yazar kafa karıştırmaması için eski kitabı Taş Kayık’ta yer alan bu türde öyküleri de Başkalarının Buradaları kitabında “Kansızlık” bölümüne yerleştirmiştir.

Taş Kayık çerçeve hikaye diyebileceğimiz, Mustafa Kutlu’dan aşina olduğumuz birbirleriyle ilişkili hikayelerden oluşmaktadır. Her biri ayrı okunabilecekken aynı zamanda roman tadı da veren öykülerdir. İslamcı çevrenin bunalımlı ruh hallerini, hayat karşısındaki tutumlarını yansıtır. İslamcı mahallenin bir eleştirisi gibidir. Bu manada Selçuk Orhan’a yön veren Mustafa Kutlu’nun esintileri de görülür. Ayrıca İstanbul’un kenar mahalleleri ve bu mahallelerdeki sıradan insan ilişkileri de öykülere yansımış durumdadır.

Selçuk Orhan, tahkiye etme yönünden son derece sağlam bir yazar. Okuru daha ilk cümlelerinde öykü atmosferi içerisine sokuyor. Diyalogları doğal ve akıcı. Öykücülüğünü diyalogları ile kanıtlamış durumda. 90’ların sonuna denk gelmiş bir neslin her açıdan öyküsünü müthiş bir keskinlik ve gerçeklik anlayışı içerisinde uzun öykü formuna yaklaşarak anlatıyor. Bu anlatım tıpkı Mustafa Kutlu öykülerinde olduğu gibi sinematografik.

Dönemin insan ilişkilerini, kaygılarını ve kahkahalarını bulanık görüntüler etrafında aktarabilmesi ve siyasi meseleleri siyaset yapmadan aktarabilmesi ile Selçuk Orhan, son derece başarılı.

İslamcı cenahın etrafında bulunup farklı bakarak bu denli gerçekçi eleştiriler sunmasıyla takdir edilmesi gereken bir yazar. Özellikle böyle bir dönemde cemaat ilişkilerine, ağabey kavramına dönemi içinde bu kadar net bakabilmesiyle, bugün kitabı ele aldığımızda doksanlı ve iki binli yıllara daha farklı biçimde bakabilmemizi ya da son dört beş senelik sürecin değişen ortamında bir şeylerin metne nasıl yansımaya başladığını gösteren bir kitap. Yıllardır sanatçının çağın tanığı olduğu söylenir ama nedense bizim ülkemizde bazı cenahlarda bir türlü uygulanmaz yahut güce desteğin ötesine taşınamaz. Güç güçlüyken, sanatçının olumsuz tutumları yansıtabilmesi gücünü göstermektedir. Dönemin insan ilişkilerini, kaygılarını ve kahkahalarını bulanık görüntüler etrafında aktarabilmesi ve siyasi meseleleri siyaset yapmadan aktarabilmesi ile Selçuk Orhan, son derece başarılı; Alper Canıgüz’ün dediği gibi günde üç öğün bir öyküsü okunması gereken öykücülerdendir. Okurun, hayata bakışını değiştirebilmesiyle bu noktada ustalığını kanıtlamış durumda.

Röportajında bütün yazdıklarında biyografik öğelerden yararlandığını söyleyen yazar, korkusuzca yazdığı öykülerinde hayatın her yönünü hissettiriyor. Genellikle soluğu uzun olan bu öyküler öyle umut ediyoruz ki yeni kitaplar için bekletmez ve Selçuk Orhan çağının, vicdanının, toplumun tanıklığını yapmaya devam eder.

Son söz olarak bir öyküye dikkat çekelim: “Kansızlık” bölümünde Sesi Duyulan Şeyler öyküsü uzun zaman unutamayacağım öykülerden. Muhakkak okunmalı.