Sansaryan han’dan emraz-ı akliyeye bir şair: Arif Damar

TAHSİN YILDIRIM
Abone Ol

Çanakkale’den İstanbul’a bir hayat Türk şiirinde toplumcu gerçekçi tarzı ve sosyal hayattaki protest duruşuyla tanınan, sol siyasetin sözcülerinden biri olarak görülen Arif Damar, 23 Temmuz 1925 tarihinde Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine bağlı Karainebeyli köyünde doğmuştur. Köyün hocası Hacı Hüsnü Efendi ve Mükerrem Hanım’ın çocuğu olan Arif 11 yaşında annesini kaybetmiştir. Eray Can Sarıçam’ın hazırladığı Arif Damar’ın Hayatı, Sanatı ve Eserleri tezine göre köy ilkokulunda başladığı ilköğreniminin son sınıfını, bir yıl bakımını üstlenen teyzesinin yanında, Çanakkale Cumhuriyet İlkokulu’nda 1937’de bitirmiştir. Ortaöğrenimine Edirne’de başlamış ve İstanbul Yenikapı Ortaokulu’nda 1941 tamamlamıştır. Ardına girdiği İstanbul Erkek Lisesi’ni ise 1943’te yarım bırakarak hayata atılmıştır.

Medar-ı maişet kaygısıyla farklı işlerde çalışan Arif Damar Ankara’da 1944-1947 yılları arasında Atatürk Orman Çiftliği’nde memur olarak görev yapmıştır. Kayseri ve Sivas’ta tamamladığı askerliğin ardından Mahmutpaşa’da seyyar satıcılık, özel şirketlerde tezgahtarlık, muhasebecilik yapmıştır. Yeryüzü dergisinin 15 Kasım 1951’de tarihli sayısında yayımlanan “Dayanılmaz“ adlı şiirinden dolayı örgüt üyesi olduğu suçlamasıyla Aralık 1951’de tutuklanmış, bir süre sonra serbest bırakılmıştır. Siyasi mücadelede her zaman aktif olduğundan bu tutukluluk onun için son olmamış, ahir ömründe farklı zamanlarda birbirine benzer gerekçelerle tutuklanmıştır. Genç yaşta “Barikat“ı adı, soyadı, unvanı, mücadelesinin simgesi olarak kullanan

Arif Damar’ı tutuklamak isteyen Komiser Ahmet Demir, tutukladığı şair A. Kadir’e onun için “O bacaksızı bir yakalarsam barikatın ne olduğunu kendisine göstereceğim.” diyerek gözdağı vermeyi ihmal etmemiştir.

Memet Fuat Yaşlı Bir Şaire Mektuplar’da “…acelesi varmış herhâlde…” diyerek onun mücadeleci tavrını şöyle nakletmiştir: “Evet, acelem vardı. Çünkü yoksulluktan geliyordum ve bu düzen değişmezse yoksulluk kalıcı olacaktı. Bu yoksulluğu yeryüzünden silmek için acelem vardı. Şüphesiz yeryüzünden yoksulluk bitmedi. Ancak, toplumsal adaletsizliğin sona ermesi adına bazen acele, bazen uzun soluklu yürüyüşler devam ediyor.” Ömrüne birçok eser sığdıran Arif Damar 20 Ekim 2010 tarihinde, kaldırıldığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kalp yetmezliği sonucu vefat etmiştir. Şair, Kadıköy Moda Camii’sinde kılınan cenaze namazının ardından Çengelköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Acelesi olan şair

Arif Damar.

Şiiriyle ve hayatıyla emperyalizme karşı duran, emek, barış, kardeşlik gibi evrensel insanî değerleri önceleyerek bunların gereklerinin şiir aracılığıyla bir bilinç oluşturmasına çalışan Arif Damar’ın ilk şiiri “Edirne’de Akşam“ 1940 yılında Yeni İnsanlık dergisinde çıkmıştır. Hulusi Geçgel’in Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı’nın 2008’deki 6-7 sayısında yayınlanan “Arif Damar’ın Sanat Anlayışına Genel Bir Bakış” başlıklı yazısına göre Arif Damar’ın şiirinde 1940-1956 yılları arasında toplumcu gerçekçi çizgi, 1956’dan sonra ise sanat kaygısı ön plandadır. Şiirleri ve yazıları Yeni İnsanlık, İnsan, Gün, Ant, Yeryüzü, Dost, Yelken, Yeditepe, Milliyet Sanat, Gösteri, Yazko, Papirüs, Varlık gibi dergilerde ve Ulus, Tanin, Demokrat gibi gazetelerde yayımlanan Arif Damar bazı dernek ve vakıflarda çeşitli görevler almış, süreli yayınların yazı kurullarında bulunmuştur. 1959 Yeditepe Şiir Ödülü, 1994 Salihli Dionysios Şiir Ödülü ve 1996 Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’nü almıştır.

Akıl hastanesine giden yolun başlangıcı:

Adnan Menderes Döneminden bir kesit.

