Beş öykü 5 kitap
Yazarın kendince tutturduğu bir ritmi ve üslubu var. Üslubu kendi içinde bir düzene sahip, ama bunun öne çıkmasında önemli olan ritmin, biraz yavaş ve durgun olduğunu söylemek mümkün.Bir hikaye içinde birçok hikaye-masal anlatımı var kitapta.
Hayat aslında bir yerine bin yazmak
- "İnsan yaşlandıkça ... kalbinin sesi daha yakından atıyor."
Mehmet Kahraman Aldatma Ustası adlı öykü kitabında, geçmişin geçmediğine inananları toplamış sanki. Her şey kıyafet değiştiriyor, sevimli bir şekilde çıkıyor insanın karşısına ya da tam tersi, gibi. Yazar, güncel hayatın nabzını bir yerden yakalıyor ve iniş çıkışlarını yazıyor demek mümkün. "Bahsetmekte en çok güçlük çektiğimiz hatıralar yalnızca bizi ilgilendirenler, en tekelci mülkümüzü oluşturanlardır", diyor M. Halbwachs. Öykülerin geneli bu cümle ile bağlantılı düşünülebilir. "Hayal Kurmayan Erkekler"de fabrikanın gelişiyle kaybolmaya başlayan meslek ve diğer mesleklerin de karşılaşabileceği güç durumlar anlatılıyor. Küçük insanların büyüyen dünyaya adapte olmakta yaşadığı sıkıntı söz konusu. Özellikle kapı, pencere gibi parçaların fabrikalardan dolayı seri üretime girmesi ve maliyetinin düşük olması, alıcının tercihini hazır ürünlere çekiyor. Sonrası maddi ve manevi sıkıntılar yaşayan hayatlar, acı bir tema.
"Yardımcı Karakter"de basit insanların büyük hayalleri hayatın gerçekleriyle yoğrularak anlatılıyor. Karakter, dünyanın değişim içinde olduğunu kabul ediyor, artık hayatta yan rolü oynamak istemiyor. Ama hayat, insanın istediği gibi gitmiyor. Bazen yapabileceği tek şey boğulmakta olan insanın hayatını kurtarmak oluyor. Sonra karakter sorguluyor. "Yardımcı karakter olarak yaşamaya devam mı edecektim yoksa hayatımın kahramanı olmayı mı seçecektim?" Çıkmaz yola girmiş hayatının ne zaman gerçek amaca yöneleceğini, ne zaman asıl oyunun kendisi için başlayacağını düşünüyor. Arayışı içeren bir tema. "Aşkta ve Kumarda"da, emek olmadan yemek olmaz, kolay yoldan para kazanılmaz, diyor sanki yazar. Bunu didaktik havadan ziyade olay içinde sunuyor. Bir dönem Türkiye'sinin (belki de hala) yaşamış olduğu işsizlik, hayat zorluğu, aldatılma, dolandırılma temaları ele alınıyor, başka öykülerde de. İnsanların hayatını dolandırarak yaşayanların, güç durumlara sürüklediği aileler var.
"İnsan yaptığı şeye inanmışsa her şeyi göze alır." yazıyor bir satırda. Hem kandırılan hem de kandıran karakter/lerin inandıkları şeyler uğruna nelerden vazgeçebileceği sunuluyor. "Her İyilik Cezalandırılır" adlı öykü; iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir, dedirtiyor okuyucuya. Karakterin merhamet duygusunun kullanılması, sonrasında dolandırılmasıyla yaşadığı vesvese halinin devam etmesinin getirdiği gergin hayatı anlatılıyor. Bu iki öykü kendilerini bir atasözü ile anımsatıyor, başka öyküler de. Yazarın bunları bilerek yaptığı sanılmıyor, mu? Ama atasözlerini akla getirmesi, geçmiş ve gelecek arasında bir muhasebenin yapılıp, yapılmadığını düşündürüyor. Hikmetli tema/lar. "Sahnedekiler" adlı öyküden bir alıntı: "Hepimiz müthiş bir aldatma ustası olmuş oynuyoruz. Damarlarımızda şeytan dolaşıyor resmen. Hepsinin içindekini gördüm o gece. Kenara çekildim, seyrettim. Allah da bizi böyle mi seyrediyor acaba? Düşünsene sahneyi." (s. 72).
