Kültür faaliyetleri kültür sanat emekçilerine emanet edilmeli
İstanbul’da kültür-sanat faaliyetleriyle öne çıkan yerel yönetimlerinden birinin Zeytinburnu Belediyesi olduğu konusunda çoğu kişi hemfikirdir. Yayıncılık faaliyetlerinin yanında düzenledikleri sergilerden eğitim olanaklarına kadar uzun yıllardır dikkat çekici bir kültür planlamasının içerisinde olduklarını da söyleyebiliriz. Bu etkinin nedeni daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı olarak da görev yapan, 3. Milli Kültür Şûrası’nda imzası olan Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy. Bugüne kadar ilçede yapılanları, bunların etkilerini 3.Milli Kültür Şûrası’nda çıkan sonuçların ne kadar uygulandığını Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy ile konuştuk. Arısoy, şehir aidiyetinin oluşması için kültür ve sanatın önemli olduğunu özellikle belirtiyor ve uzun yıllara dayanan tecrübelerini aktarıyor. Özellikle üstünde durduğu konulardan biri de kültür ve sanat faaliyetlerinin “kültür müteahhitlerine” değil, belediyelerin kendi bünyelerindeki kültür sanat emekçilerine emanet edilmesi gerektiği.
Zeytinburnu Belediyesinin dikkat çekici kültür sanat faaliyetleri var. Bu bölgede oturmayan insanların bile bu faaliyetler dikkatlerini çekiyor. Sergiler, kitaplar, programlar... Zeytinburnu’nda hâlihazırda yürüttüğünüz kültür planlamasını nasıl oluşturdunuz? Bu konuda sizce bir belediyenin nelere dikkat etmesi gerekiyor?
Bu sorunuza cevap vermek için benim belediye başkanı olduğum dönemden değil, burada kültürden sorumlu belediye başkan yardımcısı olarak çalıştığım dönemden başlamak gerekir. Çünkü kültür işlerinin önemli bir boyutunun da süreklilik olduğunu düşünüyorum.
Eğer süreklilik olmazsa bir toplam ortaya çıkmaz. Sabun köpüğü gibi işler çıkar. Olup biter ve geriye dönüp baktığımızda neredeyse hiçbir şey kalmaz. Bu sürekliliğin nasıl etkileri olduğunu vurgulayabilmek için konuya 1999 yılından başlamak gerekir. Zeytinburnu Belediyesindeki görevimize önceki dönem belediye başkanımız Murat Bey’le (Aydın) beraber başlamıştık. O zaman kültür merkezi gibi etkinlik yapılabilecek mekânlarımız yoktu. Bizim çıkış noktamız, Zeytinburnu’nun bir kimlik, bir şehir olarak tarihsel ve kültürel varlığının açığa çıkmasını sağlamaktı. Bilindiği üzere Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları bugün dikkate değer bir büyüklüğe ulaştı. İlk kitabımız Surların Öte Yanı: Zeytinburnu idi. Hiç unutmuyorum, kitabın editörlüğünü teklif etmek üzere Burçak Evren’le görüşmeye gittiğimizde Burçak bey şaşırmış ve “Zeytinburnu’na nasıl kitap yapacağız?” demişti. Biz de o zaman “Hayır, öyle zannedildiği gibi değil. Biz çok kıymetli kültür varlıklarına ev sahipliği yapıyoruz. Siz de işin içine girdikçe göreceksiniz.” diyerek yola çıkmıştık. Kitabı bitirip bize teslim ettiğinde, kulakları çınlasın, Burçak bey “Ben size haksızlık etmişim. Zeytinburnu’nun kitabını nasıl yapacağız, diye sormuştum. Hâlbuki şimdi isterseniz size bir Zeytinburnu ansiklopedisi yapabiliriz. Bu semt böyle büyük bir imkânı, potansiyeli barındırıyor.” demişti. Söylemek istediğim şu: Biz süreci Zeytinburnu’na, tarihsel olarak bulunduğu konuma ilişkin buradaki kültür ve tarih varlığının açığa çıkarılması; bu varlıkları en başta hemşehrilerimize, İstanbul’a, Türkiye’ye ve hatta bütün dünyaya duyurmak üzere bir yayın çalışması olarak başlattık.
