Türkiye'den ve dünyadan kitaplar
Edebiyat ve iktisatı buluşturan yazılarına dergimiz Nihayet ve çok sayıda dergiden aşina olduğumuz Mustafa Özel, kendi ifadesiyle romanperver bir iktisatçı. Geçtiğimiz yıl, Roman Diliyle Siyaset ve Roman Diliyle İktisat kitaplarında bu yazılara toplu hâlde ulaşma imkânı bulmuştuk. Kendini tanımladığı ifadeyle isimlendirdiği bu kitabında ise Mustafa Özel, son çeyrek yüzyıldaki “roman’tik iktisat ve toplumbilim okumalarını” harmanlıyor. Özel’in çeşitli dergi ve gazetelerde 1994-2018 yılları arasında yayımlanan konuşmalarından oluşan Romanperver İktisatçı, ekonomi, siyaset, ticaret, din, medeniyet, terör, finans gibi pek çok önemli başlığın romanla nasıl birleşeceğini, iktisat biliminin rakamlarının romanlardaki kurguyla nasıl açıklanabileceğini anlatıyor. Özel, kitabının ana fikrini “modernlik üç kağıttır: kâğıtpara, gazete ve roman” diye dillendirirken “para olmasaydı kapitalizm, gazete olmasaydı ulus ve roman olmasaydı birey olmazdı” diye açıklıyor. Romancının “geleceğin tarihini” nasıl yazdığını merak ediyor ve neyi nasıl neden okuyalım diye düşünüyorsanız bu kitap tam size göre.
Mustafa Özel, Küre Yayınları
Sosyal bilimler içinde iktisatçılar ve sosyologlar her zaman iki ayrı uçta durdular. Kabaca ifade etmek gerekirse iktisatçılar, bireylerin davranışlarındaki temel motivaston kaynağının maddi çıkarlar olduğunu savunurlar. Sosyologlar ise dil, kurum, gelenek gibi toplumsal yapıların bireylerin yaşantılarını belirlediğini iddia ederler. Richard Swedberg Max Weber ve İktisat Sosyolojisi Düşüncesi kitabında bu iki disiplini bir uzlaşı alanına davet ediyor. Swedberg, ortaklaştırma çabalarının yeni olmadığını belirtirken, bunların büyük çoğunluğunun -ne yazık ki- iktisat veya sosyolojiden birini merkeze alarak diğerini onun çevresine yerleştirdiğini vurguluyor. Yazar, aslında sosyal bilimlere yeni alanlar açacak bu faydalı birlikteliğin Weber tarafından “sosyal iktisat” çalışmaları yoluyla yapıldığını söylüyor. Kitap, sosyolojinin kurucu figürlerinden Max Weber’in eserlerinin ayrıntılı bir değerledirmesi şeklinde oluşturulmuş. Weber’in görüşleri ekonomi sabit olmak üzere siyaset, hukuk ve din gibi temalar doğrultusunda incelenmiş. Özellikle Weber’in “sozialökonomik” anlayışının iktisat ve sosyoloji içindeki imkânları araştırılmış. Max Weber ve İktisat Sosyolojisi Düşüncesi, dünyayı inceleme çabasında disiplinlerarası düşünenlere.
Richard Swedberg, çev. Celal Burak Aydın, Dergâh Yayınları
Birlikte yaşadığımız olayları anımsamaya çalışırken bile karşımızdakinin nelere dikkat etmiş olduğunu görmek şaşırtır bizi. Bu yönüyle tümüyle şahsi bir alana hapsolmuş gibi gözüken hatırlama eylemini akademik araştırmaların alanı olarak düşünmek zor olsa gerek. Üzerinde fazlaca kafa yormuş olanların bu sahadan haberdar olduğu muhakkak ama yola yeni çıkacaklar için iyi bir derleme hazırlandı Koç Üniversitesi Yayınları’ndan. Bizi biz yapan parçamıza odaklanan Hayatı Hatırlamak, otobiyografik bellek kavramını araştırma yöntemleri, hatırlama ve unutma, anıların yaşam boyu dağılımı, dil ve kültür, istemsiz hatırlama, imgelem perspektifi, zamanda zihinsel yolculuk, anıları zihinde canlandırma, bağlanma ve hatırlama ilişkisi, otobiyografik bellek ve psikopatoloji, kişisel ve toplumsal bellek gibi yönlerden ele alıyor. Bir yandan eksiksiz bir kavramsal çerçeve kurmayı bir yandan da gelecekteki bellek çalışmalarına zemin hazırlamayı amaçlayan Hayatı Hatırlamak, psikoloji, psikiyatri ve nörobilim alanlarıyla ilgilenenler, özellikle de bellek üzerine çalışmalar yürütmek isteyenler için bir temel kaynak özelliği taşıyor. der.