Bu ve benzeri ya da anlam ve bağlam olarak aynı kapıya çıkacak cümleler ile karşılaşılabiliyor. Peki yazar bunlarla ne anlatmak istiyor? İnsanların iki yüzlü davranışlarından vazgeçmeleri gerektiği ifade ediliyor gibi. Asıl gören hep orada çünkü. Gayri ahlaki tutum ve davranışların insanları rahatsız etmesi gerektiğinden, toplumun bunları alışkanlık kabul edip görmezden gelme anlayışından vazgeçmesi lüzumundan bahsediliyor sanki. Çünkü bu durumlar nihayete ermezse, toplum ahlaki deformasyonun eşiğinden düşüp yerle yeksan olabilir. Sonuç olarak Kahraman'ın öyküleri insanlara, baş edemeyecekleri mücadelelerin içine sokulmamalarını, ama birden kendilerini içinde buluverdikleri güç hayat şartlarıyla uğraşırken yılmamaları gerektiğini söylüyor gibi. Bu, ahlaki erdemlerden vazgeçilmeyince insanlık hüviyetinin gerekleri yerine getirilebiliyor mesajıyla anlatılıyor sanki.
Yaşanılan ya da gözlemlenen müspet ya da menfi durumlardan öyküye malzeme çıkarabilmek de kıymetli. Anlatılan olgu ve olaylarda, eksik bir şeyler var mı diye düşünülürse bir nokta belirtilebilir. Yazarın kendince tutturduğu bir ritmi ve üslubu var. Üslubu kendi içinde bir düzene sahip, ama bunun öne çıkmasında önemli olan ritmin, biraz yavaş ve durgun olduğunu söylemek mümkün.
- Bir hikaye içinde birçok hikaye-masal anlatımı var kitapta. Kuş Sungur'un en güçlü şeyi araması ile başlayan yolculuğu insanla kesişiyor, Kam Ana ile. Sungur ve Kam Ana'nın arasında geçen diyaloglar kuşun sorgulamalarını, Ana'nın hikaye- masallar üzerinden verdiği, daha doğrusu işaret ettiği cevapları barındırıyor. Bunlar okuyucuya, kendi iç yolculuğuna çıkan biri(leri)ni hatırlatıyor. Kendisini arayan biri var gibi karşınızda ve bu bir nevi Simurg'a giden kuşların yolculuğunu da anımsatıyor. Hikaye-masal kahramanlarının yaşamlarından kesitler okunurken, çok tanıdık masal karakterleri göz önüne geliyor; devler, periler, başka bir canlıyken insan oluverenler, bir yandan da oradan oraya bir nevi ışınlanıverenler.
- Ayrıca ayna, bıçak, tekerlek, düdük, sihir gibi yine başka masallardan aşina olunan enstrümanlarla karşılaşılıyor. Kam Ana dünyadaki en güçlü şeyi arayan Sungur'u, anlattığı her hikaye-masalla başka bir dünyadaki güç ile tanıştırıyor. Bu, bazen babasına kavuşmaya çalışan bir evladın, bazen derdine derman arayan hastanın, bazen memleketini kurtarmaya çalışan bir kahramanın mücadelesini ve daha başka durumları anlatan satırlarda görünüyor. Masalsı hikayelerin söylediği genel itibariyle, ne ile karşılaşılırsa karşılaşılsın tedbiri elden bırakmamak, adil olmak, en çok da başa gelene razı olmak gerektiği. Çünkü sabrın sonunda gelen selamet ve bunun mükafatı illa ki var. Farkında olmadan Sungur'un aslında kendisini aradığını söylemek mümkün. Onun bilgi ve sevginin en önemli güç olduğunu öğrenmesi, masalsı hikayelerin hikmet yani, sonuç kısımlarında beliriyor.