Yetişmiş bir insan kaynağımız var
Daha sonra kültür merkezinin yapılmasıyla beraber, burada düzenli faaliyetler yürütmeye başladık. Yine bu kapsamda; “kişi kitapları” dediğimiz, Türk kültür dünyamız içinde önemli yeri olan, şimdiki nesillerce de bilinip fark edilmesini gerekli gördüğümüz insanlarla ilgili sempozyumlar yapmaya başladık. Sonrasında bu sempozyumlarda sunulan tebliğler, sempozyuma katılamayan fakat kişi/konuyla ilgili söyleyecek sözü olanların da yazılarının alındığı büyük, kuşatıcı kitaplara dönüştü. Bunun yanında Türkiye’yi ve belki dünyayı anlamlandırmak için yaptığımız sempozyumlar oldu. Uluslararası Göç Sempozyumu, İslamcılık Sempozyumu, tıp sempozyumlarımız bunlar arasında sayılabilir. Bu sempozyum kitaplarının, şimdi hakikaten alanında ciddi bir boşluğu dolduran ya da kendisinden sonraki çalışmaları etkileyen eserler, çalışmalar olduğunu görmek bizim için gurur kaynağı. Bugün itibarıyla artık biz, geçmişten bugüne, 20-25 yıl içinde eksik bıraktığımızı düşündüğümüz şeyleri tamamlıyoruz. Benim belediye başkanı olduğum dönemde, her ay, yine ülkemizin kültüründe, sanatında, ilminde etkili olup iz bırakmış insanları doğum yahut ölüm tarihlerinde anıyoruz. Kültürün sürekliliğinin ancak bizden öncekilerin yapıp ettiklerini bilmekle mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Birikimi devraldıktan sonra yeni bir harmanla geleceğe yürümeliyiz. Sizin de söylediğiniz gibi bu alanda uzun yıllardır emek veriyoruz. 2000 yılından günümüze burada, sadece hafıza değil insan kaynağı açısından da bir birikim oluştu. Kültür merkezimizin bir genel sanat yönetmeni var. Sinemayla ilgili, kurulduğundan bu tarafa bizimle çalışan bir danışmanımız var. Kültür merkezimizdeki sergilerde, bir şekilde bütün bir hafızaya hâkim olarak küratörlük yapan arkadaşlarımız var. Zaman içinde Zeytinburnu Belediyesinin bünyesinde yetişmiş bir insan kaynağı oluştu. Artık her yıl yaptığımız iş, geçmişi de bilen arkadaşlarla önümüzdeki yılı planlamak üzere bir araya gelip yeni çalışmaları konuşarak yürütmek.
Her bir faaliyetin kendi kitlesi var
Bildiğimiz kadarıyla bu planlamayı doğrudan siz yapıyorsunuz. Yani bir akademisyen vs değil, içerdeki ekip kültürel planlamanın esasını yapıyor.
Evet, planlamayı, az önce bahsettiğim kişilerle birlikte doğrudan bizler yapıyoruz. Fakat elbette akademiden destek aldığımız hocalarımız var. Bunun yanı sıra yapmayı düşündüğümüz etkinlikleri konusuna göre Türkiye’de ya da dünyada kim biliyor ise, hakkında daha önce kim çalışmalar yapmış ise onun yardımını isteyerek planlıyor ve düzenliyoruz. Hatta başarımızı da biraz buna borçluyuz diyebilirim. Faaliyetlerimizin kalıcı olmasını sağlayan kurum olarak gündemimizi kendimiz belirleyip o gündemi kimlerle çalışacağımız konusunda titiz ve dikkatli davranmayı başarabilmemizdir.