1951 Tevkifatı Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında uzun zamanın birikmiş sorunlarını çözmek gayesiyle liberal bir iklim oluşturmuştur. Bu çerçevede ülkedeki mahkûmların yarısı affedilince bazı solcu aydınlar da çıkan af kanununun istisnai maddelerinden istifade ederek serbest kalmıştır. Demokrat Parti’nin ilk günlerinde oluşan görece özgürlük atmosferi ülkenin Kore’ye asker göndermesi kararını protesto edenlere takınılan sert tutumdan dolayı bozulmuştur. BDS Yayınları’ndan çıkan Esbab-ı Mucibeli Hüküm – 1951 Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı adlı kitaba göre o yıllarda özellikle komünist olarak adlandırılan muhalifler üzerine baskı gittikçe artmış, bu durum neredeyse bir cadı avına dönmüştür. Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı tevkifatına dönüşen ve özellikle sol kesim arasında “1951 Tevkifatı” olarak da anılan bu tutuklamalarda Şefik Hüsnü Değmer, Zeki Baştımar, Dündar Baştımar, Mihri ve Sevim Belli ile Arif Damar’ın da aralarında olduğu 187 kişi Sansaryan Han’da sorgulanmış, Harbiye Askeri Cezaevi’nde de geç de olsa hakim huzuruna çıkarılmıştır. Memurundan, işçisine kadar pek çok meslekten, sosyal sınıftan insanın yer aldığı tutuklular arasında en kalabalık grubu 29 kişi ile üniversite öğrencileri oluşturmuştur.

Sansaryan Han.

1951 Tevkifatı’nın ardından açılan dava sonunda hazırlanan “esbab-ı mucibeli hüküm”de Arif Damar’ın hiçbir suçlamayı kabul etmediği, suçları külliyen reddettiği yazılmıştır. Meşhur tevkifatla iki yıl tutuklu kalan şair daha sonra delil yetersizliğinden beraat etmiştir. Tutukluların nerdeyse tamamı uzun süre Sansaryan Han’da kaldıktan sonra serbest kalmıştır. Esbab-ı Mucibeli Hüküm – 1951 Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı kitabına giren dava tutanağında geçen şekli ile: “10 Ocak 1951 tarihinde tevkif edilip 24 Kasım 1945 tarihinde tahliyesine karar verilen Arif Damar; gizli komünist partisine girmek suçunu işlediği iddiasıyla mahkemeye sevk edilmiş, hakkında TCK.’nın 5435 sayılı kanunda değişik 141. maddesinin 3. ve 5. Fıkralarına göre ceza tayini istenilmiştir…”

Korkutan han: Sansaryan

Siyasetin farklı yönlerinde bulunan Deniz Gezmiş, Mihri Belli, Alparslan Türkeş, Aziz Nesin, Ruhi Su, Nihal Atsız gibi pek çok isim bu binada sorgulanmış, işkence görmüştür.

Erzurumlu Mıgırdiç Sansaryan adlı bir Ermeni tüccara ait olan han, Sirkeci’de Hamidiye Caddesi ve Mimar Kemalettin Sokak’ın kesiştiği noktadadır. Bir bodrum ve 5 kattan müteşekkil, iç avlulu, yığma taş bina 1935 yılından itibaren uzun süre İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılmıştır. Aralarında resmî ideoloji dışındaki siyasi kanaatleri paylaşan, siyasetin farklı yönlerinde bulunan Deniz Gezmiş, Mihri Belli, Alparslan Türkeş, Aziz Nesin, Ruhi Su, Nihal Atsız gibi pek çok isim bu binada sorgulanmış, işkence görmüştür. Aclan Sayılgan Solun 94 Yılı (1871-1965) kitabında Sansaryan Han’ı şöyle anlatmıştır: “Zemin katı ile I. Şube’nin bulunduğu üst katta ihtilattan men kasdı ile kullanılan, kapılarının üzerinde gece gündüz devamlı yanan sönük ışıklı bir lâmba ve dışarıda üzerinde numaralar yazılı, ancak bir kişilik demir karyolanın sığdığı, pislik içinde olan odalardır(!). (…) Üst kattakiler ‘U’ biçiminde bir yere sığdırılmış zemin kattaki hücrelere nispetle daha mahfuz ve temiz olan ayni büyüklükteki odalardan müteşekkil idi.

Rasih Nuri İleri’nin 1945 İlerici Gençler Birliği İGB Davası (Kırklı Yıllar: 3).

