5E1K Sadaket
Ah bu çocuk benimle hâlâ dalga geçtiğini sanıyor Mizi. Hafta sonu çekim yapacağı bir yerde kıyafet konusunda kararsız kalmış onu danışmak için gelmiş. Ayrıca benden ona yardım etmemi istiyor? Neden mi? Ona hafta sonu fotoğraf ve video çekimlerinde yardım edeyim diye.
15.01.2010 - Perşembe
11:50
Sadaket Sapsız. Bir yıldan belki uzun bir süredir devam eden bir oyunu (hayali) arkadaşı Mizi’ye yazmaktadır. “Bir yılın rövanşını almak üzereyim. Mizi bu sana son mektubum olabilir. Çok üzüleceğim onları kaybettiğime ama bana yaptıklarını yanlarına bırakamazdım. Ben peçete miyim tek kullanımlık olayım?” Zıırrr. “Efendim.” “Sadaket Hanım İsmail Bey geldiler. Odanıza geçsinler mi?” “Tabi.” “Mizi fotocum geldi onla görüştükten sonra yazmaya devam edeceğim” diyerek Sadaket mektup yazdığı parşömen kağıdını çekmecesine kaldırdı.
12:45
“Ah bu çocuk benimle hâlâ dalga geçtiğini sanıyor Mizi. Hafta sonu çekim yapacağı bir yerde kıyafet konusunda kararsız kalmış onu danışmak için gelmiş. Ayrıca benden ona yardım etmemi istiyor? Neden mi? Ona hafta sonu fotoğraf ve video çekimlerinde yardım edeyim diye. Bu hafta sonu olan çekim çok önemliymiş. Yardım edemez miymişim daha önce yaptığım gibi? Balık oltaya bir kez gelir dedim. Beni kendisi için yedeğe almaya kalktığın kızı götürsene dedim. Pek bozuldu. Hasta doktor ilişkisi dışına artık çıkmayalım diye ilk sen demiştin haddimizi bilelim dedim. Tekrar girişi olmayan kapıdan gönderdim.” Zıırrr. “Efendim.”Sadaket Hanım Özer Bey geldiler.” “Hemen gönder Esra.” “Mizi, hacı gelmiş. Gitsin yazmaya devam edeceğim,” diye kaldırdı bu sefer yazmakta olduğu kağıdı Sadaket.
13:40
“Ah Mizi! Hacı diye diye bir hal oldu gene. Hacı bacı diye diye bana yaklaşmış sonra üç gün dört gece hayatıma dalmıştı. Hacıyı bırakıp canımcım yapmıştı. İşi bitince bana bay bay hacı yapmıştı. Ama hastam olmaktan caymamıştı. Cayamazdı bana danışmadan yapamazdı. Elindeki projesinde karar vermesi gereken noktaları bana danışmadan adım atmazdı. Onu oyunuma katabileyim diye ben de gelmesine hayır demedim. Bu sefer beni pazar günü kendisinin siyasi danışman olduğu projenin galasına davet etti. Hem de partneri olarak. Tabi ki hayır dedim. Bu günden tezi yok artık hastam değilsin dedim. Zaten ondan pek haz etmemiştim. Ama bir umut işte, hayatımı renklendirir diye de vazgeçmemiştim.” Zıırrr. “Evet Esra.” “Sadaket Hanım Can Bey ge...” “Hiç bekletme hemen gönder Esra.”
