Yayıncıların bir başka sınavı

DOĞUKAN İŞLER
Abone Ol

Tüm bu “romantik İslamcı” gençler ve kitaplar meselesinde temel sorunumuz ne peki? Geleneksel din hayatımızın kopup gidişi mi? İnsanların ün peşinde koşmaları mı? Yayıncıların para hırsı mı?

Yayıncıların keşfi

Wattpad öykülerinin yanında bu “romantik İslamcı” kalemlerin ürettiği metinler, muhafazakâr yayıncılar için ümmetin gençlerine birer hizmet olarak görülüyordu. Gençlerin olumsuz etkilenecekleri şeyleri okumasından daha iyiydi bu tip kitapları okumaları. Ticari kaygının yanı sıra böyle bir duruşları da vardı elbette yayıncıların.

Her ne kadar göz ardı edilirse edilsin, insanlara birer kültür hizmeti sunan tüm yayınevleri en başta birer ticari şirkettirler. Asli amaçları kitap basmak, elbette bu bastıkları kitapları da satmaktır. Daha da önemlisi, satacak kitaplar üretmektir.

Fenomen yazarlar ile ürettikleri metinler de bu hususta iyi bir malzeme olarak, özellikle de muhafazakâr yayıncıların oldukça dikkatini çekmeyi başarmıştı. Hâlihazırda birçok takipçisi olan “romantik İslamcı” isimlerin sosyal medya gücünden faydalanarak, hazır bir okur/müşteri kitlesi olacağı varsayımıyla birçok yayınevi, rakiplerini atlatma çabasıyla biraz da aceleyle, bu işe atıldı.

Diğer yandan da erotik denebilecek kapak ve içeriklerle sunulan çeviri gençlik romanları, sansürsüz bir ortamda yayımlanan ve binlerce okunan Wattpad öykülerinin yanında bu “romantik İslamcı” kalemlerin ürettiği metinler, muhafazakâr yayıncılar için ümmetin gençlerine birer hizmet olarak görülüyordu. Gençlerin olumsuz etkilenecekleri şeyleri okumasından daha iyiydi bu tip kitapları okumaları. Ticari kaygının yanı sıra böyle bir duruşları da vardı elbette yayıncıların.

Sonrasında iş, başka bir boyut almaya başladı. “Romantik İslamcı” edebiyat yapan gençler, bir adım daha ileriye giderek, yine çağın getirdiği bir dinî tebliğ metodu geliştirmeye başladılar.

Gençlerin imanını kurtarmak gibi naif ve aslında yine “romantik” ve hatta “devrimci” bir yol izlemeye, sosyal medyada daha geniş çaplı oluşumlar kurmaya başladılar. Pergelin bir ucunu azıcık da olsa edebiyata yaslamak modası artık geçmiş, daha farklı ve misyoner bir rol biçmişti kendilerine bu gençler.

Kişisel bir deneyim

Romantik İslamcı edebiyat parçalayanlar bu sefer, “Aşk bizim için beş vakittir!” diyen romantik tebliğcilere dönüşmeye ve daha da ön plana çıkmaya başladılar.

Birçok farklı metotla başladıkları bu yolculukta, bir yayıncı olarak benim de dikkatimi sosyal medya üzerinden kendi meşreplerince tebliğ ve modern yaşam eleştirisi yapan ve bunu da romantizmden çok mizahla yapan bir grup çekmişti. Endişeli Müslüman/modern gençlerin akıllarındaki soru işaretlerine kendilerince yanıtlar sunan, onlara yeni ve kendi zihin dünyalarına paralel bir İslami düşünce zemini oluşturan bu arkadaşları kitap çalışması yapmak üzere o zamanlar çalıştığım yayınevine davet ettik.

Gülümsemenin dahi sadaka hükmünde olduğunu bizlere telkin eden dinimizin, bendenizin de oldukça önemli bulduğum “Neşeli Müslümanlık” yönünü temsil ettiğini düşündüğüm bu arkadaşlarla, mizahın gücünü kullanarak gençlere kolayca ulaşmayı düşünmüştük. Böylece, İslam’ın sosyal hayattaki yerinin altını gençlerin kendilerine has üsluplarıyla çizecek, modern yaşamın getirdiği sıkıntıları ve mecburiyet gibi görünen birçok şeyin aslında nasıl da “kâğıttan kaplan” olduğunu gösterecektik. Tabii böylece, aynı zamanda çok satan ve yayıncı tabiriyle söylersek “hap kitaplar” üretecek, yüksek satışlar elde edecektik.

Fakat bu projemiz nihayete eremedi. Kitaplar, sadece düşünce aşamasında kaldı.

Sonrasında da zaten bu iş iyiden iyiye rayından çıktı ve romantik İslamcı edebiyat parçalayanlar bu sefer, “Aşk bizim için beş vakittir!” diyen romantik tebliğcilere dönüşmeye ve daha da ön plana çıkmaya başladılar. Sanırım bu ve benzeri şeylere olan toplumsal ihtiyaç, sürekli olarak başka yönlere kanalize olmaya devam ediyor ve her talep gibi kendi arzını oluşturmaya doğru ilerliyordu.

