Mehmet Nurettin Artam’dan Hüseyin Rahmi Gürpınar’a mektup

NECATİ TONGA
Abone Ol

Nurettin Artam, Hüseyin Rahmi Gürpınar’a hitaben kaleme aldığı bu mektubu, 12 Ağustos 1933 tarihinde Vakit gazetesinde neşretmiştir. Mektup, Miralay Hulusi Bey’in ölümü üzerine kaleme alınmıştır ve Nurettin Artam bu mektubuyla Şıpsevdi muharririne taziyelerini bildirmektedir. Bilindiği üzere Miralay Hulûsi Bey, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın en yakın arkadaşıdır ve uzunca yıllar Heybeliada’daki köşkünde Hüseyin Rahmi ile birlikte yaşamıştır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar.

Edebiyatın pek çok türünde eserler veren ve matbuat hayatımızın önemli figürlerinden biri olan Nurettin Artam (1901-1958); edebiyat tarihimizin üzerinde çok az durduğu şahsiyetlerdendir. Münevver bir din adamı olan Şeyh Veli Mehmet Efendi ile Şerife Refia Hanım’ın oğlu olarak İstanbul’da Çengelköy’de dünyaya gelen Mehmet Nurettin Artam, Beylerbeyi Rüştiyesi’nin ardından İstanbul Sultanisi’nden mezun olmuştur. 1 T. İ., Toplu İğne, M. N., Ar-Tam, Mehmet Nurettin, Yelkovan, Çuvaldız, Cımbız gibi müstear isimlerle yüzlerce yazı kaleme alan Nurettin Artam’ın fırtınalı bir hayat hikâyesi vardır. 1918 yılında gönüllü olarak orduya katılan yazar, Şam’da esir düşer ve 1919-20 yıllarında Mısır’da esir hayatı yaşar. Esirken malarya hastalığına yakalanan ve Kahire’deki Abbasiye Hastanesi’nde tedavi gören Nurettin Artam, bu devreye ait hatıralarını Mısır Çöllerinde Türk Gençleri adlı yazı dizisinde anlatır.2

İstanbul ve Ankara’da çeşitli liselerde öğretmenlik yapan Artam, 1920’de Vakit gazetesinde çalışmaya başlamıştır. Zaman içinde Son Saat, Haber ve Son Posta gazetelerinde çalışan yazar, 1933 yılında Ankara’ya taşınır. Başkentte bulunduğu dönemde Yurt ve Ulus gazetelerinde yazılarını neşretmiştir. Ulus gazetesinde “Toplu İğne” müstearıyla yayımladığı yazılarıyla ünlenmiş ve bu gazetede ölümüne dek yazılarını yayımlamayı sürdürmüştür. 1938’e kadar Ankara’da Taş Mektep adıyla tanınan Ankara Erkek Lisesi’nde İngilizce ve edebiyat hocalığı yapan yazar, 1940-1950 yılları arasında Ankara Radyosu’nda “Radyo Gazetesi” adlı bir program hazırlayıp sunar. Nurettin Artam, 26 Ekim 1958’de Ankara’da ölmüştür.

Nurettin Artam.

Ankara edebî muhitinin önemli temsilcilerinden biri olan Nurettin Artam, edebiyat tarihimizin nevi şahsına münhasır şahsiyetlerindendir. Bir dönem Bâbıâli Yokuşu’nda, ardından da Ankara’da Rüzgârlı Sokak’ta yazılarıyla gündem yaratan Artam, Beylerbeyi’ndeki Havuzbaşı Tekkesi’nin son şeyhidir ve “Şeyh Nurettin” olarak tanınır. Edebiyat ve matbuat hayatına henüz rüştiye öğrencisiyken şiirler yazarak adım atan Nurettin Artam, 1910 yılında İzmir’de Ahenk gazetesinin düzenlediği şiir yarışmasında “Külâh-ı Mevlevî” adlı gazeliyle birincilik ödülünü kazanmıştır. İlk gençlik döneminde tasavvufî tarzla gazeller neşreden Nurettin Artam, 1918 yılından sonra hece ölçüsüyle şiirler yazmaya ve yayımlamaya başlar. İnci mecmuasında şiirlerini, Servet-i Fünun’da, Vakit ve Son Saat gazetelerinde hikâyelerini çıkarmaya devam eder. 1928’de gerçekleştirdiği Londra-Teb seyahatinin notlarını Vakit gazetesinde tefrika eden Artam’ın şiirlerinde lirik ve mistik bir hava görülür. Bununla birlikte Nurettin Artam’ın edebiyat tarihimizde daha çok sade bir dil ve üslupla kaleme aldığı fıkralarıyla ön plana çıktığı söylenebilir. Şiirlerini Varım Yoğum (1933) ve Seccade (1946) adlı iki kitapta toplayan yazar; deneme, mensur şiir ve tercüme türünde pek çok esere imza atmıştır.