Sami Gülgöz, Berivan Ece, Sezin Öner, Koç Üniversitesi Yayınları
Kronik Kitap’tan Haçlı Seferleri Tarihi başlığıyla yayımlanan Ernoul Kroniği, Selahaddin Eyyubi komutasındaki İslam ordularının Kudüs’ü fethetmesi ve ardından gerçekleştirilen III. Haçlı Seferi’ni konu alıyor. Özellikle fetih ve sonrasındaki gelişmelerde görgü tanıklıkları içermesi kroniğin önemli bir özelliği. Aslında kitap Selahaddin Eyyubi biyografisi olarak da okunabilir. Selahaddin Eyyubi’den kimi zaman hayranlıkla bahseden yazar, kroniğin V. faslında Eyyubi’nin gençliğinde şövalye olduğunu anlatıyor. Bu tür ilgi çekici ayrıntılar aslında Selahaddin’in o dönem Hristiyanlarda nasıl bir etki uyandırdığına ve nasıl meşrulaştırıldığına yönelik bir örnek aynı zamanda. Kudüs Kuşatması’nın anlatıldığı XVIII. fasıl kitabın merkezî noktalarından birisi. Yazar, yıllar boyunca işlenen günahlar yüzünden duaları kabul olmayan Hristiyan din adamları, şehri korumaya çalışan yöneticiler ve düşmanları nezdinde bile saygı uyandıran Müslüman komutan arasında giden sürükleyici bir fetih anlatısı kuruyor. Ahmet Deniz Altunbaş’ın eski Frasızca el yazmalarından titiz çevirisiyle Haçlı Seferleri Tarihi, Hristiyan ve Müslüman Kudüs’e dair birinci elden bir kaynak.
Ernoul Kroniği, çev. Ahmet Deniz, Kronik Kitap
Modern hayat, her yönden bizleri kuşatmaya devam ediyor. Bunalmışlık hâli herkesin üzerine kalın bir sis perdesi gibi inmiş ve bütün zihinleri kuşatmış vaziyette. Böyle bir evrede hâlimizi anlayan, derdimize derman olacak kişilere kulak vermeye çalışıyoruz. Kemal Sayar yıllardır çeşitli dergilerde yazdığı denemeleri, “bir derde deva olur” ümidiyle bir araya getirmiş. Fuzûlî’nin “Sitemin taşıyla başı sınuk bedeni şikeste Fuzûlî’yim / Bu alâmet ile bulur beni soran olsa nâm ü nişânımı” beytiyle isimlendirilen kitap vasıtasıyla sıkıntılarımıza başka bir açıdan bakıp, en azından içinden çıkılmaz olmadıklarını görmek mümkün hâle geliyor. “Dünyaya düşmekle başı yarılanlar ve kalbi kırılanlar için bu kitap. Kalbin ışığını söndürmemek için bir kılavuz. Samimiyet ve ihtimamın olduğu yerde kalp kırıklığı vardır, bize insan olduğumuzu hatırlatır. Bir şeyler daha güzel olsun diye düş kurduğumuz için dünya bizi yaralar. İnsan neden okur? Bir dizeye yahut bir cümleye tesadüf edersiniz, yalnızlığınız bir anlığına uçar gider. Çoğalır ve iyileşirsiniz. Başı Sınuklar İçin Kılavuz, birlikte iyileşme arzusuyla kaleme alınmış denemelerden oluşuyor. Her yazı, hem kendi ruhuma hem de başka yaralı ruhlara yazdığım birer mektup.”
