Ömer Miraç Yaman: Bana kendini “sat”, parlat, beğendir, makyajla ve oradan yaptığın sunumla ben de seni seveyim noktasına geldik
Ömer Miraç Yaman, genç sosyologlar arasında öne çıkan, kıymetli bir isim. Özellikle sahada yaptığı çalışmalar, gençlerin dünyalarını yakından tanıma fırsatı verdi bize. Kendisi ile gençlerin birbirleriyle ilişki kurma biçimlerini, evliliğe bakışlarını ve “çıkma” oyunlarını konuştuk.
Bugün, kendini muhafazakâr olarak tanımlayan bazı gençlerin sosyal medya kullanımına baktığımızda aşk ile, sevgililik ile ilgili yapılan paylaşımların fazlalığı göze çarpıyor. Zaman zaman aşırı duygulu, fazla romantik oluyor bu paylaşımlar ve çoğu mahremiyet sınırlarını aşıyor gibi… Siz nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
Yaklaşık 5 yıldan beri neredeyse 300-400 bin üniversiteli genç kız ve erkekle âşık olmayı, çıkmayı, flört etmeyi konuşuyorum. Yaklaşık 70 bine yakın anket kâğıdı var elimde. Bu anketlerde, bir aşk ve sevgi dili ile karşılaşıyorum ve gençler gerçekten deli sorular soruyor.
Bu konuları, kafamda deli sorular, açık seçik konular, kız-erkek ilişkileri, konuşulmayanı konuşalım mı, azıcık çıksam, âşık olsam ne var... gibi başlıklar altında konuşuyoruz. Bu gençlerin %70-80’ini, referansı daha çok İslam olanlar, başka bir tabirle muhafazakâr gençler oluşturuyor.
Şimdi bu noktada şöyle bir eğilim göze çarpıyor: Gençler, normal hayatta söylemeyecekleri şeyleri sanal dünyada söyleyebiliyorlar. Sanal dünyada coşkuyu veriyorlar.
Niye öyle oluyor?
Hoş görün beni, gençleri bazen biraz kızdırıyorum ama dünyanın en büyük et pazarı açılmış. İsmi Instagram. Ne satılıyor orada? İnsan eti. Biz İslam’da biliyoruz ki böbrek satmak, saç satmak, tırnak satmak haram. “Yeni alınmış ayakkabıyla ayak satmak caiz mi? Yeni alınmış başörtü ile baş satmak caiz mi?” diye soruyorum ben gençlere… Instagram buna dönmüş durumda.
Peygamber(sav) hadis-i şeriflerinde, “Allah sizin yüzlerinize ve dış görüşünüze bakmaz. Sinenizde saklı tuttuğunuz kalplerinize bakar” demiştir. Biz bu hadisin tam tersine çevrilmiş bir hâli yaşıyoruz. Bana kendini “sat”, parlat, beğendir, makyajla ve oradan yaptığın sunumla ben de seni seveyim noktasına geldik. Bu aslında ters-yüz olmuş hâlimizi ifade ediyor. Böyle bir mecrada yaşanılan sevginin, aşkın da bir gerçekliği olmuyor.
Hayır, bu aşk değil, sevgi değil. Belki insanlık tarihi boyunca yüzyıllardır yaşanan en derin ve en kesif yalnızlığı yaşıyoruz.
Yalnızlık çağının zirvesindeyiz. Eskiden gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiriliyordu, bugün çorap değiştiriyormuş gibi... Bu arada, “çorap değiştirmek” gençlerin kendi tanımları.
Bu isimlendirmeyi yapan gençlerin aradıkları şey ne peki?
Anadolu’da, başka illerden gelmiş 500 kız öğrencinin kaldığı bir yurtta sordum: “Siz ne yapıyorsunuz burada?” Dedim ki, “Kızmayın ama, yüz yıl önce deseydik ki 500 kızı bir binaya toplayacaklar ve onlar 4 yıl burada yaşayacaklar. Bize ‘Neden ki’ diye sorarlardı. Anlatamazdık bu durumu!” İnsanın, gençlik çağındaki tensel ihtiyacı, dokunma ihtiyacı, duygu transferi, seni seviyorum cümlesine olan ihtiyacı çok yakıcı bir ihtiyaçtır. Ve bu ihtiyaç en yakınlarından giderilir.
İnsan bunu annesinden, babasından ya da eşinden giderir. Tabiri caizse taşların bağlanıp köpeklerin serbest bırakıldığı bir zamanda, her şeyin aşkla, aşkın tüketimi üzerinden kurgulandığı bir dönemde, 17-23 yaş bandındaki çocukları kendi ailelerinden kopartıyorsak, adına aşk denen ama aslında içsel boşluğu doldurmak için başvurulan bir pratik ortaya çıkıyor: flört etmek, çıkmak.
