Osmanlı tıbbının altın kuralı: Az ye
Covid -19 salgınının rüzgârı tüm dünyayı sarmış durumda.Virüs her insanda farklı bir etki gösteriyor. Hekimler bunun nedenini bağışıklık sistemine bağlıyor. Peki doğadan, doğal yaşamdan uzaklaştığımız bu çağda bağışıklığımız eski zamanlara kıyasla daha kötü durumda olabilir mi? Eski insanlar bağışıklıklarını korumak için neler yapıyordu? Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayten Altıntaş’la Osmanlı hekimlerinin bağışıklık sistemini korumak için verdikleri önerileri ve virüslere karşı korunma yollarını konuştuk.
Geleneksel tıp ve modern tıp ayrımı ne zaman ortaya çıktı?
Bugün “Geleneksel tıp” dediğimiz “kadim tıp” 1850 yıllarından sonra yerini “modern tıp” a bırakmıştı. Bu tıp uygulamaları “denenmiş ve gözlenmiş tıp” olarak kabul görmüş, temelini kimya ve istatistik bilgilere dayandırılmıştır. Çağdaş tıp en fazla 200 yıllıktır.
Geleneksel tıp ise en az 40 bin yıllıktır. Kadim tıp, bilgilerini insanlığın ilk günlerinden itibaren biriktirmiş, binlerce yıllık bilgi ve deneyimine dayanıyordu. İnsanlık tarihinin ilk günlerinden itibaren hep tıp vardı, yani hekim vardı ve tedavi ediyordu. Tedavi o dönemin inançlarına göre hekimin bilgi ve becerisine bağlı olarak yapılıyordu. Zamanla bilgiler birbirine eklendi ve diğer insanlarla paylaşıldı. En eski tıp kitapları kullandıkları bilgilerin ilahi bilgiler olduğunu ve inandıkları tanrısal güçlerden insanlara öğretildiğini yazarlar. Tüm antik medeniyetlerde yazılan kitaplarda böyle idi. Zamanla bu bilgilerin yararları görüldü ve klasik tıp bilgileri olarak devam etti.
Kadim tıp bilgilerinden faydalanmak bize nasıl yarar sağlar?
Büyük bir bilgi birikimidir ve yüzyılların tecrübesinden geçmiştir. Bu bilgilerden yararlanmamız lazım. Kadim tıpta binlerce yıllık bilgi birikimi var ve denenmiş. Bunu Osmanlı hekimleri yazdıkları tıp kitaplarının başında çok güzel anlatırlar. Genelde kitaplarını tecrübeleri artıp yaşlandıkları zamanda yazarlar.
Derler ki 'ben saçım sakalım ağarana kadar tıp bilgisiyle meşgul oldum. Bilgilerimi ve tecrübelerimi arttırdım. Bu bilgileri insanlara faydalanmaları için yazıyorum. İstediğim tek şey Allah rızasıdır.'
Bu sebepten bu çıkarsız, tarafsız bilgilere ihtiyacımız var. Bugünkü bilim son senelerde kadim tıbbı kabul etmeye başladı ve onun tecrübelerini deney laboratuvarında inceliyor. Bu sebeple binlerce faydalı bilgi oluştu ve modern tıp şu anda onları da kullanıyor. Modern tıbbın tedavi edemediği durumlarda kadim bilgilerden yararlanılabilir.
Bir süreden bu yana koronavirüsün neden olduğu salgınla savaş halindeyiz. Eskiye oranla virüslere karşı daha korumasız halde olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Koronavirüs insanlığın tanımadığı bir hastalık yaratıyor. O yüzden büyük bir salgın ortaya çıktı. İnsan bedeninin savunma güçleri bu virüsle mücadelede zayıf kaldı.
Özellikle kronik hastalıkları olanlar... İnsanların bağışıklık sistemleri eskisine nazaran gerçekten daha zayıf. Bunu her durumda fark ediyoruz. Aslında bedenimizin savunma mekanizmaları müthiştir. Şu ana kadar bildiklerimizin yanında daha henüz öğrenemediğimiz büyük bir sistem bağışıklık sistemimiz. Yeter ki bu sistemin işlemesi için ona yardımcı olalım.
Modern hayat bağışıklık sistemimize nasıl etki etti?
Hepimizin çok iyi bildiği gibi modern hayat çok acımasız ve doğadan uzak. Bağışıklık sistemimizi zayıflatıyor. Bunu hepimiz biliyor ve hissediyoruz.
- Öncelikle soluduğumuz hava çok kirli. Osmanlı hekimleri buna çok önem verirlerdi. Havadaki parçacıkların (tozlar ve diğerleri) insanın sağlığını çok kötü etkilediğini de yazıyorlardı. O sebeple yaşanan yerlerin havasının rüzgârlı olmasını isterlerdi.
