Kitlesel öğretim çözüm değil, isteyen başarır!
Bırakın kitlesel öğretim meselesini başkaları çözsün, sizin üzerinize vazife değil; siz bahaneleri bir kenara bırakıp bir yerden yola başlayın, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir!
Yabancı dil konusunda ağırlık merkezinin İngilizce olması üzerinden verileri sıralayalım. 88 ülkenin değerlendirildiği English First’in (EF) 2018 raporuna göre Türkiye 73. sırada. Yeterlilik düzeyi “çok düşük seviye” olarak sınıflandırılmış. Araştırmanın gösterdiği tabloda Türkiye gelir olarak ortalama düzeye hayli yakın. 250 bin öğrencinin bir yılda İngilizce kursları için harcadığı rakam 300 milyon TL. Sonuçsa ortada, verim oranı hayli düşük. Garip olan, tabloyu net bir şekilde görebilmemiz için bu uluslararası araştırma şirketlerinin verilerine ihtiyaç duymamız.
Sanki fazlaca dile getirmemize karşın bu konuda gerçekten bir şeyler yapmak konusunda yeterince istekli değiliz. Akademik araştırmalara baktığımızda da benzer bir tablo ile karşılaşma ihtimalimiz hayli yüksek. Peki neler oluyor? Harcanan onca meblağa, eğitim kademelerinde verilen yüzlerce saat derse, ortaya konulan tespitlere rağmen neden böyle bir durum ile karşı karşıyayız?
Yabancı dil öğrenimi ve öğretimindeki sorunlar, yapılan akademik araştırmalarda ve saha çalışmalarında genel olarak öğrenci bazlı sorunlar, müfredat/eğitim politikaları bazlı sorular, öğretmen bazlı sorunlar, dil bazlı sorunlar, içerik bazlı sorunlar, yüzeysel öğrenme sorunları gibi başlıklar altında değerlendiriliyor. Biz de bu metodu takip ederek konu hakkında bugüne kadar yazılıp çizilmiş olanları da dâhil ederek bir durum tespiti yapmaya çalışalım.
Sorunu sistem çözer
Sorunları çözme biçimimize dair karakteristik bir örnek olarak yukarıdan inme yol haritaları önemli bir noktada duruyor. Köşe yazarlarının, blog yazarlarının veya alan üzerine merakını diri tutanların üzerinde en fazla konuştuğu ama yeterince akademik araştırmanın konusu yapılmamış müfredat bazlı sorunlar yaz-boz tahtasına dönmüş durumda.
Yabancı dil öğretimi konusunda belli aralıklarla ders kitapları değişiyor. Bu kitapların yetkin kişilerce hazırlandığını söylemek mümkün ama her şeyden önce sormamız gereken önemli bir soru var: MEB müfredatında yer alan yabancı dil derslerindeki ana çıktı tam olarak nedir? Dilin aktif bir şekilde kullanılması mı? Yazılı metinlerin büyük oranda anlaşılması mı? Mesleki terimlerin öğretilmesi mi? Dinleme becerisinin artırılması mı?
Elbette ki tamamını birden hedeflediğimizi söyleyeceğiz ama bunlardan hangisinin veya hangilerinin öne çıkarılacağına göre yapısal olarak farklılığa gitmemiz gerekecektir.
Mesela, hâlihazırda kullanılmakta olan ders kitaplarında konuşma gramerinden ziyade yazı gramerinin önemli bir yer tuttuğunu dolayısıyla konuşma merkezli bir sonucun -en azından şimdilik- değerlendirme dışı kalması gerektiğini söyleyebiliriz. Eğer bu konuda gerçekçi sonuçlar hedeflenebilirse yapılacaklar daha net bir şekilde tespit edilebilir. Aynı şekilde müfredat bazlı sorunlar konuşurken dile getirilen ders saatinin toplam dersler içindeki yeri, materyallerin kullanımı ve içeriği, sıklıkla değişen müfredat gibi başlıklar da sağlıklı bir şekilde bütün içinde değerlendirilebilir.
Öğretmenin rolü
Eğitimin gerçekleşmesi için öğrenci ve öğretmenin koordineli bir iletişim içinde olması gerekiyor. Sistem sorunlarını tartışırken hâliyle öğretmene yüklediğimiz rolleri de gözden geçirmemiz gerekiyor. Alternatif eğitim modellerinde öğreticiye tanınan sınıf içi özgürlük alanı aynı zamanda bir sorumluluk biçimi olarak güvenle tamamlanmalı.
Yabancı dil öğretimindeki zayıflıkta öğretmenler de azımsanmayacak bir rol oynuyorlar. Her şeyden önce öğretmenlere eğitim yeterliliği kazandıran formasyonlar ne durumda?
Tarihçesine kısaca göz attığımızda Cumhuriyet’in kurulmasıyla Osmanlı’nın yüksek tahsil modelleri devralınmış, ancak 1978 yılında eğitim fakültelerinde dört yıllık bir eğitime geçilebilmiştir.