Çok iyi derecede Arapça, Farsça ve İngilizce bilen Nurettin Artam, özellikle İngilizceden pek çok eseri dilimize tercüme etmiştir.

Bir dönem matbuat hayatımıza damgasını vuran isimlerden biri olan Nurettin Artam’ın eserleri zaman içinde bir bütün hâlinde neşredilmemiştir. Yazarın Vakit, Ulus, Son Saat gibi gazetelerin tozlu sayfaları arasında kalan yüzlerce yazısı vardır. Bu yazılardan biri mektup formunda kaleme alınmıştır ve aşağıda dikkatlere sunulmaktadır.

Miralay Hulusi.

Nurettin Artam, Hüseyin Rahmi Gürpınar’a hitaben kaleme aldığı bu mektubu, 12 Ağustos 1933 tarihinde Vakit gazetesinde neşretmiştir. Mektup, Miralay Hulusi Bey’in ölümü üzerine kaleme alınmıştır ve Nurettin Artam bu mektubuyla Şıpsevdi muharririne taziyelerini bildirmektedir. Bilindiği üzere Miralay Hulûsi Bey, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın en yakın arkadaşıdır ve uzunca yıllar Heybeliada’daki köşkünde Hüseyin Rahmi ile birlikte yaşamıştır. Refik Ahmet Sevengil, Yedigün’deki bir yazısında Hulûsi Bey hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Miralay Hulûsi, benim pek sevdiğim, saydığım ve beğendiğim bir adamdı; iyi kalbi, doğru düşünceleri, tatlı sözleri ve sevimli hâli, onu tanıyanların hepsinde kendisine karşı hemen büyük bir gönül bağlılığı doğmasına sebep olurdu. Onu benim gibi herkes sever, sayar ve beğenirdi; fakat o benden ve herkesten önce Hüseyin Rahmi’nin Hulûsi Bey’idir. Yarım asırdan fazla süren bir arkadaşlıkla birbirine bağlanan bu en temiz, en iyi iki insan bir evde otururlar, bir evde yaşarlar, bir yerde yiyip içerler ve romancı, kütüphanesinin başına geçip eserlerini hazırlarken arkadaşı salonun bir köşesindeki kanepesinin üstünde oturup kitap okurdu. İkisi de hiç evlenmemişlerdir. Gençliklerinde birlikte gezip tozmuşlar, olgunluk ve yaşlılık çağlarını beraber geçirmişlerdir.” 3

Refik Ahmet’in tespiti ile ömrü boyunca İstanbul dışına çıkmayan Hüseyin Rahmi, Hulûsi Bey’in ölümü üzerine acılarını dindirmek ve gönlünü avutmak için kış mevsimini geçirmek üzere Mısır’a gider. Hüseyin Rahmi, İskenderiye’den Refik Ahmet’e gönderdiği mektupta, “Ada’daki bir mezar, bütün dünyayı kabristana çevirdi. Nereye baksam baş ucuna tahta parçası dikili bir toprak kümesi görüyorum. Kalabalığı içinde tek başıma kaldığım vatanımdan muvakkat bir ayrılışla gidiyorum.”4 cümleleriyle bu seyahate çıkış gayesini de açıklar.

Miralay Hulusi Kabri.

İşte Nurettin Artam’ın kaleme aldığı mektup, Hüseyin Rahmi-Miralay Hulûsi Bey dostluğuna işaret etmektedir. Nitekim Artam, mektubunda Hüseyin Rahmi’nin hâlet-i ruhiyesini Doğu’dan ve Batı’dan örnekler vererek açıklar. O, Hüseyin Rahmi’yi Yusufsuz kalmış bir Yakup’a, Harunsuz kalmış Musa’ya, Grahamsız kalmış Tenison’a ve Esrar Dedesiz kalmış Şeyh Galip’e benzetir. Nurettin Artam’ın mektubu, Hüseyin Rahmi için yazılmış bir “avuntu” olmasının yanı sıra Hulûsi Bey’i de yâd eden, Artam’ın üslubunu da ortaya koyan bir metin olarak karşımızda durmaktadır.

