Kâşifler ormanı keşfederken

KÜBRA KURUALİ YAŞAR
Abone Ol

Florya Atatürk Ormanı’nda Usturlab Atölye’nin OrmanKâşifleri eğitimine misafir oldum.

Anlatıcı olarak her gördüğüne heyecanla yaklaşan, kurduğucümleler ve gösterdiği şeylerle grubu peşinden sürükleyen 5 yaşındaki bir kızı seçtim.Fakat kahramanım sabahki eğitime katılan ve doğaya duydukları merakla benikendilerine hayran bırakan 4-6 yaş arası tüm çocuklardı.

Bakın ben bir ağaç oldum

Elimizde büyüteç, boynumuzda çanta acele etmeden ormanda yürüyoruz. Arıhan bize doğayı öğretiyor. Bazı çocuklar, annelerinin elini tutmak istiyor. Oysa kural gereği büyüklerin bizi uzaktan izlemesi gerekli. Annemi isterim diye ağlayan bir kıza “Arkadaşım, gel benim elimi tut, annen seni bekler” dedim. Elimi tutmadı da yanımdan yürüyor.

Orman Kaşifleri ellerinde büyüteçle doğayı inceliyorlar.

Hiçbir yerde kendimi yalnız hissetmem ki ben. Bakın şimdi de ormanın içinde bir ağaç oldum! Kollarımı açarak bunu tekrar söylüyorum: “Bakın, ben bir ağaç oldum!” Herkes gülüyor, ben de bir kelebeğin peşine düşüyorum. Sonra bir tane daha ve bir tane daha kelebek görüyorum. Koştum koştum ama yakalayamadım. Arkadaşlarım da beni takip ediyor.

Her defasında Arıhan bizi çağırıyor. O bizim öğretmenimiz. Bize hep sorular soruyor: “Burada bir ağacımız var. Bu ağacı tanıyan var mı?” Hep beraber eeeveeeet diyoruz. Çünkü o bir kozalak ağacı! Ama adı çammış o ağacın, üstünde kozalak var diye adı kozalak olmuyor demek ki. Ama üstünde kiraz olunca adı neden kiraz ağacı oluyor o zaman? Bir arkadaş “Kozalağın çekirdeği var” diyor. Ben çitleyebiliriz diye düşünmüştüm ama ona tohum deniyormuş.

Tohumu ekip sularsak da ağaç oluyor işte. Bu kadar basit. Arıhan “Ağaçların bir ailesi var mı?” diyor. Hepimiz başka cevaplar veriyoruz bu soruya. Annesi, babası, kızı var tabii. Bize biraz benzerler herhâlde. Heyecanla bağırıyorum: “Yaban karıncası gördüm!” Arıhan ne kadar çok soru soruyor: “Yaban karıncasının sizce yuvası var mıdır?” Ağaçta ve topraklarda yuvaları vardır tabii yoksa nerede uyurlar. Bir arkadaş büyüteçle karıncanın ağzına bakıyor. Ama ağzını böyle göremezmişiz.

Orman Kaşifleri

Böceklerin gıdıklayan ayakları

“Aa, çok değişik bir böcek!” diye bağırıyorum bu sefer. Herkes büyüteçlerini kullanıyor. Arıhan böceği eline alıyor ve ayaklarını sayıyoruz. Böceklerin altı tane ayağı olurmuş. Ben beş saymıştım. Öğretmenimiz birini eliyle tutuyormuş, görmemişim. “Onu elinde yürütmek isteyen var mı?” “Haaayıııır!” “Peki dokunup sevmek istemez misiniz?” “Benim ödüm kopuyor.” “İğrenç!” “Ben dokundum iki kez, bir şey yapmadı.” “Sen onu seversen o da seni sever.” Ben de seviyorum, hiçbir şey yapmıyor, sadece beni gıdıklıyor. Sonra onu sıkılmasın diye doğaya bırakıyoruz.

Arıhan bize kocaman bir örümcek ağı gösteriyor. Meğer orası da örümceklerin eviymiş. Yavrularıyla üzerinde oturuyorlar. Boyum yetişmediği için büyütecimle bakamıyorum. Örümceklerin sekiz tane bacağı varmış. O zaman böcek olmuyormuş. Ama zaten böcek değil ki, o bir örümcek!

Ufak tefek cinayetler

Şimdi siz diyeceksiniz ki her şeyi sen görüyor, her şeyi sen buluyorsun. Biraz meraklı, biraz heyecanlı bir kızım ben. Arıhan anlatırken diğer çocuklar gibi sabit kalamıyorum.

