Acaibü’l Mahlukat Atölyesi

HABER MASASI
Abone Ol

Post Öykü’nün her sayısında, bir masal yaratığının tanıtıcı metnini yayımlayacağız; bu karakterin öyküsünü yazmanızı istiyoruz sizden. Bir sonraki sayımızda yayımlanmak üzere…Anlayacağınız;“Mahlukat esatirden, öyküler sizden!”

  • Ocağın etrafında toplaşıp ninesinin sesinden masallar dinleyenler dünyadaki günlerini sürdüler. Bizse az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bu günlere eriştik. Öykü durur mu o da gitti, pek badireler atlattı, pek vadiler aştı. Arada bir çığır açıldığı olduysa da, masalların o eskimeyen sesi dönüşerek öykülerde kendine yer edinmeyi daima başardı. Epiğin güçlü kökleri süzüle süzüle ince ve zarif yapraklara dönüştüler. Mitler ve masallardaki kahramanlar don değiştirip üzerlerine zamanımızın kıyafetlerini geçirdiler. Kahramanlar değişir de yaratıklar durur mu? Devler, umacılar, ejderhalar, alageyikler, peri kızları, gulyabaniler tebdil-i kıyafet eylediler.
  • Dememiz o ki, ölen hayvan imiş, arketipler ölesi değil!
  • Elbette oturup masalları yeniden yazacak değiliz. Yine de, masal yaratıklarını kullanarak bugün nasıl öyküler yazılır onu merak ediyoruz ve bu fikir bizi çok heyecanlandırıyor.
  • Post Öykü’nün her sayısında, bir masal yaratığının tanıtıcı metnini yayımlayacağız; bu karakterin öyküsünü yazmanızı istiyoruz sizden. Bir sonraki sayımızda yayımlanmak üzere…
  • Anlayacağınız;
  • “Mahlukat esatirden, öyküler sizden!”

Al Karısı

Bu mahlukun öyküsünü yazın!

Kimine allar giyinmiş sırma saçlı bir dilber-i rana olarak görünür kimine bir dudağı yerde bir dudağı gökte, dağınık saçlı bet suratlı bir kadın suretinde. Al karısı nam cin peri taifesinden esatirden bir mahluk, don değiştirir durur. Henüz doğum yapmış lohusa kadınların ciğerleriyle beslenir beslenmesine ama nerde bulacak ciğeri. Söyleyelim o halde, lohusanın lokmasındaki kıl olur içine giriverir; rüyasındaki keçi olur, kadını kaçırıverir. Eski bir arkadaş suretinde camları, pencereleri, kapıları tıklatıverir. Lohusa kadın kanar da açarsa kapıyı vah ki ne vah! Kadıncağız ciğerinden hastalanıp oracıkta ölüverir.

Yok mudur çaresi, vardır elbet. Al karısı bir erkekten, bir de demirden korkar. O yüzden lohusalar kırk gün yalnız bırakılmaz, yanlarında hep bir erkek hay hu’larla bekleşir. Evin erkeği yoksa ne gam, lohusanın odasına erkek giysileri konur ki al karısı yaklaşamasın. Bir de kadının yanıbaşına demirden bir iğne bir de al yazma kondu mu, o vakit al karısının ocağına ateşler düşer.

Yine de, huyudur, ciğerin kokusuna tadına dayanamaz lohusanın hanesine gelmeye cesaret eder de evdeki bir erkek al karısının yakasına bir iğne taktı mı, değmeyin ev halkının keyfine. İğneyi çıkaramayan al karısı evin hizmetlisi olur. Eli de bereketlidir ha, yaptığı yemeğin lezzetine benim diyen aşçı erişemez. Siler süpürür, evi pir-ü pak eyler. Eyler eylemesine amma, evin çocuklarını her fırsatta iğneyi çıkarmaları için ikna etmeye uğraşmaktan da geri durmaz. Olur ha kandırıverir ya da evin erkeği insafa gelir de iğneyi çıkarırsa, kendi taifesinin yanına döner. Kendini en yakındaki suya atar, eğer hiçbir şey olmazsa ne ala, sağ salim geri dönmüştür ama eğer suyu kan bürürse, al karısının arkasından vaveyla koparmanın vaktidir.

Demirciler demir dövsün, lohusalar allar kuşansın, muharrirler kaleme sarılsın. Görelim bakalım al karısı hangi dona girmiş bu vakit.

  • Al Karısı karakterini kullanarak yazdığınız öyküleri 1 Şubat’a kadar postoyku@gmail.com’a gönderebilirsiniz.

Ala Geyik

Bu mahlukun öyküsünü yazın!

İşit imdi bir acaib mucizat.

Geyiğe merkeb-i evliya der eskiler. Ol erenler cümle hayvanata hükmedebildiği gibi geyiğe de pek teveccüh eder. Abdal Musa Sultan, bir pamuk içine kor halinde bir ateş parçasını müridlerinden biriyle Geyikli Baba’ya gönderir. Geyikli Baba da ona bir bakraç içinde geyik sütü gönderir. Bakmayın erenler, zordur geyiğin sütünü sağmak. Ah ceylanım, ah maralım, ah ağu gözlüm, hem avdır geyik hem avcı. Cihana sultan olsa da Yavuz,“Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek” demez de ne der?

İncedir, zarifdir vücudu, bir görünür bir kaybolur, avcıyı peşinde dermansız bırakır. Gönlüne geyik düşen avcı iflah olmaz, dağlarda bayırlarda dolanır durur, ne gecesi kalır ne gündüzü. Gönlüne geyik düşen iflah olmaz da geyiği avlayan gafil iflah olur mu sandın? “Aman avcı vurma beni / Ben bu dağın maralıyım” dedikte o ağu gözlü, bak, işit bu sözü: Alâiyeli Gaybî nam bir er kişinin de gönlüğe geyik avı düşer. Ormanları aşıp çıkar dağlara. Gide gide bir geyiğe rast gelir ki nasıl bir rast gelmek. Göz göze geldiklerinde çıkarır terkisinden okunu, yayını gerip nişan alır. Ah! Gaybî, yaralı ceylanın peşinde pervane. Yaraladığı maralın bir haneye girdiğini görünce, durmaz girer peşinden girmesine de, içeride karşısına Abdal Musa çıkar. Gaybî, der, isterim geyiğimi. Abdal Musa koltuğunun altından vücuduna saplanmış oku çıkarınca Gaybî şaşar bu işe, diz kırar, ikrar verir.

Be yârenler bu ne haldir? Erenler don değiştirir, av iken avcı olur da saliki peşinde koşturur.

Kalemdir, halka gizli sözü aşikar eyler. Kalem sahipleri, söz ormanında nice ceylanlar eyleşip durur. Ama dikkat edin, geyik izinde biriken suyu içen geyiğe dönüşür derler.

  • Ala Geyik karakterini kullanarak yazdığınız öyküleri 1 Şubat’a kadar postoyku@gmail.com’a gönderebilirsiniz.