Nasıl bir pratik bu?
Mesela gençler tam on saat yazışıyor çıktığıyla... Diyorum ki, “Arkadaşlar, babanız annenize evden çıktıktan on dakika sonra mesaj atsa: ‘Hanım naber?’ Anneniz de ‘iyi’ yazsa. 15 dakika sonra babanız yine ‘Hanım naber, ne yapıyorsun kız?’ falan dese. Anneniz o vakit, ‘Kafayı yedi herhâlde bizim bey’ der.
Babanız beş kere daha böyle mesaj atarsa akşam geldiğinde ‘Sen beni aldatıyor musun?’ sorusuyla karşı karşıya kalır. Eşle gün içinde on kere cep telefonuyla görüşülür mü? (Elbette görüşülür de, biz toplum olarak böyle yapmıyoruz.) Ama o genç, tam on saat yazışıyor. “Arkadaşlar on saat ne yapıyorsunuz?” diyorum.
İşte bu nokta tam da onun tespiti: O genç, yaşadığı o içsel boşluğu, karşı tarafı içine “sokarak” ya da kendisi ona “girerek” çözmeye, âdeta işgal edilerek ya da işgal ederek gidermeye çalışıyor.
Buna aşk mı diyorlar?
Biz diyemeyiz tabii. Ama onlara göre bu bir aşk, hem de delicesine bir aşk… Bana göre ise delicesine bir yokluğun başka bir insanla pansuman yapılması.
Ayrılıyorlar, bakıyorsun o “büyük aşkla yıkılan genç” iki ay sonra gidip başka birine yıkılıyor. Başka birini kendi boşluğunu doldurmak adına kullanmaya başlıyor. Zemin bu şekilde sahicilikten uzak olunca, ne aşktır ne değildir belirsiz hâle gelince, çıktılar da “sakalından süzülen suyla abdest alayım”a dönüyor. Durum böyle olunca, sevgi dedikleri şey de farkına varılmadan, ben seni ne kadar kullanabilirim, sen beni ne kadar sömürebilirsin gibi bir denkleme dönüşüyor.
Acaba “sakalından süzülen suyla abdest alayım” tarzı paylaşımlarda ya da mesela Kâbe önünde diz çökerek evlenme teklif etme gibi hadiselerde, bir mahcubiyetin ifşası ya da din dilinin arkasına saklanma gibi bir durum da var mı? Yani muhafazakâr genç, “aşkını” seküler bir genç gibi aşikâr ve çıplak dile getiremiyor, dinî simgelerle perdeliyor olabilir mi?
Bu bir romantizm beklentisinin sonucu diyebiliriz. Hollywood’un verdiği “gazla” romantik olmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Bahsettiğiniz mahcubiyet hâlâ var mı, emin değilim. Mesela mahremiyetlerini korumaya çalışanlar, sınırlarını korumaya dikkat edenler de var, sözel iletişimden online iletişime kadar değişik tepkiler verenler de. Bugün WhatsApp ve Facebook’tan çıkmak diye bir şey var artık. Bu noktada bana en çok gelen sorulardan biri: “Hocam, ne var Instagram’dan takılıyoruz yani bu da mı haram?”
Siz nasıl cevaplıyorsunuz bu soruyu?
Ben arkadaşlara sanal âlemden yürütülen ilişkilerin çok daha tehlikeli olduğunu söylüyorum. Çünkü bir kız ile bir erkek yüz yüze görüşme yaptığında sınırlarını daha kolay koruyabilirler.
Sanal âlem öyle değil. Telefonda konuşurken sinirlendiğimizde kolay kolay bağırıyoruz ya, hâlbuki adam karşımızda olduğunda kilitleniyoruz. Onun gibi online olunca üçüncü görüşmeden sonra muhabbet acayip yerlere kayabiliyor, çok daha tehlikeli sınırlara geçilebiliyor.
Yüz yüze değiliz, ne var ki canım diye düşünüyorlar. Hatta lise çağlarındaki gençler arasında bunun bir terimi var, “bedeni göstermece oyunu” diyor gençler.
Nasıl yani?
Diyelim ki kızımız mütesettir, dışarıda da öyle geziyor. Fakat online sahadayken karşı taraf “Saçını merak ediyorum” dediğinde, kız saçını gösteriyor. “Kolunu merak ediyorum” denildiğinde kolunu gösteriyor. Bu muhabbet ilerliyor. Kızımız kandırılıyor ve görüntüleri kaydediliyor. Sonra bu bir istismar hikâyesine dönüşüyor. Bize lise dönemindeki gençlerden böyle vakalar geliyor. Onun için sanal âlem daha tehlikeli bir mecraya dönüşmüş durumda.