Özellikle kuzeyden esen rüzgârların istenmeyen parçacıkları temizlediği ve insanın sağlığı için güzel havayı getirdiğini söylerlerdi. Dağların ve yeşil yerlerin havasında yaşanmasını isterlerdi. İçilen suyun, yenilen gıdaların giyilen kıyafetlerin hepsi sağlıklı yaşamda önemli idi. Kadim dönemin hekimleri hastalıklarda ve bağışıklık sistemimizde bu etkileri çok iyi biliyorlardı.
Büyük şehirlerde yaşayan herkesin bağışıklık sistemleri artık eskisi gibi değil. Bu yüzden kronik hastalıklar çoğaldı. Kronik hastalıklar tedavi edilemiyor, bakteri ve virüslerde bu hastalar daha çok etkileniyor.
Duygularımızın bu noktada bir işlevi var mı?
Duygularımızın bağışıklık sistemimizde çok etkisi var. Kadim tıpta hekimler bu konuya çok önem veriyorlardı. Modern tıp da bunu biraz öğrendi.
Örneğin stresin birçok hastalığı tetiklediğini bugün kabul ediyorlar. Osmanlı hekimi der ki; duygular beden için o kadar önemlidir ki her türlü ilaçtan veya zehirden bile daha kısa zamanda o insanı etkiler. Korku, endişe, vesvese gibi birçok duygu insanı hem hastalığa hazırlar hem de ömrünü kısaltır. Güzel duygular neşe, sevinç ise bir o kadar bedene faydalıdır ve bu duygulara sahip insanlar yaşlanmaz, kolay kolay hastalanmazlar. Tıp kitaplarında sağlıklı yaşam kuralları içinde; korku, endişe içinde olanların serinletici nitelikte (soğuk değil soğuk nitelikteki maddeler) şerbetler içmesini tavsiye ederler. Limonata, gül şerbeti gibi... Güzel kokular koklamaları, neşeli ortamlarda bulunmaları, sevdikleriyle beraber olmaları da tavsiyeler arasındadır. Böyle insanlara “Bu da Geçer Ya Hu” sözünü hatırlatıp, hayatın anlamı üzerinde düşünmelerini isterler.
İklim, yani çevresel faktörler, bağışıklığımızı etkiler mi?
Kadim tıbba göre temiz hava ve yaşanan yerler bağışıklık sistemimizi çok etkiler. Eskiden bir topluluk yeni bir beldeye yerleşecekleri zaman mutlaka hekimlerden yardım alıp öyle yer seçerlermiş.
Bu adet dünyanın her yerinde böyle imiş. Bu nedenle daha çok dağlık yerleri tercih ederlerdi. Daha öncede söylediğim gibi rüzgârların insan bedenindeki etkisini çok iyi biliyorlardı. Özellikle kuzey ve doğudan esen rüzgârları tavsiye ederler. Doğudan esen saba rüzgârı çok makbuldü. Güneş de çok önemli idi. Evler doğuya açılır, güneşin evin her yerine girmesine dikkat ederlerdi. Temiz akar suyun içilmesini tavsiye ederlerdi. Yani kaynaktan fışkıran suyun temiz yerlerden akarak içindeki maddeleri havalandırarak akmasını önemsiyorlardı.
Osmanlı’da bir yere tayin edilen hekim altı ay oranın havası, suyu ve insanların yaşam şartlarını tanır sonra onlara hekimlik yapmaya başlarlarmış.
O günkü hekimler bugünkü şartları görselerdi nasıl yaşadığımıza hayret ederlerdi sanırım.
Osmanlı tıbbına göre bağışıklığımızı kuvvetlendirmek için neler yapmamız gerekiyor?
Osmanlı tıbbının büyük bir kısmı hastalanmamak için yapılması gereken kurallara ayrılmıştır. Bunlar bağışıklık sistemimizi arttıran kurallardır.
Bunların en başındaki altın kural “az ye” kuralıdır. İnsan yemek yedikten sonra vücudun birçok kuvvetleri o yemeğin hazmedilmesi için mideye doğru hareket ederler. Ve yemek çok yenmişse beden çok uzun bir zaman bu gıdaları hazmetmek için büyük çaba gösterir. Bu sırada bağışıklık sistemimiz yavaşlar. Fazla gıdanın insan bedenindeki birçok zararını bildikleri için salgın hastalık sırasında ilk kural budur. Hafif kolay hazmedilen yiyecekler yemek ve mümkünse en az miktarda yemek. Bağışıklık sistemimizin yavaşlamaması için çeşitli gıdaları bir öğünde yememek her öğünde bir çeşit gıda yemek de çok önemlidir. Karışık yemek, hazmı zor yiyecekler yemek, sık yemek yemek çok zararlıdır. Özellikle yemek yedikten sonra hazmetmeden üzerine bir başka şey yemek Osmanlı hekimlerinin deyişiyle “cinayettir”.