Zeytinburnu’nda birkaç kültür mekânımız var. Aslında bu mekânları nasıl yönetip kurguladığımızı anlatırsam meseleyi biraz daha somutlaştırmış olurum. Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’mizde aylık seminerler, söyleşiler, anmalar gerçekleştiriyoruz. Burası aynı zamanda Devlet Tiyatroları sahnesi olarak hizmet veriyor. Sinemamız var ve orada ilk günden beri, deneyimi herkesçe bilinen bir arkadaşımızın desteğiyle her ay 4 film oynatılıyor. Merkezimizin bir de sergi salonu var. Sergi salonunu da bir küratör arkadaşımız, geçmişten bugüne yönlendirerek bir noktaya getirdi. Bir de tabii müzik meselesi var. Müzik programlarımızda da Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ile birlikte çalışıyoruz. Kültür Bakanlığı toplulukları sahne alıyorlar. Her bir faaliyetin kendi kitlesi var. Her birinin hafızasını bilen arkadaşlarımız var. Ama çok büyük bir sayıdan bahsetmiyoruz burada. Daha önce bu alanda emek verdiğimiz için bütün bunları planlarken zorlanmıyoruz.
Şehir idiyetini geliştirmek için elimizde kültürden başka bir şey yok
Bunun yanında eğitim olanakları da sunuyorsunuz, değil mi?
Elbette merkezimizde yaptığımız önemli bir iş olarak kültür-sanat kurslarını da saymamız gerekir. Açıldığı 2008 yılından bugüne her yıl ortalama 25 branşta binlerce mezun veriyoruz. Düzenli olarak devam ediyorlar ve bunu çok önemsiyoruz. Bir diğer kültür sanat mekânımız, Kazlıçeşme Sanat. Buradaki sanat galerimizde yılda üç büyük sergi yapıyoruz. Önümüzdeki günlerde mozaik müzemiz açılacak. Ayrıca aynı çatı altında bir sanat kütüphanemiz de mevcut. Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’ndeki sergi salonunda ise kırk beş günde bire denk gelen bir sergi programımız var. Merkezefendi’de ise Nağmedâr isminde bir mekânımız daha var. Orası da ilk günden bu yana, adının da çağrıştırdığı gibi, musiki meşkinin yapıldığı bir yer. Türk Müzik Kültürü’nün usta-çırak ilişkisi içerisinde gelecek nesillere devredilmesini sağlayan ve zaman içerisinde insan da yetiştirmiş bir mekânı. Tıbbi Bitkiler Bahçesi de dönemsel olarak kültür faaliyetlerimize ev sahipliği yapıyor. Tüm bunların yanında kütüphanelerimizde de zaman zaman programlar yapılıyor. Özetle neredeyse bütün Zeytinburnu’na yayılmış bir kültür faaliyetinden bahsediyoruz. Ben kültür faaliyetini geniş ele almaktan yanayım. Çünkü kültürün her an yeniden üretilen bir şey olduğunu düşünüyorum. Bizim gibi orta-büyük ölçekli, yani yüz binin üzerindeki her belediye için kültür-sanat faaliyetleri yapmak asli görevler arasında sayılmalıdır. Biz belediye olarak sadece fiziki düzenlemelerden sorumlu olmadığımızı düşünüyoruz. Onlar elbette en temel görevimiz ama tek başına yeterli değil.
Hem bir şehir kimliği inşa etmek hem de hemşehrilerimizin yaşama sevincini artırmak bizim asli görevlerimiz arasında sayılmalıdır. Zeytinburnu Belediyesi olarak kültür meselesine böyle bakıyoruz.
Biraz önce saydığım her bir faaliyet, ilgisine göre her bir hemşehrimizin yararlanıp kendisini mutlu hissedebileceği etkinlikler. Süheyl Ünver şöyle diyor: “Her insanın bir mesleği bir de meşgalesi olmalıdır. O meşgale kültürümüzden bir şube olmalıdır.” Biz şunu biliyoruz.
Herhangi bir kültür ürününe ortalamayı aşan bir ilgi göstermek o kişiyi bambaşka biri yapabilir, mutlu edebilir. Ayrıca insanlarımızda, çokça ihtiyaç duyduğumuz şehir idiyetini geliştirmek için elimizde kültürden başka bir şey yok.