15:05
“Ah en çok bu adamı özleyeceğim Mizi. Güçlü kuvvetli elleri beni en etkileyen yerleriydi. Hele işaret parmağına taktığı turkuaz yüzüğü beni bitirirdi. Yine çok kibar ve artistik bir şekilde geldi. Bana her şey için teşekkür edip artık gelemeyeceğini söyledi. Hafta sonu davetli olduğu bir kokteylden sonra yurt dışında yaşamaya başlayacakmış. Öyle ciddi ve sertti ki el ele yürüdüğümüz günlerin romantikliğinden eser yoktu. En çok ondan ayrıldığıma ve onun gözlerine bakamayacağıma üzüldüm. Görev aldığı ve sıkıştığı noktalarda bana danıştığı projesi nihayet sonlanmış. Onun için bir kokteyl hazırlanmış. Kokteylde bir konuşma yapacakmış. Proje boyunca akıl arkadaşlığı yaptın bana eşlik eder misin dedi. Yok canım işin gücün varken benimle ilgilenemeyeceğini söylemiştin. Ben aynı elbiseyi ikinci kez giymem. Seninle arkadaş olarak bile bir yere teşrif etmem dedim gönderdim. Ama nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm onun gibi bir beyefendiyle öyle konuştuğuma. Ama hak etmişti. Kendisi bana o korkunç günü ve üzücü konuşmayı yaşatmanın hesabını vermeliydi.” Zıırrr. “Ali mi geldi Esra?” “Evet Sadaket Hanım.” “Beş dakika beklesin.” “Tamam Efendim.” “Ali Be…”
16:20
“Ah Ali ismine yakışır bir olaydın ortamlara değil. Masadan ben Esma’ya gideceğim diyerek kalktığın gün ne oynak bir insan olduğunu daha iyi anlamıştım. Oysaki bana sormadan adım atamazdın. Kalbime ilk kez biri için soru sormuştum. Ama sen yok oldun. Hayır, her şeyi bana anlatır benden çözüm bulmamı istersin nasıl oldu da buna karar verdin onu anlamadım. Başka biri varken kalbinde, o kalple başka birine yola çıkma demiştim. Oysa ben senin yanına yaklaşmamıştım. Senin mekanına bir çay bir salep içmeye gelmiştim. Sonra bir baktım ki senin koluna girmiş, bir üç beş ay dolu olduğunu bilmediğim kalbine yerleştiğimi hissetmiştim. Çünkü bana öyle hissettirmiştin. Nerden bilecektim benimle, kalbinde olan asıl kişinin acısını dindirmeye çalışacağını. Onunla barışınca beni bırakacağını. Sanki ona yazıyormuşum gibi Mizi. Neyse Pazar günü mekanında olacak büyük bir toplantıya beni davet etmek için gelmiş. Hayır dedim biz senle öyle yokuşlar tırmanmayı bırakalı çok oluyor dedim ve ona da son postayı koydum.” Zıırrr. “Efendim Esra?” “Erdem Bey arıyorlar bağlayayım mı?” “Arıyor mu? Gelmesi lazımdı ama neyse. Bağla Esra.” Dıtt. “Alo. Efendim Erdem’c…”
Birkaç yıldır hayatında olan bu kişiler ile vaktinin çoğunu geçirmişti Sadaket. İsmail, Özer, Can, Ali ve Erdem. Hepsi onun hastasıydı. Hepsi de aynı hastalığa sahipti. Karar verememe hastalığı ve hepsi de Sadaket’i bulmuşlardı. Hepsi Sadaket’in canını yakmış, ona oyun oynamıştı. Hepsi kızı, onu sevdiklerine bir şekilde inandırmıştı. Sadaket sevgiyi görünce bu adamların karar veremediğini unutmuştu. Hiçbirinin kendisini bırakıp gideceğini düşünmemişti. Ama adamlar kararsız bir kere. Gittiler ama her zaman geri gelmeyi de denediler.
Sadaket çok sıkılmıştı bu durumdan, hepsinden kökünden kurtulmaya karar verdi. Hepsini aynı havuza topladı, aynı oltaya taktı ve onlara kendince muhteşem bir oyun hazırladı. Üzülüyordu da şimdi. Birinin pala bıyığına, birinin bıyık altından gülmesine, birinin eğilerek selam verip elini öpmesine kanacak olmuş, olmuş değil olmuştu. Ama yaptıkları yanlarına kâr kalamazdı. Canı yanmasa böyle bir oyun oynamazdı beylere. Zaten bir iki aya yeni bir ortamda bulurdu kendini. Ah Erdem! İyi ki sen de hastam olmuşsun ve iyi ki yeni çalışmanda alacağın kararları netleştirmek için bana danışmışsın şekerim, diye geçirdi içinden Erdem’le olan telefon konuşmasını bitirdiğinde.
Sadaket ofisinden çıkıp eve giderken, ses kaydı yapacak bir cihaz almak için elektrik eşyası satan bir mağazaya gitti. Pazar günü Erdem’in daveti için Butik Mor’a gidip kıpkırmızı şık bir elbise, siyah fötr şapka, çanta ve tabanı kıpkırmızı olan siyah ince topuklu bir ayakkabı aldı. Artık hazırdı.
18.01.2010-Pazar
18:00 ve sonrası.