Bir de “Flört edelim ama günaha bulaşmayalım” düşüncesi var. Bununla ilgili karşılaştığınız örnek var mı?
Bir yerde kız erkek birlikte oturup kitap, meal, tefsir okuyalım, diyorlar.
- Geçen bir arkadaş bununla ilgili bana sordu: “Birlikte meal okuyacağız, hocam nereden başlayalım?” “Yusuf suresinden başlayın. Yusuf suresinin tefsirini okuyun” dedim. Anlayamadı önce, içeriğini bilmiyordu herhâlde. Şeytan çok profesyonel. Bizim gençlerimize yaklaşırken de din dilini kullanabiliyor. Burada asıl problemimiz gençlerimizin evlenememesi. Gençler evlenmek istiyorlar, belki hiç bu kadar evlilik isteği olmamıştır, ama bu kadar da ket vurulmamıştır evliliğe. Okulun bitmesi, diploma, maaş, iş, askerlik…
İnsan tarihi boyunca insan onurunu zedeleyecek boyutta engel olarak karşımıza çıkmamıştır herhâlde bunlar. İmtihanımız da bu maalesef.
Evlenemeyen gençler karşı cinsle ilişkilerinde bocalıyor gibi…
- Her hafta sadece bu konuda en az 50 tane mail alıyorum. Birkaç tane başlıktan bahsedeyim: Bunca yaşanmışlık sonrası flört ilişkimden kendimi nasıl kurtarabilirim? Kullanıldığımı ve kirlendiğimi hissediyorum, ne yapmalıyım? Okulda kız erkek mesafesini nasıl korumalıyım? Uzaktan sevdiğim beyefendiye evlilik niyetimi nasıl açmalıyım? Doğru aday mı diye karar vermekte zorlanıyorum, ne yapmalıyım? Gönle ferman geçiremiyorsak sevgi noktasında ne yapacağız? Kandırıldığının farkına varamayan arkadaşıma nasıl yardımcı olabilirim?
Bunlar size gelen mailler mi?
- Evet, mailler. Dört yıllık bir ilişkim vicdan azabımdır, ne yapmalıyım? Zina ettim, ne yapmalıyım? Nişanlıyken günaha bulaştık, ne yapmalıyım? Flört günahından döndüm ama gönlümü toparlayamıyorum, ne yapmalıyım? Evlenemiyorum, imam nikâhı kıysak olmaz mı? Biz ayrılamıyoruz, ne yapacağız? Çok sinirli ve gergin birisini seviyorum, ne yapacağım? Sevdiğim erkeğin sadece resmine baksam olmaz mı? Gönlümü harama kaptırmamak ama aynı zamanda kalbi kurutmamak nasıl olacak? Müthiş bir soru bu! Acayip metaforik bir şey. Doğru, haklı.
Bu soru çok masum. Bunlar üniversite öğrencileri mi?
Üniversite öğrencileri. Evlenmek istediğim birisi için nasıl dua edeyim? Birisini gözüne kestirmiş, edebinden yaklaşamıyor; ne yapayım da onu kendime çekeyim, diyor.
Bir yandan boşanmalar da çok fazla. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Çevremde birkaç dil bilen yüzlerce dindar kız öğrenci var. Fakat boştalar, boşluktalar. Ne yapacağız? Eğer burada anlamlı bir yönlendirme yapılmazsa bu şuna dönüyor. Bu kız evleniyor. “Ben İngilizce, Arapça biliyorum, falan okuldan mezun oldum, falan diplomaları aldım. Sonuç bu mudur yani” diyor. Elinde bir tane bebek, “Hikâye bu mudur, burada mı bitecekti” diyor. Herkes üretir, her an üretir, ölene kadar üreteceğiz. Ama bu üretim için anlamlı alan, mecra açamıyoruz.
Gençler artık derneklere, vakıflara gitmiyor. İş değişti. Özgün ve örgütlü bir mücadele lazım artık. Gençler göbek bağıyla bağlı kalmayacak. Bizim İslami camia da buna yanaşmıyor. Bu hatta girmek istemiyor. Ortaya daha kaotik bir durum çıkıyor. Bunu beş yıl sonra daha net göreceğiz. Şu anda özel bir üniversitede derslere gidiyorum. Kız öğrenciler çok çalışkan, erkeklerden 2-3 kat öndeler. Şimdi diyorum ki, “Arkadaşlar, çok iyisiniz maşallahınız var ama sizin hayatla da bir bağınız olmalı, bu kadar kopmamalısınız.”
Durum kızların lehine değişti yani.
Tabii. Ve bu çok ciddi bir sıkıntı. Daha yeni bir görüşme yaptım. Boğaziçi mezunu, çok donanımlı, iyi, dindar biri, “Hocam, bir talibim var, liseli, ne yapayım?” diye sordu. Ben ona ne diyebilirim? Her iki taraf da takva bakımından güçlü; biri ilkokul mezunu olsa da gül gibi yaşarlar da… Orada da kalben hazır değiliz.
