Küresel kapitalizmde kişisel gelişim eğitimi

NAZİFE ŞİŞMAN
Abone Ol

Bu kadar esnek iş hayatında, bu kadar tercih ve fırsat bolluğu içerisinde eğer kişi başarıya ulaşamamışsa bu onun sorunudur. Kendi beceriksizliği, fırsatları şansa dönüştürememesi, yeterince gayretli olmayışıdır sebep. Peki hırsızın/kapitalist sistemin hiç mi suçu yoktur?

Bir kitap okuyup hayatı değişen, bir sertifika programına katılıp ‘yaşamının amacı’nı bulan, bir kişisel eğitim programına katılıp iş hayatında başarı merdivenlerini hızla tırmanan kişilerin hikâyeleri, menkıbevi bir anlatımın ötesinde, gerçeklik mesabesinde kabul görüyor. Mesela paspasçı olarak çalıştığı iş yerinin önünden üç yıl sonra lüks bir otomobil ile geçmeyi başaran adamın hikâyesinin pejoratif manada bir ‘hikâye’ olabileceğini hiç düşünmüyoruz. Çünkü başarının ‘yırtmak’, başarısızlığın tek sorumlusunun da kişinin kendisi olduğuna inandırılmış durumdayız. Başarabilmiş olanlar; oyunu kuralına göre oynayanlar, tercihlerini doğru yapanlar, fırsatları iyi kullananlar...

Eğer bunlar arasında değilseniz bilin ki hata sizde. Bu kadar esnek iş hayatında, bu kadar tercih ve fırsat bolluğu içerisinde eğer kişi başarıya ulaşamamışsa bu onun sorunudur.

Eğer bunlar arasında değilseniz bilin ki hata sizde. Bu kadar esnek iş hayatında, bu kadar tercih ve fırsat bolluğu içerisinde eğer kişi başarıya ulaşamamışsa bu onun sorunudur. Kendi beceriksizliği, fırsatları şansa dönüştürememesi, yeterince gayretli olmayışıdır sebep. Peki hırsızın/kapitalist sistemin hiç mi suçu yoktur? Varsa bile küresel sermayenin adresi yok ki yakasına yapışabilelim. O halde hem esnek iş dünyasındaki başarısızlığın hem iyi tüketici olarak yetersizliğin tek sorumlusu vardır: KİŞİNİN KENDİSİ. Küresel kapitalizmin bizi getirdiği bu nokta ile kişisel gelişim eğitimlerinin yükselişi arasında dikkat çekici bir paralellik mevcuttur.

Paket çözümler dünyası

  • Fırsatlar nasıl değerlendirilir? Hayat nasıl yönetilir? Bu sorular günümüz piyasasının en temel soruları. Kişisel gelişim sektörü işte bu temel sorular karşısında çaresiz kalanlara hazır klişe çözümler sunar. Öncelikle hayatı akış olarak tasavvur etmekten kurtulmayı ve bir noktaya indirgemeyi, yani hedefe kilitlenmeyi önerir. Çünkü bir noktaya yoğunlaşma kişiye hem hareketlilik hem de hız kazandırır.

“Kişi kurtarıcı gücüne koşulsuz inanabileceği kesin olarak belirlenmiş bir yönteme başvurduğunda, hayat ruhsal açıdan daha kolay hale geliyor. Küresel rekabet ve internet çağında kişisel gelişimin zirvede olması bu açıdan anlamlı.” der yeni iş hayatına eleştirel bakan Pekka Himanen. (Hacker Etiği: İş Hayatına Yıkıcı bir Yaklaşım, 2005). Kendini tanımayı, iletişimini düzene sokmayı, ama asıl önemlisi iş hayatında başarıyı yakalamayı vadeden eğitim programları, işte bu yüzden, tek hedefe odaklanan kesin çözüm önerileri sundukları için âdeta insanların gündelik hayat felsefesi ihtiyacını karşılıyor denilebilir. Çünkü bir takım kalıp davranışlar önererek modern hayatın karmaşasında bir yol bulmak isteyenlere hazır reçeteler sunuyorlar.