- Masalsı hikayelerin tek kusuru, "gökten üç elma düştü", "onlar ermiş muradına" gibi nihai cümlelerin kimi zaman uygun olmayacak sonlarda kullanılması denebilir. Buradaki niyet belki yazarın gerçekten masal havası vermek ve sonu gerçek bir düzene kavuşturmak isteğinden kaynaklı olabilir. Uzun lafın kısası masallara meftun okurları üzmeyecek bir kitap raflardaki yerini almış bulunuyor, duyurulur...
- (Betül Sezgin)
Hayatlarını ağır aksak yaşayanların hikayelerinden oluşan kitapta en çok dikkat çeken, yazarın kaleme aldığı karakterler. Hayatlarımızda sık sık karşımıza çıkan ama hayatlarına insanları dahil etmemeye özen gösteren karakterlerin yaşamlarına misafir ediyor bizleri yazar. Yalnızlığın getirdiği alışkanlıklarla tanışıyoruz. Topluma karışmayan ve kendi kabuklarında hayatın hızlı ritmine ayak uydurmadan yaşayan insanların öyküleri bunlar. Bu kişilikteki karakterlerin günlük yaşamlarındaki en ufak bir değişikliğin aslında tahmin edilenden daha büyük etkiler bıraktığını gözler önüne sermesi bakımından da önemli bir yerde duruyor kitaptaki öyküler. Yazarın öykü dünyası inşa etmedeki başarısı aynı zamanda gözlem ve tasvir yeteneklerini de gözler önüne seriyor. Bunun en güzel örneklerinden birisi olan "Galata Balıkçısı" öyküsünde yalnızlığı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş ve alışkanlıkları olan insanların yaşamındaki en ufak bir değişikliğin bıraktığı izlere şahit oluyoruz.
"Günlük" öyküsünde ise yaşamının son anlarında olan bir kadının, hep aynı şeyler ve aynı yerler etrafındaki hayatını ve yıllardır süregelen alışkanlıklarını okuyoruz. Kalabalıklar içerisinde kendini yalnız hissedenlerin daha çok benimseyeceği öykülerde, bizleri bu yalnızlığa iten şartları eleştiri mahiyetinde de ele alan öykülerde, hâkim olan hüzünlü anlatım okuru etkilemeyi başarıyor. Yazarın ikinci öykü kitabı olan Günleri Büyütürken, yalnız ve alışkanlıklarına bağlı insanların yaşamlarının ağır çekim halini izlediğimiz öyküleri gözler önüne seriyor. "Nasıl derler, çiğneyip geçiyor yıllar ve insan eninde sonunda her şeye alışıyor, ölüme bile... Zaten öyle değil midir, yoktuk, bir daha yok olmamak için var olduk."
(Uygar Atasoy)
- (Betül Yavuz)
Suyun Şarkısı, Notabene Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Post Öykü'de yayımlanmış olan "Pişdar" öyküsünün de içinde yer aldığı bu ilk eser, okuyucuya yeni bir duygu kapısı açıyor. Ustaca harmanlanan karakterleriyle, toplumun her kesiminden farklı insanlara ev sahipliği yapıyor. Emniyetle işbirliği yapan bir fotoğrafçıdan altmış beş yaşındaki eski bir balerine kadar, kalbi hep bir yara ile kanayan kişilerin hikâyelerine konuk oluyoruz. Özellikle esere ismini veren "Suyun Şarkısı" öyküsünde, Zerrin'le birlikte geçmiş ve geleceğin arasındaki ipin ustaca tutulmasına ve zamanın insanlar üzerindeki etkisine hayret ediyoruz. Bir diğer öyküsünde, "Nehirde boğulmamak için yüzmek değil, beraber akmak gerekmiş." diyerek bize acıların ancak akışla ahenge girdiğini anlatıyor. Bu bağlamda suyun akışına eşlik etmek isterseniz adres açık, buyurun nehrin kenarına.
(Ayşenur Önler)