Kemal Sayar, Kapı Yayınları
Toplumsal Hafıza: Hatırlamanın ve Unutmanın Sosyolojisi psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe, siyaset bilimi ve antropolojiyi bir araya getiren disiplerarası bakış açısıyla alanındaki boşluğu dolduruyor. Kitabın ana teması, modernleşme sürecinde özellikle modern siyasi yapıların toplumsal hafızaya müdahale biçimleri denebilir. Kitap, moderniteye bağımlı olarak hatırlama ve unutma biçimlerinin nasıl şekillendiğine odaklanıyor. Yani kitapta hafıza ve unutuş kavramlarıyla birlikte modernleşme de önemli bir yer tutuyor. Zira Karaarslan’a göre modern dünyada ulus devletler meşruiyetini inşa etmek için belirli hatırlama ve unutma pratiklerine ihtiyaç duyar. Bu müdahale bir başka deyişle iktidar seçkinlerinin, yönetmeyi arzuladığı toplumsal yapıyı inşa etme çabasıdır. Bu anlamda Türkiye de iki yüzyıllık bir modernleşme hikâyesine sahip. Ülkemizin moderniteyle olan bu ilişkisi nedeniyle kitabın son bölümü Türkiye’nin modernleşme serüvenine ve bu serüvenin hatırlama ve unutma pratikleriyle olan ilişkisine ayrılmış. Toplumsal bellek konusunu merak edenler Carel Bertram’ın kitabının hemen yanına koyup okusun.
Faruk Karaarslan, Ketebe Yayınları
Sosyoloji, doğduğu ilk andan bugüne kadar toplumsal ve tarihsel alanda tıpkı doğadaki gibi, yasaların olup olmadığı konusunu dert edinmiştir. Sosyolojide Yasa Fikri, bu tartışmalı konuya eğiliyor. Zamanla bu vaadin giderek önemini kaybettiğini ve sosyolojinin kendi vaatlerini ne kadar yerine getirdiğine dair çalışmalarda bu konunun hep geçiştirildiğini iddia eden yazar, bu açığı gidermek için, ilk derli toplu eseri yazma derdi ile yola çıktığını anlatıyor. “Sosyolojide Yasa Fikri” isminden ilk anlaşılan, normatif içerikli yasalar ile sosyoloji arasında kurulması muhtemel bir bağa çekeceğinden okuyucuyu, kitap, en başından zihinleri hazırlıyor. Yasa, literatürde iki anlamlıdır; birincisi, hukuksal normlara karşılık gelir. İkinci anlamında günlük dildeki doğa yasasıdır. Yazarın büyüteci İslam üzerine düştüğünde ise dağarcığının ve hoşgörüsünün safları sıklaşıyor. Determinizm’in töze ve öze saygıyı hedefleyen maksadını aşıp, Tanrı’dan bağımsız eşyanın varlığına doğru giden filozoflarının, hem determinist bir özde hem Tanrı’nın dizinin dibinde terbiyeye çekildiği İslam yasası, yazarın ağrıyan karnı, anlaşılmasını en çok istediği satırları gibi yansıyor.
Prof. Dr. Kadir Canatan, Ketebe Yayınları
Vedat Ozan, ilk Kokular Kitabı’nın yayınladığı 2014 yılından beri kokunun hikâyesini yazıyor. Birbirinden bağımsız şekilde okunabilecek bu kitapların, Lezzetler başlığını taşıyan bu son cildi bazen ağzı sulandıran bazen de suratı ekşiten lezzetlerin kokularını anlatıyor. Esasında bir kültür tarihi de olan bu kitap, Fransa’dan Hindistan’a farklı coğrafyalardaki icatların, kurumların, keşiflerin ve insanların anekdotlarına yer veriyor. Tarihsel olayları, zekice yakalanmış ortak noktalar üzerinde sıçramalarla ele alan bu eğlenceli üslubun, yoğun araştırmalardan faydalandığı belli. Bu araştırmalar metni bölen uzun dipnotlara değil, metnin içinde satır aralarına gizlenmiş. Öte yandan kitap, Türkiye ve dünyadan tarihî görseller, bilgi notları ve okuma parçalarıyla zengin bir içeriğe sahip. Kitap; çaydan bitter çikolataya, kahvaltılık yağdan meyve suyuna kadar günlük hayatta tükettiğimiz pek çok farklı yiyecek ve içeceğin macerasını koku merkezini kaybetmeden aktarıyor. Metin boyunca bahsi geçen lezzetlerin tarifine ve değerlendirmesine özellikle girilmeyen kitapta, bu alan için meraklı okuyucular sondaki geniş okuma listesine yönlendirilmiş. Ayrıca Ozan, yazdığı önsözde kokunun Türkçedeki bu macerasının dördüncü cildiyle sona erdiğini okuyucularına duyurmuş. Everest Yayınları’ndan Kokular Kitabı serisi bir burun destanı.
