Pınar Kür'ün unutulmuş bir şiiri

NECATİ TONGA
Abone Ol

Bir ailede önce iki kız kardeşin, ardından da onların kızlarının edebiyatçı olması hayli dikkat çekicidir. Bu ayki perişan evraklar serisinde sanatkâr bir ailede yetişen ve ilerleyen yıllarda Türk romanına ve öyküsüne damga vuran Pınar Kür ile onun unutulmuş bir şiiri üzerinde durmak istiyorum.

Edebiyat tarihimizde Hippolyte Taine’in “muhit-ırk-zaman” teorisini destekleyecek ve bu teoriye örnek olabilecek onlarca örnek vardır. Çok ayrıntılara inmeden ve yüzeysel bir bakışla dahi ırk bağı olan yüzlerce akraba şair ve yazar sayabiliriz. Abdülhak Hamid Tarhan ve kız kardeşi Mihrünnisa Hanım, Recaizade Mahmut Ekrem ve oğlu Ercümend Ekrem, Namık Kemal ve oğlu Ali Ekrem Bolayır, İsmail Safa ve oğlu Peyami Safa, Mahmut Yesari ve oğlu Afif Yesari, Faik Âli Ozansoy ve oğlu Munis Faik bu minvalde akla gelen ilk örneklerdir. Bu liste ve isimler uzayıp gider.

“Edebiyat, ‘tevarüs’ eden bir sanat mıdır?” sorusu edebiyat tarihimiz açısından bütünlüklü bir bakış açısıyla henüz ele alınıp değerlendirilmemiştir.

  • Şüphesiz ki edebiyatımızdaki akrabalık ilişkilerinin derinlemesine incelenmesi “etkilenme endişesi” gibi meşhur bir kavramı da meselenin içine dahil ettiğimizde bizi ilginç sonuçlarla karşılaştıracaktır.

Halide Nusret Zorlutuna.

Edebiyat tarihimizde akrabalık ilişkilerinin daha çok “baba-oğul” ilişkisi üzerinden yürümekle birlikte; “kardeş”, “amca-yeğen”, “teyze-yeğen” ve “kuzen”lik gibi bağlarla birbirlerine bağlı isimlerin de var olduğu görülür. Süleyman Nazif’in Faik Âli Ozansoy’un ağabeyi, Hüseyin Suat Yalçın’ın Hüseyin Cahit’in ağabeyi, İlhami Safa’nın Peyami Safa’nın ağabeyi, Oktay Rifat’ın Nâzım Hikmet’in kuzeni olması gibi örneklere edebiyat tarihimizde sıkça rast gelinir. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında bu meselenin dikkat çekici örneklerden biri, Halide Nusret Zorlutuna ve İsmet Kür’ün kardeşliği ve sonrasında aynı aileden Pınar Kür ile Emine Işınsu’nun yazar olarak ortaya çıkışlarıdır. Bir ailede önce iki kız kardeşin, ardından da onların kızlarının edebiyatçı olması hayli dikkat çekicidir.

Bu ayki perişan evraklar serisinde sanatkâr bir ailede yetişen ve ilerleyen yıllarda Türk romanına ve öyküsüne damga vuran Pınar Kür ile onun unutulmuş bir şiiri üzerinde durmak istiyorum. Ailesi ve içerisinde yetiştiği muhit kuşkusuz ki Pınar Kür’ün edebiyat hayatının şekillenmesinde etkili olmuştur. Pınar Kür, Mine Söğüt’le yaptığı nehir söyleşide teyzesi Halide Nusret Zorlutuna’dan hareketle aile içindeki edebiyat ilişkilerinden şu cümlelerle söz eder:

“M.S.: Hayatınızdaki bir ikinci güçlü kadın figürü de sanırım teyzeniz Halide Nusret Zorlutuna…

P.K.: Özellikle annemin ona karşı duyduğu sonsuz sevgi ve saygı açısından… Ona tapardı annem, hâlâ tapar. Teyzem Türkiye’de ilk çalışan kadınlardan biri. Birinci Dünya

Savaşı’ndan sonra, işgal yıllarında postanede işe girmiş. Sanırım Bağdat’ta özel eğitim görmüş. Sonra öğretmenlik yaptı, ama onun eğitimini almış mıydı bilmiyorum. Çok genç yaşta şair olarak da adını duyurmaya başlamış. Meşhur ‘Git Bahar’ şiirini yazdığında genç kızmış. Benim çocukluğumda bayağı ünlüydü. Annem yazar olarak biraz onun gölgesinde kalmıştı gibi gelir bana.