Erdem evin kapı zilini çalmış, iki dirhem bir çekirdek olan Sadaket’i görünce eğilerek selam vermiş, bayanın mis gibi sabun kokan beyaz elini öpmüştü. Arabaya bindiler. Erdem arabasının torpido gözünü açtı. “Oowww! Monte Cristo Edmundo çok etkileyici Erdem.” “Gece bitince bir kutlama yapmak gerekir diye düşündüm aramızda ve en sevdiğinden olmalıydı. At çantana geceye yakışır bir kapanış yaparız,” dedi ve Sadaket’e göz kırparak arabayı çalıştırdı. Belgesel filmin galasının yapılacağı mekana geldiler. Sadaket giysisinin içine ses kayıt cihazı ve mikrofonu bir terzi işçiliğiyle işlemiş, yerleştirmişti. Erdem onu almaya geldiğinde sesini kaydetmeye başlamıştı.
“Sevgili Mizi sana ses kaydından sesleniyorum bu sefer. Şu an Erdem’le salona girdik. Tüm fotoğraf makinelerinin karşısına geçip gülümseyerek poz verdik. Bundan sonra Mizi ses kayıt cihazı devrede. Ben eğlencenin tadını çıkaracağım.”Erdem kameraman arkadaşlara seslendi. Belgesel filmin siyasi danışmanı Özer Bey ve tarih danışmanı Can Bey ile kısa olmak şartıyla özel bir röportaj verebileceklerini söyledi. Kameramanlar arasında olan İsmail şaşkınlık içinde Sadaket’e takılıp kalmıştı. Erdem’in yanında boy gösteren Sadaket gülümseyerek Erdem’e bakıyordu. Erdem’in sağ yanına aldığı Can ve Özer’i kendisi ile tanıştırmasına müsaade etti.
Tabi Can ve Özer’de birbirlerinden habersiz İsmail’in yaşadığı şaşkınlığı yaşıyordu. Menajeri ile mekanın sahibine röportaj için bir yer olup olmadığını sorduran Erdem’in yanına mekanın sahibi Ali geldi ve bir şok da o yaşadı. Sadaket Erdem’e içten içe teşekkür ediyordu. İyi ki kendisine danışmadan karar verememişti. Yoksa kendisi ile oyun oynamaya kalkan bu zavallıları bir araya nasıl getirebilirdi ki. Etrafındaki erkeklerden dördü ona şaşkınlıkla, biri sevgi ile bakıyordu. Özel röportaja alınan kameramanlardan biri İsmail’di. Ali önde mini röportajın yapılacağı yer için yol gösterirken, Erdem ve Sadaket onun arkasında, onların arkasında da içlerini kurt kemiren Can ve Özer, en arkada da kameramanların arasında olan İsmail vardı.
Röportaj mahalline geldiklerinde Ali kapıyı açtı ve herkesi içeri buyur etti. Erdem Sadaket’i de içeri gelmeye kapı önünde ikna etmek için uğraşırken diğerleri de yandan ikiliyi izleyerek odaya girmeye başladı. Can, Özer ve İsmail ardı ardına içeri doğru yönelirken Sadaket “Ah Erdem’cim gecikme olur mu?” diyerek adamın yanağına dudağındaki kırmızı ruju bulaştırarak diğerlerinin sesinin duyabileceği bir öpücük bıraktı. İsmail, Can ve Özer birbirlerinden habersiz olarak bu ses ile irkildiler ve bir an duraksadıktan sonra hızlıca içeri geçtiler. Erkekler odanın kapısını kapayınca Sadaket misafirlerin karşılandığı, ikramın verildiği salona doğru yöneldi. Büyük bir kadeh kırmızı şarap aldı. Çıkışa doğru yöneldi. Monte Cristo Edmundo paketinden bir tane puro çıkardı, kokladı ve fötr şapkasının altında gülümseyerek puroyu yaktı.
Toplantıda olan Erdem’in telefonunun mesaj sesi konuşmayı bir an durdurdu. “Çıkış kapısında seni bir sürpriz bekliyor.” Mesajı okuduktan sonra gülümsedi Erdem ve toplantı biter bitmez konukları izleme salonuna geçirip kendisi sürprizi görmek için çıkışa yöneldi. Kapıya yaklaştı ama Sadaket yoktu. Etrafında bir iki arandı. Merdiven basamaklarına doğru gitti. Ayağı bir şeye çarptı. Sonrasında pantolonunun sağ paçasından ayakkabısının içine sızan ve parmaklarına kadar ulaşan bir ıslaklık hissetti. Önüne eğildi. Devrilen bir kadeh ve kadehin içinden çarpma sonucu dökülmüş şarap ve akan şarabın izlediği yolun ortasında daha fazla gidemeyen bir puro izmariti. Devrilen kadehin yanında da paramparça edilmiş purolar.