Vurgulamak için biraz abartarak söyleyeceğim. Bir tiyatro oyununu birlikte seyretmiş, hep beraber iyi bir konser dinlemiş yahut bir kursta, koroda bir araya gelmiş hemşehrilerimiz artık başka insanlar olmuşlardır. Hem şehre hem birbirlerine hem kendilerine başka ve yeni gözlerle bakmaya başlamışlardır. Sanat bize tam da bunu yapmaz mı zaten?
Belirli büyüklükteki belediyelere, kültür faaliyetlerini “kültür müteahhitlerine” değil, kendi bünyelerindeki kültür sanat emekçilerine emanet etmelerini tavsiye ediyoruz. Elbette ben, bu alanda uzun emek vermiş biri olarak fırsat buldukça bu işlerle ilgilenmekten ayrıca keyif alıyorum. Her belediye başkanımız böyle olmak zorunda değil. Ama işin erbabının, uzmanının mutlaka bulunabileceğini, bulunması gerektiğini söylüyorum. Eğer uzun vadeli, sürdürülebilir ve her seferinde üzerine eklenerek gidilen faaliyetler düzenlerlerse, biraz sabırla, orta ve uzun vadede çok anlamlı bir bütünün oluştuğunu göreceklerdir.
Yerel yönetimlerde kültür etkinliklerinin ilçe halkı için nasıl bir anlamı var? Zeytinburnu halkını etkinliklere çekmek için neler yapıyorsunuz? Bu noktada kültürel etkinlikler herkese hitap edecek biçimde mi düzenleniyor, yoksa farklı programlarla birbirinden farklı insanlara mı ulaşılmaya çalışılıyor?
Kültür-sanat planlamaları açısından çok kritik bir soru bu. Bilindiği gibi sadece hemşehrilerimizin mutlu olacağı işler yapmak bizi popülizme götürür ve buradan bir netice çıkmaz. Dolayısıyla burada belediyelerin öncü olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca biraz önce saydığım çeşitlilik içinde herkes mutlaka ilgi duyacağı bir şey bulabilir.
Niteliği gereği kültür faaliyetleri özeldir. İçinde geniş halk kesimlerinin ilgi duyacağı işler de yapılabilir ama bunlar kültür faaliyetlerimizin esasını oluşturmamalıdır.
Zeytinburnu Kültür Merkezimiz, konumu açısından Zeytinburnu’muzun tam ortasında sayılır. 15 Temmuz Meydanı, ve Zeytinburnu Millet Bahçesi’nin çevrelediği bir mekân. Zeytinburnu’nun her yerinden yürüme mesafesinde. Burada biz 2009 yılından beri kesintisiz kültür faaliyeti yapıyoruz. Buranın kıymetini açıklamak için şöyle bir benzetme yapıyorum: İnsanın organlarından biri eğer rahatsızlık vermiyorsa, varlığını hissetmiyorsak, bu onun çalıştığını gösterir. Ne zaman varlığını hissederiz? Ağrıdığında. Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nin kıymeti ancak oradan çıkarıldığında yahut durduğunda ortaya çıkar. Dolayısıyla ben 2009 yılından beri Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nin ve genel olarak tüm kültür-sanat faaliyetlerimizin şimdiki Zeytinburnu kültüründe çok önemli bir payı olduğunu düşünüyorum. Bunu maalesef pandemi döneminde test ettik. Kapatmak zorunda kaldık. O dönemde hemşehrilerimizde büyük bir boşluk ortaya çıkmıştı. Bu vesileyle söylemeliyim ki aslında pandemi bize faaliyetlerimizin tamamını dijitalden de yayınlamamız gerektiğini öğretti. Biz de bunu hayata geçirdik. Vatandaşlarımızın, fiziki katılımın zorunlu olduğu kurslarımızın dışındaki faaliyetlerimize katılmaları için evlerinden çıkmalarına dahi gerek yok. Dolayısıyla sorunuzun daha net cevabı şu: Her bir hemşehrimizin ilgi duyacağı bir faaliyetimiz mutlaka vardır.