Bağışıklığımızı kuvvetlendirmemiz bugünkü tıbbın da istediği bir şeydir. Kadim hekimlere göre bunun çaresi şöyledir: az ye, hazmetmeden başka şey yeme, tek bir çeşit ye, hafif gıdalar ye.
Vücudumuzu korumak için nasıl beslenmemiz gerekiyor? Hangi besinlere ağırlık vermeli, hangilerinden kaçınmalıyız? Mesela kaç öğün yemek yememiz gerekiyor?
Beslenmede özellikle söylememiz gereken ilaç niteliğindeki otlar, kökler, değişik bitkiler gıda değildir. Onlar ilaçtır ve hasta olduğumuzda alınmalıdır. Bu sebeple bedenin bilmediği tanımadığı bitkiler, sebzeler, meyveleri yemeyelim. Bedenimiz onları tam hazmedemediğinden bağışıklığımız bozulur. Alışılan kadar öğün yenilebilir ama her öğünde çok az yemeli. Ağır gıdalar tercih edilmemelidir. Yaşa ve alışkanlığa göre yemek seçilebilir ama herkes kendine ağır gelen gıdaları ve miktarları bilmeli kendinin doktoru olmalıdır. Bedenimiz hazmetmekte zorluk çekiyorsa lütfen onu dinleyelim ve hafif yemeklerle midemize dolayısı ile bağışıklık sistemimize yardım edelim.
Kadim tıp vücut sağlığımızı kurmak, arınmamızı sağlamak için bize neler sunuyor?
Şimdi en önemli kısma geldik. Kadim tıbba ve Osmanlı tıbbına göre bağışıklık sistemimiz için en önemli nokta bağırsaklarımızın temizliğidir. Yani kabız olmamak her gün kalın barsakların hepsinin boşalmasını sağlamak. Herkesin çok iyi bildiği gibi kabızlık bedenin güçlerini çok zayıflatır. Eski hekimler buna çok önem veriyorlardı. Osmanlı hekimleri barsakların boşaltılması için hemen “müshil” vermezlerdi. Çünkü müshil bağırsakları boşalttığı gibi bedenin başka kuvvetlerini de etkilerdi. Çok sert kabızlarda lavman yapmayı tavsiye ederlerdi ve bunu o hastayı tanıyan bir hekimin yapmasını isterlerdi. Eğer kabızlık o kadar kötü değilse fitillerle bağırsağa yardımcı olmayı isterlerdi.
- Müshil kullanmadan önce mideyi bağırsakları yumuşatmak gerekiyordu. Yumuşatıcı gıdalar hafif çorbalar, ıspanak, pazı gibi hafif gıdalar ve az yiyerek bedenin kendi kendine bağırsakları boşaltmasını isterler. Eğer hala boşalmadı ise; kuru incirin, mürdüm eriğinin haşlayarak suyunu içmek, ballı sirke ile yapılan sirkencübin şerbetini içmek, gülsuyu ve damla sakızı ile yapılan şerbetten içmek gibi hafif müshilleri tercih ederlerdi.
Hepsinden iyisi kabız olmamaya gayret etmek, bedeni ve bağırsakları en az günde bir defa tamamen temizlemek bağışıklığımızı arttırır. Bunun yanında eğer kusma hissediyorsak kusmalıyız. Mideyi en iyi o temizler. Kusma duygusunu bastırmamalıyız ona yardımcı olmalıyız. Demek ki midemiz hiç istemediği şeylerle doludur. Kadim tıbba göre bedenimiz ve organlarımız akıllıdır onlar bizim için en iyisini yapmaya çalışırlar yeter ki biz onları şaşırtmayalım. Bunların yanında yeterli uyku ve hareket etmek de bağışıklığı arttıran öğelerdendir. Osmanlı hekimleri özellikle yaşlılar ve çocuklar için ata binmek, salıncakta sallanmak, at arabası ile dolaşmayı da spordan sayıyorlardı. Bütün bunların üstüne ruha yardım etmek için güzel kokular koklamayı tavsiye ederlerdi. Herkesin ve her yaşın bir farklı kokusu vardı. Bugün herkesin en sevdiği kokuyu koklayarak mutlu olması gerekir. Mümkünse sentetik kokuları koklamamalı, doğal aromatik çiçeklerden elde edilen doğal uçucu yağları seyreltip koklamalıdır. Bu bağışıklık sistemimize yardımcı olur.