Müzikte öteleri aramak
Efrén López Sanz, pek çok kültürün müziğini çeşitli enstürmanla icra eden sıradışı bir müzisyen, besteci ve ses mühendisi. Sanz’a göre, müzik 500 yıl ömrü daha olsa, durmaksızın seyahat edebileceği uçsuz bucaksız bir yaratıcılık ülkesi. Müziğin yalnızca bir meslek değil, ruhsal bir yolculuk olduğunu düşünen Sanz’la bu yolculuğunu konuştuk.
Herkesin bir hikâyesi var ve bu hikâye insanın kimliğini oluşturan yapı taşları. Efrén López’in hikâyesi nedir, nasıl bir çocukluk yaşadı?
1972’de İspanya, Valensiya’da doğdum. Müziğe sekiz yaşımda sokak bandolarında trompet çalarak başladım. Diğer insanlarla beraber çalmak, enstrümanların birbirleriyle olan uyumu herhâlde bana en büyük doyumu veren şeylerdi… İlkokuldan sonra trompetin benim enstrümanım olmadığını anladım ve bıraktım. Ardından arkadaşımın babasına ait ödünç bir gitarla, tamamen kendi kendime, yanlış yöntemlerle gitar çalmaya başladım; tüm bunlar olurken, müzik yapabilmenin kendisine âşık olmaya başlamıştım. Gitar, benim rock ve metal müzikle karşılaşmama sebep oldu. Hayatımın o dönemine dönüp baktığımda, neden rock müzikle ilgilendiğimi anlıyorum.Büyüdüğüm yer endüstriyel bir saha içindeydi, sert bir muhitti ve çevremde sanatla bağ kuran insanlar yoktu, yaşamı gri tonlarda deneyimliyorduk. Fakat içten içe, bu tür bir müziğin benim nihai varış noktam olmadığını bir şekilde biliyordum; o, yalnızca bir basamaktı.
Gayem farklı kültürleri ve müzikleri tanımaktı
Gençlik yıllarınızda yaptığınız müziğin sizin için nihai nokta olmadığını bir şekilde bildiğinizi söylediniz. Bu bir his miydi? Gitardan başlayan bu yolda, tüm bu enstrüman yelpazesini içeren bir yöne doğru nasıl döndünüz?
Çocuklar bence her şeyi hissedebiliyorlar; fakat hissettikleri şeyin ne olduğunu kendilerine açıklamak için yeterli gereçleri henüz ellerinde yok. Ben de çocuktum, fakat o müzik türünün benim nihai noktam olmadığını bir şekilde biliyordum. Evet, dostlarımla kırlarda müzik yapmak gibi bazı şeylerden zevk aldığım oluyordu; ama içinde olduğum gerçekliği daha üst bir perspektiften görebiliyordum ve şöyle hissediyordum: “Efrén, sen buraya ait değilsin.” Bu yüzden radarım her zaman açıktı, neyi aradığımı bilmesem de bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Amcam havalimanından getirdiği müşterilerle her dilde birkaç kelime konuşabilen bir taksi şoförüydü. Bildikleri onu benim kahramanım yapmıştı. Bazen onun radyosunun başına oturur, Fas’tan gelen frekansları yakalamaya çalışırdım; beni gerçekten yapmak istediğim müziğe doğru yaklaştırabilecek bir tını arardım. Bir dakikalık kayıt yapabilen bir kasetçalarım vardı, radyodan yakaladığım ve ismini hiç bilmediğim Arap veya Fas tınılı müzikleri kayda alıp dinlerdim, büyülenirdim. Kesinkes emin olduğum bir şey vardı: Müzik benim yolumdu. O yol farklı bir sürü yola da açıldı. Biraz daha büyüdüğümde yeni müzikler bestelemek istedim. Benim için yaratıcılık her zaman çok önemliydi ve bestelerimde farklı enstrümanlar olmasını istiyordum; ama gelin görün ki internet henüz bulunmamıştı, başka ülkelerden müzisyenlerle iletişim kuramıyordum ve etrafımda o enstrümanları çalan kimse yoktu. Dolayısıyla eğer bestemde ud sesinin olmasını istiyorsam bir ud bulup onu kendim çalmak zorundaydım. Gayem her zaman daha derinlere inmek, farklı kültürleri ve onların müziklerini tanımaktı.