M.S.: Her iki edebiyatçı kız kardeşin çocukları da edebiyatçı oldu. Teyzenizin kızı Emine Işınsu da sizin gibi yazar. Ailede iki kız kardeşin ve onların kızlarının da edebiyatçı olması çok rastlanan bir örnek değil sanırım…

P. K.: Bizi küçük yaştan itibaren yazmaya özendirdiler, hep yüreklendirdiler.”1

İsmet Kür.

Aile içindeki bu özendirmenin ve yüreklendirmenin ilerleyen yıllarda Türk edebiyatına iki önemli isim kazandırdığı görülür. Pınar Kür, henüz okuma yazmayı dahi öğrenmemişken eserlerini ailesi vasıtasıyla dergilere göndermeye başlar. 1945 yılında yayın hayatına başlayan ve pek çok ünlü isme sayfalarını açan Doğan Kardeş, Pınar Kür’ün ilk şiirlerini yayınladığı dergi olur. Bu dergide çıkan “Ağaçlar” başlıklı şiir, İsmet Kür tarafından dergiye gönderilmiş ve neşredilmiştir.2

Doğan Kardeş’te çıkan şiir temrinlerinin ardından Pınar Kür, henüz ilkokul üçüncü sınıfta iken bir şiirini de Mesih Akyiğit’in çıkardığı Millî Mecmua’ya gönderir. Bu şiir, Pınar Kür’ün ilk şiirlerinden biri olmasının yanı sıra içeriği ve yukarıda söz ettiğimiz akrabalık ilişkilerinin bir meyvesi olması bakımından da ilginçtir:

Leyleklerim

-Sayın Muhip Dıranas’a-

Onlarla tanışalı tam üç yıl oldu.. Uzun gagaları ve düşünen vücutlarile gelip Komşu bacaya yerleştiler.. Akşam, tüylerinde renk değiştirdi.. Geceleri ay, gagalarından süzülürdü sanki. İlk sene çocuklar Bir yavrusunu öldürdüler.. Üzüldü, Ama küsmedi.. İkinci sene baca tutuştu.. Kül oldu Çalı çırpıdan evi.. Yumurtaları pişti.. Ama onlar ne bilsinler.. Bütün yaz yattılar üstünde.. Komşu leylekler yavrularını uçurdular.. Onlar karı-koca Geceleri uzun gagalarını Kaldırarak göklere Allah’a yalvardılar.. Ama Allah ne yapsın.. Pişen yumurtalardan civciv çıkar mı hiç? Yine küsmediler, İyi kalpli leylekler.. Bu sene Bacanın saçını kaldırmış sinemacılar Geldi.. Döndü dolaştı Bin bir iyi ve kötü hâtıralarla Hafızasında yaşıyan yuvanın etrafında.. Bütün ev dertli olduk.. Sonra Bir şair amca İltimas etti onlara: Bacaya iyi bir saç yerleştirildi.. Ama çok gürültü etti işçiler.. Korktu leyleklerim, Uçup gittiler.. Şimdi gözlerim yaşlı, Bekliyorum Dönecekleri günü.. Allah’a kalkan başlarını... Dualar mırıldanan Sarı gagalarını.

Pınar Kür, 1 Nisan 1952.3

Pınar Kür'ün ilk okul yıllarından bir fotoğraf.