Gazali ve Socrates NLP uzmanı mıydı?

İnsanlar her daim kendilerine yol gösterecek nasihatlere talip olmuşlardır. Belki de bu kadim ihtiyaç yüzünden tarih boyunca filozoflar, âlimler havas bir grubu muhatap aldıkları konuşmalarının yanı sıra halka gündelik hayatlarında yol gösterecek pratiğe dair tavsiyelerde de bulunmuşlar, bunlar çoğu zaman el kitabı niteliğinde elden ele, dilden dile dolaşmıştır. Bu manada Socrates de, Gazâlî de el kitapları yazmışlardır. Mesela İbnü’l-Cevzi Kadınlar kitabında, dönemin erkeklerine kadınlara nasıl davranmaları gerektiğine dair bugün eşitlikçi bakış açısı ile çokça eleştirilebilecek tavsiyelerde bulunmuştur.

Socrates

Son iki bin yıllık Batı felsefe tarihi de âdeta bu tür el kitaplarından oluşur der, meşhur popüler felsefeci Alain de Button. Epikür, aşk, adalet ve insan hayatına dair tavsiyelerden oluşan üç yüze yakın el kitabı yazmıştır. Seneca, çağdaşı Romalılara öfke ile nasıl başa çıkacaklarını öğreten yöntemler kaleme almıştır. Marcus Aurelius’un Meditasyonlar kitabı imparatorluğun çöktüğü bir dönemde finansal sorunlar yaşayanlar için çok büyük bir anlam taşıyan bu tür kitapların en rafine olanlarından biridir.

Hem Hıristiyan dünyasında hem de Müslüman dünyada modern öncesi dönemde tecrübe ustadan çırağa, ebeveynden çocuğa, kuşaktan kuşağa aktarılan bir sözlü kültür hazinesine ve az sayıda da olsa yazılı el-kitaplarına yaslanıyordu. Modern dönemde sekülerleşme ile birlikte önceleri insanın iyi bir muhasebecinin, sağlığını emanet edeceği bir doktorun ve bilime imanın haricinde başka bir ihtiyacı olmadığı şeklinde bir kanaat hâkim oldu.

Ama insanın hayatla nasıl başa çıkacağına dair tavsiye beklentisinin kadim olduğu anlaşılır anlaşılmaz, Hıristiyanlığın mesajını biraz değiştirerek finansal cennetler vadeden yeni yaşam koçları, NLP uzmanları piyasada yerini aldı. Kendimize inanır, çok çalışır ve ümitsizliğe kapılmazsak bu dünyada cenneti bulmak mümkün, bu ‘uzman’ yol göstericilere göre.

“Dünya böyle bir yer,” diyerek teslimiyete çağıran dinî nasihatlerin yerini “her şey güzel olacak” diyen bir iyimserlik mesajı almış durumda. Bir insanı motive etmenin tek yolunun “her şey iyi olacak” demekten geçtiğini düşünüyorlar. Halbuki mütekaddimin, her şeyin en az eskisi kadar kötü olduğunu söyleyerek teselli ederdi muhataplarını. Alain de Button da self-help kitaplarını iki bin yıllık bir zincire yaslayarak kendi hazırladığı el kitaplarını pazarlamanın bir yolunu bulmuş görünüyor.

‘Hayat bilgisi’ cahilleri / ‘Mutluluk pazarı’ müşterileri

Hayata dair tutamaklarını kaybetmiş, hızdan başı dönmüş, geçmiş elinden kaçtığı için geleceğe dair tedirgin ve tamahkâr bir bakıştan başka bir ‘hayat bilgisi’ne sahip olmayan şaşkın modern insan ne yapacaktır kendini bilmek/bulmak için? İşte, self-help kitapları, kişisel eğitim programları bu boşluğu doldurmaya taliptir. Kişinin kendisini bulmasına, kendisini ifade etmesine ve kendi potansiyelini keşfetmesine yardımcı olduklarını iddia ederler. Bu esnada belirli bir ‘mutlu ve başarılı insan’ tanımını esas alır ve bunun eğitimini yaparlar.