Tek problem kızların denklerini bulamamaları mı? Kızların evlilikle ilgili hissettikleri başka sorunlar da var mı?
Kadınlar en çok güvenlik sendromu yaşıyorlar. Demin bahsettiğim maillerde gelen sorular üzerine bir kitap hazırlıyorum.
Her gittiğim yerde de soruyorum “Sizce bu kitap başlığı nasıl olur?” diye. Gülmeye başlıyorlar. Kızların en çok beklediği kitap başlığı: “100 Maddede Güvenilir Erkeği Bulma Sanatı.”
Acaba boşanmaların bu kadar fazla olmasının ya da evlenecek aday bulunamamasının giderilemeyen bir romantizm hissiyle de alakası olabilir mi?
Bir romantizm isteği var, bu muhakkak. Kendilerini aşka kodlamış gençlere ben bunu anlatıyorum. “İki tane dost parmak kaldırabilir mi?” diyorum. Diyelim Ayşe ve Fatma, parmak kaldırıyorlar. “Ayşe, sen Fatma’yı gördüğünde ‘a dostum’ diye sarıldın mı?” diye soruyorum. “Olur mu hocam, ilk başta kavga ettik, anlaşamadık” diyorlar. “Yani emek verdiniz” diyorum. Böyle sevilir mi, böyle âşık olunur mu? Parfüm reklamındaki gibi çarpışıp bir anda âşık olmak, bu tam bir Hollywood dayatması. Çünkü bizde işler biraz değişik yürüyor. Bu konuda bir arkadaşımın üzerinden örnek vereyim. Yakın bir dostum evlenmişti. Babam bir hafta sonra onu elinde büyük siyah bir poşetle eve giderken görüyor. Babam “Ne var oğlum onda?” diyor. “Ya abi, açtırma bana” diyor. Babam bakınca içinde bir buket çiçek görüyor. Bizdeki romantizm biraz böyledir.
GENÇLER İLİŞKİ KURMAK İSTİYOR VE BAZEN YANLIŞ YOLA SAPIYORLAR
Mesafe varmış gibi görünen ama mesafenin çok daha kolay aşılabildiği bir zemin internet ortamı...
Biraz içinde parodi var bunun. Evet, “Biz Müslümanca yaşayalım, Müslümanca sevelim” durumu var. “Ama evlenemiyoruz. Anneler, babalar bize izin vermiyorlar. O zaman ne yapalım da bu ilişkiyi, bu muhabbeti sürdürelim...” Burada başka bir kırılma daha var: Evlenmeden önce imam nikâhı kıyma oyunu!
Yaygın mı kendi aralarında imam nikâhı durumu?
Bunu ölçemem ama bir örnek olarak söyleyebilirim: Bana her ay üç beş tane böyle sorun geliyor. Arkadaşlar çaresizlik içinde soruyorlar.
Ben onlara bu durumu şöyle anlatıyorum: “Nikâhın imamı müezzini yoktur, nikâh tektir İslam’da. Dolayısıyla tavsiye ettiğim şey resmî nikâhınızın ve imam nikâhınızın aynı gün içerisinde, hatta mümkünse 10 dakika arayla kıyılmasıdır.” Ebeveynler eskisi gibi, “nişan alışverişinde harama bulaşmasın, mahremiyle gitsin” falan diye düşünüyorlar.
O devirler aşılalı yıllar oldu. Şuna dikkat çekeyim: Gençler tahmin edemeyeceğimiz düzeyde ileri gidiyorlar ilişkilerinde.
Toplumdaki tüm gruplar için böyle mi bu?
Ben bekâret kavramının üniversiteli gençler arasında “zihinsel” planda %50’inin üzerinde aşıldığını, önemsizleştiğini düşünüyorum bu topraklarda. Gerçekleşme durumuna dönüp baktığımızda ise %15’ten aşağı değil oran.
Bu durum tüm sosyal gruplar için geçerli; milliyetçi, dindar, sosyalist hiç fark etmiyor. Buradaki kritik nokta şu: Evlenmeden önce karşımdaki insanla çıkmalıyım, flört etmeliyim diyen kişiler tüm kategorilerde %70’i bulmuş durumda. “Çıkalım ama günaha bulaşmayalım”, “Biraz daha az çıkalım” falan diyenler var. Bu durum, aslında hayırlı bir kurum olan evliliği sorunlu bir alana çekiyor. Sizin de gözlemlediğiniz gibi bunun bir tarafı da “Evlenmeden önce ilişkimize biraz dindar bir renk katalım” olabiliyor.