Vedat Ozan, Everest Yayınları
Bağdat’taki Osmanlı Toprak Reformu isimli çığır açıcı kitabında Keiko Kiyotaki, Osmanlı çiftçi vergileri ve toprak mülkiyeti reformlarını detaylı bir şekilde incelemektedir. Ona göre bu reformların yarattığı etkiler tarımsal ilerlemenin gerçekleşmesi için kilit unsurlardır. Modernleşme için yapılan bu reformların, Osmanlı valilerinin korumak için özel uğraş verdikleri yerel gelenekler ve oradaki etkili ailelerin örfleriyle uyumlu olduğu için bu derece etkili olduğu da bu kitapta öne sürülen tezlerdendir. Bu kitap aynı zamanda ana akım literatürdeki bazı fikirlere de karşı çıkıyor. Çünkü bazı akademisyenlere göre Osmanlıların Irak’taki egemenliği baskıcı bir rejimdi ve onlar, Osmanlı Devleti’ni bölgeyi geliştirmemekle suçluyorlardı. Ancak Kiyotaki’ye göre Osmanlı toprak reformları tarımsal üretimde ve vergi gelirlerinde artış sağlamıştır ancak bölgedeki gelenekleri görmezden gelerek yapılan aceleci reformlar da yeni tarım ve arazi sorunlarına neden olmuştur.
Keiko Kiyotaki, Ottoman Land Reform in the Province of Baghdad, Brill Publishing, 2019, 323 s.
Bu kitap, günümüzde bilim ve teknolojideki gelişmelerin hükûmet politikalarından tutun erkeklerle kadınlar arasındaki farkları nasıl algıladığımıza kadar çok çeşitli konulardaki etkilerini disiplinler arası ve çok disiplinli bakış açısı getirerek açıklıyor. On bir bölümden oluşan kitap, teknolojinin sorunlarımızı çözmeye nasıl katkı sağlayabileceğine, teknolojinin insanların yararına nasıl kullanılabileceğine dair ufuk açıcı fikirler sunuyor. Ayrıca kitapta icatların nasıl yapıldığını, yeniliklerin “gerçekte” nasıl gerçekleştiğini, bilimin diğer bilgi biçimlerinden nasıl ve ne derece farklılaştığını görebiliyoruz. Alanında uzman on altı akademisyen tarafından kaleme alınan makaleler sayesinde konuya dair geniş bir perspektiften bilgi edinmek mümkün. Kitap aynı zamanda bize pek çok soru sordurarak konu üzerinde düşünmemize de teşvik ediyor. Örneğin “ahlaksız icatlar” konusunda yasal kısıtlamalar olmalı mıdır? Bu gibi sorular üzerine düşünmek aynı zamanda geleceğimizin nasıl şekilleneceği konusunda kafa yormak anlamına geldiği için kıymetli.
ed. Todd L. Pittinsky, Science, Technology, and Society: New Perspectives and Directions, Cambridge University Press, 2019, 253 s.
Londra sokaklarında eylemcilerle yapılan kapsamlı saha araştırmasına dayanan bu kitapta Michael Kenney, terörist saldırılarda yer alan ve DAEŞ’e savaşçı gönderen bir Avrupa ağının ilk etnografik çalışmasını sunuyor. Yirmi yıldan fazla bir süredir, “Mücahitler” çok büyük bir risk alarak İngiltere’de İslami bir devlet kurmaya çalışıyorlar. Kendilerini “Mücahitler” olarak tanıtan bu grubun bazı üyeleri şiddet olaylarına karışırken bazıları da DAEŞ’e katıldılar. Kenney işte bu kitabında etnografik bir araştırma yaparak neden bu genç Britanyalıların bu gibi şiddet olaylarına karıştıklarını ve ayrıldıkları zaman da hangi saiklerle hareket ettiklerini anlamaya çalışıyor. Etnografya ve ağ analizinin yenilikçi bir karışımıyla Kenney, bu yasa dışı ağın arkasındaki yapı ve süreçleri açıklıyor.
Michael Kenney, The Islamic State in Britain: Radicalization and Resilience in an Activist Network, Cambridge University Press, 2018, 288 s.