Öncelikle insanlar kendilerine “Mutlu muyum?” sorusunu sormaya başlarlar. Bu sorunun bu formatta sorulması da doğal bir süreç değildir aslında. Herkesin kendi cevabını kendisinin verdiğini zannettiği ısmarlama bir sorudur bu. Bu işin paket olarak pazarlamasını yapanlar, soruları sorarken cevapları da, daha doğrusu kriterleri de verirler. Mesela başarı, kariyer, hedefe odaklanma üzerine yapılan eğitimler de, kişinin iletişimini düzelterek kendisini mutlu/başarılı hissetmesini sağlayan terapiler de daha ziyade psikolojik süreçler üzerinde yoğunlaşır. Heelas ve Woodhead’ın kavramlaştırmasıyla bir ‘iyi hissetme kültürü’ hâkimdir günümüzde. Ve bu kültürün en önemli özelliği kişinin ‘kendisine eşsiz ve değerli bir kişi olarak davranması, kendisini bulması, kendisini ifade etmesi, kişinin kendi olabileceği potansiyeli keşfetmesi’ için bir alan oluşturmasıdır (The Spiritual Revolution, 2006).

The Spiritual Revolution, 2006

Esasında hayatla ilgili daha derinlikli sorular sorulmasına izin vermeyen, sadece benliğin içinde kilitli kalan bir yaklaşımdır bu. Psikolojik düzeyi benlikle sınırlı, toplumsal düzeyi ise, ilişkileri yönetme becerisi ve var olan kalıpları tekrarlamaya dayalıdır. Bunun ötesinde de başka bir düzeyi yoktur bu mutluluk/başarı anlayışının. Dikkat çekilmesi gereken bir diğer durum ise bu mutluluk/başarı anlayışının iyilikle arasında herhangi bir irtibat kurulmamasıdır. Çağdaş seküler felsefenin ‘iyi hayat nedir?’ sorusunu sormaktan vazgeçmesine paralel bir şekilde, günümüzde tedavülde olan mutluluk anlayışıyla iyilik arasındaki bağ da kopartılmış durumdadır. Böyle olduğu için de ‘başarılı/mutlu’ olan insanlar, dünyanın gidişatı ile ilgili sorular sormayan kimselerdir genellikle.

Küresel kapitalizmin esnek iş yapısı da zaten dünyanın gidişatı ile ilgili sorular sormayan, karşılaşılan bütün problemleri kişisel düzeyde algılayan bireylere ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden iki açıdan eleştirilmeli kişisel gelişim dalgası. Bir taraftan aşırı psikolojikleştirme ve hayatı bir hal, bir imtihan süresi ya da bir süreç olmaktan çıkarıp hedef tahtasındaki bir noktaya indirgemesi. Böylece insanın başarı odaklı bir robota, bir nevi ‘tek boyutlu insan’a dönüşmesi. Diğer taraftan hesap sorma ve hesap verme kapılarını kapatan aşırı bireyci bir yaklaşıma geçit verdiğinden geç kapitalizmin ekmeğine yağ süren bir insan tipini beslemesi.

İş ilanı/sabır sebat testi
Nihayet

Unutmamalıyız ki, hayat hedef tahtasındaki bir noktadan ibaret değil, ne yaptığımızın yanı sıra nasıl yaptığımızdan da sorulacağımız bir mühlet. Hatırdan çıkarmamamız gereken ikinci hakikatse şu: Küresel kapitalizmin ortaya çıkardığı gelir dağılımı eşitsizliklerine, sömürüye, sefalete karşı çıkabilmek için ‘başarı’yı sadece kişisel bir gelişim olarak kabul eden ve ‘başarısız’ sayılan yoksulların, hayatın kıyısındakilerin bu durumu hak etmiş oldukları, bunların insanların kendi problemleri olduğu şeklindeki anlayışa teslim olmamak gerekiyor. Aksi yöndeki kabul, dünyadaki sefalet durumlarından bireyin kendisini sorumlu tutarak hem zulüm ve sömürüyü meşrulaştırır hem de takdiri göz ardı eder.