(…). Zemin kattaki hücreye, yağmur yağınca su dolardı. Demir karyolanın üstünde -ki sadece iki battaniye serili idi- otururdum, eğer polis iyi yürekli ise, süpürge ile suları temizlemeğe, hücrenin kapısını açık tutmağa çalışırdı.” Rasih Nuri İleri’nin 1945 İlerici Gençler Birliği İGB Davası (Kırklı Yıllar: 3) kitabında da bir dilekçeden naklen Sansaryan Han şöyle anlatılmıştır: “Hücreler sokak seviyesinden 2.50 metre aşağıda binanın bodrum katında, diğer hücreler ise en üst kattadır. Bodrumdaki hücrelerde tahammül edilemez rutubet ve koku vardır. Teneffüs edilen hava ıslaktır, rutubet o derecededir ki bu hücrelerde kibritlerin başları ıslanıp yumuşadığından, kibrit yakmak bile imkânsızdır. Hücreler hamam böceklerinin ve akreplerin yuvasıdır. Bu hücrelerin tavanında devamlı surette sızan lâğım künkleri vardır.” Sansaryan Han’a gelen tutukluların sayısı artınca tutuklular başka cezaevlerine aktarılmıştır.

Sansaryan Han’da aklını yitirenler

Rıfat N. Bali’nin Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü.

İşkencelerle akla gelen ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han’ın kötü şöhreti her tarafa yayıldığından adı duyulunca bile ürperti hasıl eden bir mekân olarak zihinlere kazınmıştır. Rıfat N. Bali’nin Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü Nihat Haluk Pepeyi ve Ahmet Demir kitabına göre “tabutluklar”ın mucidi tek parti devrinin önemli emniyetçisi Ahmet Demir ve uzun yıllar polis memuriyeti ile nerdeyse bir kâbus gelen “Parmaksız Hamdi”, yolu Sansaryan Han’a düşenlerin, bir şekilde burası ile ilişkili olanların anılarında olumsuz bir şekilde yer etmiştir. Özellikle toplu tevkifatların uzun sürmesi, tutuklulara işkence yapılmasından dolayı birçok insanın çıldırdığı nakledilmektedir.Taner Ay’ın Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler-II kitabında işkencelerde asâbı ve sıhhati bozulmayan kimsenin kalmadığı, işkence ve kötü muamele sebebiyle 16 kişinin çıldırdığı belirtilmiştir. Sansaryan Han’ı bir mezbahaya benzeten Aclan Sayılgan, bahsi geçen kitabında gerçekten çıldıran ve iyileşmeyen tek kişinin Ankara Ticaret Okulu öğretmenlerinden Yaşar Çöl olduğu yazar. Ayrıca Ahmet Arif damarlarını keserek intihar etmek istemiş, erken müdahale ile kurtarılıp, tedavi edilmiştir. Kemal Bekir Manav, Muzaffer Arabul, Asım Akşar gibi isimler de psikolojik sorunlarından dolayı akıl hastanelerinde tedavi görmüştür.

Arif Damar’ın akıl hastanesine gidişi

Müeyyet Boratav, İmge Yayınları’ndan çıkan Sakıncalı Doktor 20. Yüzyıldan Anılar.

Türk edebiyatına kazandırdığı önemli şiirleri ve siyasi mücadelesinden dolayı ön planda olan Arif Damar’ın akıl hastanesine gittiğine dair net bir kayıt yoktur. İçindeki bir delikten pis kokulu su akan dokuz numaralı hücrede üç ay tek başına kalan Müeyyet Boratav, İmge Yayınları’ndan çıkan Sakıncalı Doktor 20. Yüzyıldan Anılar kitabında Sansaryan Han’ı anlatırken Arif Damar’a da yer vermiştir:“ Duvarlar da kan içindeydi. Oraları da mümkün olduğu kadar kazıdım. Bir gün sonra ince bir yatak ve yorgan serdiler ve sorgular başladı. Anlaşılan buradaki misafirliğim oldukça uzayacaktı. Ben ay başındaki imtihanlarıma nasıl yetişebileceğimi hayal ederken bu kapkara hücredeki yaşamım tam üç buçuk ay sürdü. Hücrenin arka tarafındaki delikten zaman zaman pis kokulu bir su akıyordu.

Ahmet Arif.

Benden sonra bu hücrede bir ay kadar şair Ahmet Arif ve Arif Damar da kalmıştır.” Bu hücrenin arkasında bulunan fotoğrafhanede film banyoları için kullanılan zehirli suyun kanalizasyona akıtılırken açık bir şekilde hücreden geçtiğini ifade etmiştir. Bu zehirli suyun tesiri, maddi ve manevi işkence sonrasında birçok kişi tedavi için akıl hastanesine gönderilmiştir. Arif Damar da kendisi ile yapılan mülakatlarda hastaneye yatmayı doğrulasa da hangi akıl hastanesinde, hangi tarihler arasında tedavi gördüğü konusunda bilgi vermemiştir.Akli dengesinin tutukluluk sürecinde bozulduğu düşünülen Arif Damar, “Yazgımızdır“ şiirinde yaşadığı kaderini şöyle anlatmıştır:

  • “yazgımızdır: yaşanacak kaçınılmaz sabah güneşinden önce dikilir kapımıza karanlık alınıp götürülürüz sınırsız sevgimizden ötürü sınırsız sevgimizin yanı sıra yazgımızdır: yaşanacak kaçınılmaz."