  • İşte bu sefer de yerde plastik bir çatal buldum. Hemen soru geldi: “Çocuklar, bu nasıl gelmiş buraya?” “Biri burada piknik yapmış ve çatalı buraya atmış.” “Peki bu doğru bir şey mi?” “Hayır. Bu, hayvanları kesebilir.” “Doğaya zarar verir.” Bir çatalın yıllar sonra bile hepimize zarar vereceği çok ilginç. Bunu büyükler neden anlamıyor. Çatalı yere bıraksam, topraktan yemek yiyen bir sürü canlı zarar görür.
  • Ama ağaçların zamanla çatalı yiyebileceğini hiç bilmiyordum. Ağaçlar toprağın altındaki kökleriyle su içip, yemek yermiş. Bu plastik çatalı ormana bıraktığımızda yıllar yıllar sonra ağaç onu yanlışlıkla da olsa yemiş oluyor.

Ben anneme bazen bu yemeği yemem diyorum mesela. Ama ağaçlar konuşamıyor ki! Buna çok üzüldüm çünkü bu plastik çatal ağacın boğazına takılır. Arıhan, onun boğazına değil, bizim boğazımıza takılacağını söylüyor: “O ağacın meyvesini yersek işte bizim boğazımıza o plastik takılabilir. O yüzden doğaya, yerlere asla çöp atmıyoruz. Hem burada yaşayan hayvanlar hem bitkiler hem de kendimiz için.” Ben zaten her zaman çöpleri yere atmamak gerektiğini söylüyorum. Ama artık ağaçların yanlışlıkla plastik yiyebileceğini de anlatacağım.

Size iki sır: Ağaçlar hisseder ve görür

Bir sürü güzel bitki topluyordum, Arıhan beni yakaladı: “Onları canlı bir bitkiden koparmadın değil mi?” Herkes sessizce öğretmeni dinliyor, hep ben dikkat çekiyorum. Aslında yaramaz bir kız değilim. Ölürler diye üzüldüm önce ama birkaç tane koparmakla ölmezmiş. Ama hisleri varmış. Nasıl bize biri vurduğunda acı çekiyoruz, onun gibi. Arıhan, ağaçların hisleri olduğunun sır olduğunu söylüyor. Ama bu önemli olduğu için ben de size söylüyorum. Başka bir sır olsaydı söylemezdim. Çünkü sır söylenmez. Bir ağacın dalını kırdığımızda bunu yalnız o ağaç değil, bütün orman hissediyormuş.

  • Çünkü ağaçlar kökleriyle birbirlerine mesaj gönderiyor ve bütün orman biliyor ki arkadaşlarına biri zarar vermiş. Arıhan’ın ikinci sırrı da ağaçların gözleri olduğu! Yaprakları onların gözleriymiş. Ne kadar da çok gözleri var! Ama akşamları ışık açacak elleri ve fenerleri olmadığı için nasıl görecekler?

Bu kısmı anlamıyorum. Bence yapraklar rüzgâr yapmak içindir. Ama Arıhan öyle olmadığını söylüyor. Ağaç yapraklarla ışığı kullanıp kendi yemeğini yapıyormuş. Kökleriyle de yavrularını besliyor, ormandaki bütün ağaçlar da birbirleriyle yemeklerini ve sularını paylaşıyormuş. Eğer aralarında paylaşmayan kötü bir ağaç olursa o hasta olduğunda diğer ağaçlar da ona yardım etmiyorlarmış. Ormanda bile dost kara günde belli oluyor. Yani ağaçlar birbirlerini sevebilir, birbirleriyle iyi ya da kötü arkadaş olabilir.

Kâşif çantamda neler var?

Tam biraz sıkılmaya başlamıştım ki heyecanla bağırdım da rahatladım: “A! Yavru salyangoz buldum. Onu çantama atacağım ve hep benimle kalacak!” Yanımdaki arkadaşım da anne bir kuşun tüyünü buldu. Herkes yaprak, çiçek gibi şeyleri kâşif çantasına atıyor.

Ordu’da yerel tarihçi olmak sorumluluk ister…
Nihayet

- Hayır, çünkü ayrılar.

- Ama size bunların ayrı olmadığını söylesem. Onların görmediğimiz yerlerde birbirlerine dokunduğunu söylesem.

- Yaprakları dokunamaz.

- Ağaçların toprağın içinde parçaları vardı değil mi?Yer altındaki kısmında topraktan besini neyle alıyorlardı?

- Kökleriyle.

- İşte onların kökleri o kadar geniş ki! Bu ormandaki bütün ağaçlar birbirine değiyor biliyor musunuz? Şimdi size son sırrımı veriyorum. Anne ağaç yavru ağaca kökleriyle yemek verir. Yani anne ağaç, yavrusuna dokunuyor.

- A, ne güzel bir sır.