Tek kriterimiz halkın talebi, ilgisi değildir. Böyle olmamalıdır. Bu bir disiplin ve bunun bir dengesi var. Kültür-sanatın doğası gereği bazı işlerin kitlesi az olabilir ama mutlaka yapılmalıdır.
Bu ülkemiz, ilçemiz için gerekli bir şeydir. Bazı işlerin de daha çok takipçisi olur bazı işlerin daha az takipçisi olur. Kültür kurumlarının, bu hele de bizimkisi gibi bir kamu kuruluşu ise bir vazifesi daha olduğunu unutmamak gerekir: Zeytinburnu özelinde söylemek gerekirse, Zeytinburnu sınırları içinde; herhangi bir sanat branşına, okumaya, yazmaya istidatı, potansiyeli, yeteneği olan bir çocuk, bir genç, bir yetişkin, tek bir kişi bile varsa, biz onun muhatabı olabilmeliyiz. O hizmet ona tarafımızca sunulmuş, planlanmış olmalı.
Konu kültür-sanat faaliyetleri olunca hep yeterli sayının, talebin oluşmasını beklemek, kurumları atalete itebilir. Hatta yapılan işler kültür faaliyeti olmaktan çıkma riskiyle karşı karşıya kalır. Burada makul, tutarlı, hikmetten yana bir denge mekanizmasının çalışması gerektiği kanaatindeyim.
Kültür tek başına kamunun sorumluluğu değildir
Siz Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yaparken 3. Millî Kültür Şûrası’nı düzenlendi. Bu şûrada da “kültürel planlama”nın önemli bir konu başlığı olduğunu raporlara bakarak da söyleyebiliriz. Sizce o günden bu yana nereye geldik?
Öncelikle 3. Milli Kültür Şûrası’nı hatırladığınız için teşekkür ederim. 2017 yılında, 28 yıl aradan sonra Kültür ve Turizm Bakanımız Nabi Avcı’nın himaye ve rehberliğinde, bendenizin müsteşarlığında 3. Milli Kültür Şûrası’nı toplamıştık. Gerçekten iyi, cesur bir çalışmaydı. Bence 28 yıl aradan sonra yapılması da çok kıymetliydi. Komisyonlar aracılığıyla bir konu üzerinde konuşabilecek hemen herkesin davet edilip, fikirlerinin alındığı ve bunların rapora bağlandığı güzel bir şûra oldu. 3. Milli Kültür Şûrası’nın temel hedefi; kamuya, kültür-sanat meselesine ucundan köşesinden değen bütün bakanlıklara yön vermek, kamunun elinde bir rehber olmasını sağlamaktı. Bunun yanında, yerel yönetimlerde kültür faaliyeti yapanlara rehberlik etmek maksadı taşıyan bir komisyonumuz da mevcuttu. En başta, buradan çıkan kararların raporlanıp bütün kurumlara gönderilmesiyle önemli bir görevin yerine getirildiği kanaatindeyim. Bize edilen teşekkürlerden, hâlâ zaman zaman ilgililerin bu rapora başvurduklarını biliyorum. Az önce de belirttiğimiz üzere kültür, her an yeniden üretilen bir şeydir ve aslında biraz da sivil alana aittir. Böyle görmek gerekir. Bakanlığın düzenleyici rolleri, kendi kurumları aracılığıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri mevcut. Ama bugün itibarıyla baktığımızda asıl kültür faaliyetinin yayıncılardan başlayarak büyük bir sivil alana, yerel yönetimlere yayılması gerektiğini düşünüyorum. 3. Milli Kültür Şûrası’nın, sonuçları itibarıyla, dolaylı olarak da etkileri olduğunu düşünüyorum. Nitekim bazı kurumların Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanması önerilmişti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle bu gerçekleştirildi. Somut bir netice olarak bunu söylemek mümkündür. Ama tekrar ifade etmeliyim ki kültür tek başına kamunun sorumluluğu değildir. Kamuyla birlikte, büyük oranda diğer aktörlerin de büyük rolü vardır. Özel müzeler, yayıncılar, iş adamları, büyük gruplar; yayınevleri kurup sanat galerileri işletiyorlar. Aslında hep birlikte Türk kültür iklimine katkı sağladığımızı düşünüyorum.