Rollo May, “Yaratıcılık bir karşılaşmadır” diyor. Sizin için nedir yaratıcılık?
Sokaktan kimi çevirirseniz çevirin, size anlatacak ya hüzünlü ya da hoş bir hatırası vardır.
Hepimiz, kendi içimizde bir âlemi barındırıyoruz ve bence yaratıcılık, tam olarak iç alemimizde beliren duyguların bir tezahürüdür.
Hepimizin bu dünyaya söyleyecek bir sözü var ve bu, kendini bazen bir müzik bazen bir şiir, bazen de bir resim yoluyla gösterebilir. Örneğin her müzisyen aynı eski ve klasik parçayı çalar; ama her biri o parçaya kendi süslemelerini koyar, ona kendinden bir şeyler katar. Benzer şekilde, hayran olduğum müzisyenlere duyduğum derin sevginin nedeni, bence müzik tekniğini çok iyi bilmeleri değil, kendilerine has ve kişisel bir tınıya sahip olmalarıdır. Bu yüzden, atölyelerimde öğrencilerimden küçük de olsa bir beste yapmalarını isterim, onları doğaçlama yapmaya teşvik ederim; ta ki onların da bu dünyada söyleyecek bir sözleri olduğunu görebilsinler.
Müziğe verdiğimden fazlasını aldım
Yaratıcılık için disiplin bir gereklilik midir?
Bu sizin ne istediğinize bağlı aslında. Fakat ben müziğe ne kadar kendimi verdiysem, o bana çok daha fazlasını vermiştir. Sadece bir meslek olarak müzikten bahsetmiyorum; yeni insanlarla tanışmak, seyahat etmek, çok güçlü duygular deneyimlemek de benim için müziğin getirilerine dahil. Ben nasıl disiplin sahibi olacağımı müzikten öğrendim ve ne kadar disiplinli olduysam o kadar sonuç aldım. Benzer şekilde sağlıklı beslenmeyi, dostlarımı seçmeyi, kendimi daha iyi ifade etmeyi, değişken durumlara adapte olmayı hep müzikten öğrenmişimdir.
Disiplini “her hafta bir şey bestelemeliyim” gibi bir mecburiyet olarak düşünen ve bu yüzden yaratıcılığı tıkayan bir etmen gibi görenler var. Siz bundan etkileniyor musunuz? Yaratıcılık ve disiplin arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Aslında ben disiplin dediğimde, katı bir disiplinden daha ziyade içsel, öz-disiplinden bahsediyorum. Pek çok insanın da buna ihtiyaç duyduğunu müşahede ediyorum. Disiplin, bir zorunluluk silsilesiymiş gibi algılanıyor. Oysa disiplin, arzu ettiğin şey uğruna, tamamen içeriden gelerek gösterdiğin çabadır. Hocalarım Ross Daly ve Daud Khan Sadozai beni hiç zorlamamıştır; “Bak Efrén, eğer bu müziği istiyorsan, yapman gerekenler bunlar, yapıp yapmamak sana kalmış” demişlerdir. Ben de seve seve, elimden geleni yaparım, bu içimden gelir. Disiplin yaratıcılığı tıkamaz, aksine onun tam zıddı kaos ve karmaşadır ve bulunduğumuz bu çağda maalesef dışarıdan gelen sonsuz uyaranla yolunu kaybetmek çok kolay. İnsan tabiatı savaşmadan, değer verdiği şeylere ulaşma yolunda engelleri kat etmeden, zorlukları aşmadan büyüyemiyor. Hayatınızda hiç mücadele etmeniz gerekmediyse her şey sizin önünüze sunulduysa bu sizi mutsuz eder. Bu yüzden bugüne kadar karşıma çıkan bütün maddi ve ruhsal zorlukların varlığından mutluluk duyuyorum. Tüm bunlar, yaşadığımın her bir günü takdir etmemi ve müteşekkir olmamı sağlıyor.