Pınar Kür, bu şiiri kaleme aldığında henüz dokuz yaşında bir ilk okul öğrencisidir. O dönemde ailesiyle birlikte Çocuk Esirgeme Kurumu Lojmanları’nda oturan Kür, Mine Söğüt’le yaptığı nehir söyleşide bu şiirin içeriği hakkında şu önemli bilgileri verir:

“Çocuk Esirgeme Kurumu’nun lojmanlarında oturuyoruz. O lojmanlar o sırada Ankara’da ender bulunan kaloriferli evlerden. (…) Önümüzde gene Çocuk Esirgeme Kurumu’na ait olan ama Denizciler Caddesi’ne bakan bir bina vardı ki, sinemanın terasından oraya bir demir merdivenle inilirdi.

Onun büyük bir bacası vardı, üstüne leylekler yuva yapardı, bizler onları izlerdik nasıl bebelerine uçmayı öğretiyorlar filan…

Pınar Kür'ün lise yıllarından bir fotoğraf.

Işılar katranla ilk leylek heykeli yapmıştı; ben de ileride ‘Leylekler’ diye bir şiir yazmıştım. (…) Leylekler yıllarca geldiler gittiler o bacaya, derken nedendir bilinmez, bir gün o bacayı yakmışlar. Hayvanların yumurtaları pişti. Leylekler gelip gidiyorlar, yavrular bir türlü yumurtadan çıkmıyor. Ondan sonra bir daha gelmedi leylekler. İşte bunun üzerine ben bir şiir yazmıştım.”4

Millî Mecmua’da Pınar Kür ve şiiri, okurlara şu cümlelerle takdim edilir: “Bugüne kadar bu sütunda şiirlerini yayınladığımız gençlerin en küçüğü olması dolayısiyle Pınar’ı tebriki bir borç bildik. Bu yavru, 1941 Nisan’ında Bursa’da doğmuştur.5 Babası, B.M.M. Kütüphanesinde memur Behram Kür’dür. Annesi de en lirik kadın şairlerimizden Halide Nusret Zorlutuna’nun kız kardeşi muharrir ve öğretmen İsmet Kür’dür. Yavrunun, 6 yaşında, okuma yazma bilmeden şiir söylediğini ve bu yıl da pek iyi dereceyle ilkokuldan diploma aldığını öğreniyoruz. Pınar’ın istidadı biraz da ırsî olsa gerektir. Millî Eğitim Bakanlığı, bu gibi zeki ve ince ruhlu yavruların yetiştirilmeleri hususunda, himaye kanatlarını açacak olursa millî kültürümüz bakımından çok hayırlı ve yurdumuz için de çok faydalı işler görmüş olacaktır kanaatindeyiz.”

Millî Mecmua.

Serbest ölçüyle yazılan “Leylekler”, Pınar Kür’ün ilk edebî eserlerinden biridir ve onun daha çocuk yaşlardaki ilgileri ile gözlem gücünü göstermesi bakımından ilginç bir metindir. Şiirin üzerinde durulması gereken yönlerinden biri de dokuz yaşında bir çocuğun bu şiirini dönemin usta şairi Ahmet Muhip Dıranas’a ithaf etmesidir. Teyzesi Halide Nusret Zorlutuna’nın Millî Mecmua’nın şair-yazar kadrosunda yer alması dergide Pınar Kür’le ilgili verilen bilgilerin kaynağını ve küçük şairin şiirini bu dergiye nasıl yolladığını az çok ortaya koymaktadır. Anlaşılan odur ki Pınar Kür’e aile yoluyla tevarüs eden edebî zevk, zaman içinde himaye ve desteklerle yükselmeye başlamıştır.

1 Mine Söğüt, Aşkın Sonu Cinayettir: Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat, Can Yay., 2. Bas., İst., 2022, s. 32.

2 Mine Söğüt, age., s. 28.

3 Pınar Kür, “Leyleklerim”, Millî Mecmua, C. 13, S. 11, 15 Aralık 1952, s. 13.

4 Mine Söğüt, age., s. 37.

5 Hemen bütün kaynaklarda Pınar Kür’ün doğum tarihi 15 Nisan 1943 olarak kayıtlıdır. (Bkz.: Macit Balık, “Pınar Kür”, https:// teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ kur-pinar. Millî Mecmua’da kaydedilen yılda ve ilkokuldan mezun olduğu yönündeki bilgide bir yanlışlığın olduğu görülmektedir