Güncel sorunlarımızın çözümü kültür ve sanatta
Yeniden şûra raporuna dönecek olursak, yayınlanan rapordaki maddelerden biri, “Yerel yönetimlerin, merkezî yönetimin de desteğini alarak şehirlerinde yaşayan mülteci, sığınmacı ve göçmenler için kültür programları planlaması ve hayata geçirmesi.” Bu anlamda Zeytinburnu, bölgede yaşayan herkes için kültür programları hayata geçirebiliyor mu?
Doğru bir noktaya temas ettiniz. Biraz önce şehir idiyeti, kimliği oluşturma meselesi üzerinde durmuştuk. İstanbul, sadece yurt dışından değil hâlâ yurt içinden de göç alan Türkiye’nin gözbebeği. Zeytinburnu da bundan payını alıyor. Burada bulunduğum 30 yıllık süre içerisinde buradaki demografinin değiştiğini gözlerimizle gördük, yaşadık. Yani Türkiye’nin taşrasından ya da dışarıdan gelenler nasıl adapte olacaklar? Tam da biraz önce söylediğimiz hususa geliyoruz. Kitap okuma yarışmalarından, öykü yazma yarışmasına, şehir gezilerinden, gençlik kamplarına, konserlerden, geleneksel sanatlar yarışmalarına, kültür sanat kurslarından, her bir çocuğumuza dokunmaya çalışan bilgi evi faaliyetlerimize, her kesime hitap eden faaliyetlerimizle, birlikte her gün birbirimizle yeniden tanışıyoruz yeniden Zeytinburnulu, İstanbullu oluyoruz. İlk idiyet unsurumuz, bildiğiniz üzere yaşadığımız şehirleri sevmekle başlıyor. Sevmek için de tanımamız gerekiyor. Aynı konserde, birlikte coşup eğlenmiş olmak bile yeni bir duygudaşlığın ortaya çıkması için bir vesiledir. Kısa süre önce Bilgi Evlerimizin yaz etkinliklerinin kapanış töreninde bulundum. Orada ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gördük. Bütün çocuklarımız bir araya gelerek komşu, arkadaş, hemşehri olduklarını fark ediyorlar.
Zeytinburnu ilk olarak 1952’de göç almış. 2022’de Kazak kardeşlerimizin Türkiye’ye gelişlerinin 70. yılını kutladık. Rumeli’nden mübadeleyle gelmiş hemşehrilerimiz var. Ağırlıklı olarak Karadeniz ve Güneydoğu’dan olmakla birlikte Türkiye’nin 81 vilayetinden insanımız var. Burada bir araya gelerek yeni bir Zeytinburnu kimliğini bize kültür ve sanattan daha kolay başka bir vasıta sağlayamaz. Ancak bir araya gelip birlikte bir şeyler yaparsak ortak bir duyguyu paylaşabiliriz. Bizim kültür merkezinin yıl sonu etkinliklerinde, korolarımız olur. Koro rengârenktir. Orada herkes yeniden arkadaş olur. Ben bu karşılaşmaların, tanışıklıkların hem sirayet edici bir şey olduğunu hem de adaptasyon için vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum. Zeytinburnu’nu özel ve bizim için vazgeçilmez kılan tam da bu renklilik içinde oluşan kucaklayıcı hava. Burada yaşayan insanlar, buranın kendisine özgü havasından çok etkilendiklerini söylüyorlar. Bu hemen hemen bütün Zeytinburnuluların ortak kanaati. Bunda son 20 yılda yapılan kültür faaliyetlerinin büyük bir payı olduğunu düşünüyorum. Bu soluduğumuz havayı hissetmemek gibi bir şey... 8 tane bilgi evimizden çocuklarımız boyları büyüklüğünde enstrümanlarla çıkıyorlar. Bunların Zeytinburnu’nu etkilemediğini iddia etmek haksızlık olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla hazmetme kapasitemiz için de, güncel sorunlarımız için de çözümün kültür ve sanatta olduğu kanaatindeyim.