Hüseyin Rahmi bey'e

Aziz üstadım,

Zavallı Hulûsi Bey daha sağken neş’eniz ne kadar gür ve tükenmezdi. “Ecir ve Sabır” 5 hikâyesi gibi mevzuunu hayatın ve ölümün simsiyah bir köşesinden alan bir yazınızı onun sağlığında yazdığınız için hiçbir okuyucu, esasta iki cenaze ve iki tabut üzerine kurulmuş olan bu eserinizi okurken kahkahalarını tutmağa kadir olamamıştı.

İçi neş’e, hayat ve kıymet dolu eserlerinizin müsveddelerini gazetelere, matbaalara, kitapçı dükkânlarına taşımaktan bir ömür uzunluğunca zevk duymuş olan bu vefakâr arkadaşınızı kaybettiğiniz gün size “Ecir ve Sabır” dileyecek dillerimizin tutuluvermesi bu yüzdendir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar.

Hulûsi Bey’imizi kaybettiğimizi öğrendiğimiz günden bir gün evveldi. Vakit’te herkesi aşağı yukarı zıddını tasvir ederek portreleyen yazılarımdan birisini size tahsis edecektim ve orada Hüseyin Rahmi’yi, Hüseyin Rahmi’den en uzak hâlde göstermek için bir Hulûsi’si olmayan bir insan gibi anlatacaktım. Nedense bu yazıyı yazmağa elim ermedi. Ertesi gün mizah yapmak bilmeyen ve hakikatleri, ekseri, içimizi burkan mukadderatın işlediği cinayeti öğrenince ne kadar yandım.

Yusufsuz Yakup’un ıstıraplarını, Harunsuz Musa’nın kederini mukaddes tarih bize kelime kelime anlatır. Tenison sevgili dostu Graham’ın ölümü karşısında ne derin bir yas duydu ve In Memoriam’ı nasıl duygular içinde yarattı.

Şair Kits, boğulan bir arkadaşının matemini veremli göğsünde nasıl sakladı ve zayıf parmaklar ile onun mersiyesini nasıl çizdi!

Şeyh Galib’in Esrar Dede’nin ölümüne hıçkıran mersiyesi ne candan, yürekten yazılmıştır ve ne kadar yüreğimizi yakar.

Bütün bu vaktinden evvel kaybedilmiş arkadaşların hiçbirisi, büyük Türk edibi Hüseyin Rahmi Bey kadar vefakâr değildi; ummam.

Nurettin Artam.

Onun için sizin ve bizim sızlayan içimizin yanı başında edebiyat tarihimizin kalbi de sancıyacak.

Engin mateminize karşı duyduğum saygı, bu fani satırları daha uzatmaktan beni alıkoyuyor üstadım.

Vefakârlığın ve Türk’e yakışır arkadaş sevgisinin yüksek bir örneği olan rahmetli Hulûsi Bey’i biz Heybeli’nin çamları altında yanımızda daha uzun yıllar dolaşır görmek isterdik. O, selvilerin koyu gölgesinde daha ebediyet uykusuna dalmamalı idi.

Mehmet Nurettin (Vakit, 12 Ağustos 1933, s.7).

1. Nurettin Artam’ın hâl tercümesi ve hayatı hakkında bkz.: Türk Dili, “Artam’ın Hâl Tercümesi”, Türk Dili, C.VIII, S.87, 1958, s.155-156; Taner Ay, Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler 1, Ötüken Neşriyat, İst., 2021, s.231-242. 2. Bu yazı dizisi çok yakın zamanda kitaplaşmıştır. Bkz.: Nurettin Artam, Mısır Çöllerinde Türk Gençleri, (Haz. Serkan Erdal), Ötüken Neşriyat, İst., 2023, 142 s. 3. Refik Ahmet Sevengil, “Edebiyatçı Olmadığı Hâlde Edebiyat Tarihimize Geçen İsim: Miralay Hulûsi”, Yedigün, C.7, S.159, 25 Mart 1936, s. 16. 4. Refik Ahmet Sevengil, agy., s. 16. 5. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ölüm ve taziye mevzularını ironik bir dille anlatan bir hikâyesidir.