Romantik tebliğ ve acele kitaplar

Türkiye’nin politik ve sosyolojik yapısının hızla evrildiğini, fakat gidişatın iyi mi kötü mü olduğunu pek de öngöremediğimizi, en azından kültürel alanda bunun karşılığını henüz bulamadığımızı düşünüyorum.

Hz. Mevlana’nın Müslümanlar arasında dahi sıradan ve hümanist bir şair gibi algılandığı, geleneksel İslam kurumlarının birer nostaljik yapı olarak anımsandığı, cami cemaatinin ise sığ ve sıradan olarak görüldüğü bir dönemde gençler elbette “yeni” bir ses arayışındaydılar. Fakat tam da burada, yukarıda bahsettiğim, muhafazakâr yayıncıların “sakıncalı” kitaplardan gençleri koruyacaklarını varsayarak yola çıktıkları ve bu misyonla hazırladıkları kitapların rengi de değişmeye başlamıştı çoktan.

“Roman”tik tezahürler
Nihayet

“Romantik tebliğci” olarak kodlayabileceğimiz gençler, üretecekleri içeriği çoktan ikinci plana atıp çağın getirdiği pazarlama modasına çok çabuk kanmışlardı zaten. Yayıncılar da kendi meşreplerince birer “image maker” olarak bu gençleri daha bir pohpohladı. Avrupa’nın güzel kızlar ya da yakışıklı erkeklerle dolu, erotik çağrışımlı kapaklarla sunduğu ucuz romanlara karşılık olarak; yakışıklı ama sünnete uygun sakal bırakmış, kaslı ama elinde tespih olan ya da güzel ve çekici ama başörtülü vb. fotoğraflarla süslü kitap kapaklarıyla ümmetin gençlerine hizmet olsun derken yine İslam soslu, garip kitaplar üretilmeye başlandı.

Çünkü yayıncılık dünyası, zamanın ruhunu yakalamaya çalıştıkça, zamanın rüzgârına kolay yenik düşen ve sıcak paranın kolayca kazanılıp kolayca kaybedildiği bir sektör olarak aceleci davranmak zorundadır. Çoğu zaman yayıncılar, zar atar ve bekler.

Muhafazakâr yayıncıların birer alternatif olarak sundukları kişi ve kitaplar, karşısında durdukları kişilerle/kitaplarla “halef-selef” ilişkisi içinde yol almaya başlamışlardı. Bir sene öncesinde kınadıkları, popüler kültürün dayattığı, kültür erozyonu olarak görülen kitapların bir başka türlüsü, “işin bizcesi” denilerek kötü taklitler olarak üretilmeye başlanmıştı bile.

Son olarak

Tüm bu “romantik İslamcı” gençler ve kitaplar meselesinde temel sorunumuz ne peki? Geleneksel din hayatımızın kopup gidişi mi? İnsanların ün peşinde koşmaları mı? Yayıncıların para hırsı mı?

Tüm bu “romantik İslamcı” gençler ve kitaplar meselesinde temel sorunumuz ne peki? Geleneksel din hayatımızın kopup gidişi mi? İnsanların ün peşinde koşmaları mı? Yayıncıların para hırsı mı?

Yoksa modern hayatın girdabında, yine de bir şekilde dinine, kitabına, sünnetine sarılmaya çalışan gençlere ve muhafazakâr yayıncılara hüsnüzan ile mi bakmalı?

Sosyal medyada belirli bir takipçi sayısını geçip, biraz da mürekkep yalamış olan insanlar, kitapları olmasa bile, hemen ahkâm kesmeye başlamıyor mu kendi mecralarında? (Sadece dinî alanda değil, farklı ideolojik alanlarda, mesleki alanlarda da…) Olduğumuzdan farklı bir kimliğe bürünüp, yine de ne olmak istediğimizi bilmeden, garip bir sanal kişiliğe, aslında ne olmak istemiyorsak tam da ona dönüşmüyor muyuz? Yani hepimiz birer “romantik İslamcı” türevi bir başka şey(?) adayı değil miyiz?

Zamanın ruhunu yakalamaya çalışırken zamanın ruhsuz birer fotokopisi, kendini tanımaya çalışırken yanlış aynaları suratına tutanlardan mı oluyoruz yoksa?

Sanırım Şule Gürbüz’ün Zamanın Farkında öyküsünden yapacağımız şu alıntı, konumuzu -birçok açıdan- pek güzel özetliyor sanki:

Ah ‘bilgiyi çoğaltın, yayın’ sözü füsus şerhlerini, psikiyatri kitaplarını, hadis kitaplarını basıp basıp etrafa, kaldırımlara döke saça yaymak olarak anlaşılırsa, kaldırımlar da şeyhler, şeyhalar, fakihler, psikanalistlerle dolar elbet. Dinsiz kalmadı, hepsi mutasavvıf oldu, güldeste okuyan müctehid oldu, bunları lüzumsuz bulan postnişin oldu, deli kalmadı hafif nevrozlu, psikoz ipini elinde tutan sanatkâr oldu.

Olan, oldu bitti doğru yolda olana oldu…