Eğitim fakültelerinde derli toplu önemli reformların yapılması ancak 1997-8 yıllarına tekabül edebilecektir - Bakıldığında hayli yakın bir zamanda!
Bugün eğitim fakülteleri geçmişin tortularını temizlemek için ciddi çabalar sarf ediyor, çağın öğretim tekniklerini dikkatle takip etmeye çalışıyor ama tüm bunların ne düzeyde olduğunu nasıl ölçmemiz gerekiyor?
Mezun olup aktif iş ve öğretme yaşamına başlayan yabancı dil öğretmeninin önünde birçok sorun bekliyor. Yetersiz öğretmen sayısını aşmak için çokça sınıfta derse girmesi, her biriyle tek tek ilgilenmesi gerekiyor. Tabii bu aralıklarda da müfredat ve materyaller de sıklıkla güncelleniyor. Ancak öğretmenlere dönük eğitimler pek de söz konusu olmuyor.
Ders materyallerini nasıl efektif bir şekilde kullanacakları, müfredatta değiştirilen unsurların tam olarak hangi problemin çözümü olduğu tek başlarına halletmeleri gereken bir mesele olarak önlerinde duruyor.
Denetleme, performans testleri gibi eğitmen eğitimi konusunda önemli ve kaçırılmaması gereken başlıklar ne yazık ki ihmal ediliyor. Üst üste gelen sorumluluklarla baş etmeye çalışan öğretmenlerde zaman içinde ciddi bir motivasyon azalması gözleniyor ne yazık ki. Dersini verdikleri yabancı dili, daha sınıfa girer girmez öğrencilerin öğrenemeyecekleri konusundaki ümitsiz tavırları, derslerin ve öğrencilerin seyrini de etkiliyor. Ders kitabı çoğu zaman üzerine hazırlanmadan, dersler aktif bir süreç yaşanmadan işleniyor. Hâlbuki araştırmalar bize etkileşimli bir dil eğitiminin bilgilerin kalıcılığı açısından hayli önemli olduğunu gösteriyor.
İsteksiz öğrenci, odaklanmamış kişi
Böyle bir yazı dönüp dolaşıp öğrenci bazlı sorunlara değinmese olmaz. Âdettendir, önce öğrencilerin hâl-i pür melali ortaya konur, ardından da eğitim politikalarından öğretmenlere kadar veryansın edilir. Öğrenci bazlı sorunlar motivasyon eksikliği, yeterince çalışmama, ders sonrası faaliyetlerin sürdürülmemesi, öğretme tekniğinin öğrencinin ihtiyaçlarıyla tam bir örtüşme içinde olmaması, öğrenilen yabancı dilin öğrenci için tam olarak nasıl bir ihtiyaca karşılık geldiğinin onun tarafından ortaya konmaması gibi başlıklarda şubelerine ayrılıp sonra da dallanıp budaklanıyor.
Saydığımız sorunlara, ders içeriklerinin hedef öğrenci grubunun ilgi ve ihtiyaçlarıyla paralellik arz etmemesi, kaynak ve hedef dil arasında bir dil akrabalığının bulunup bulunmaması gibi sebeplerden öğrenme güçlüğü yaşanması, dilin beraberinde getirdiği kültürel alanla ilişki kuramama, ders materyallerinin ve müfredatının kademe ve gruba göre kişileri yakalayacak içerikten uzak olması gibi maddeler eklenerek ele aldığımız araştırma sonuçları ve değerlendirmelerinin içerikleri uzatılabilir. Başlıklandırıp alt başlıklara ayırdığımız sorunların tam olarak ne demeye geldiğini fark etmek için, bir adım geri çekilip meselenin bütününe bakıp, kendimize bir çıkış yolu arayalım
Büyük bir kısır döngü
Akademik verilerin ölçülebilir olandan devşirildiğini unutmamak gerekiyor. Yani “sorunlar” diye ele aldığımız veya yarın öbür gün bir başkasını göreceğiniz araştırmalar formatif alanı baz alıyor; bunun içinde tabii ki resmî eğitim kurumları önemli bir yer tutuyor. Yabancı dil konusunu diğer eğitim başlıklarından daha yüksek sesli dile getiriyor oluşumuz, dil becerisinin ölçme sınavları dışında daha somut bir şekilde görülebilir olması: konuşulabilir, anlaşılabilir, okunabilir veya yazılabilir.
Türkiye söz konusu olduğunda yabancı dil meselesinin ilk ve öncelikle çözülmesi gereken bir sorun olarak dile getirilmesinden ziyade, daha yazının başında zikrettiğim, EF sonuçlarının -eğitimdeki genel bilime hazırlık oranını değerlendiren- PISA sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmesinin daha uygun olacağını söyleyebilirim. Çünkü dikkatli bir göz kolaylıkla fark edecektir: Her iki kurumun da yaptığı araştırmaların çıktıları çoğu zaman birbiri ile paraleldir.
Bu, iki ayrı sorundan ziyade tek bir tanesine işaret ediyor: Eğitim sistemi eğitim politikalarından müfredata, öğretmenlerden öğretmen eğitimlerine, okullardan dersliklere, ders materyallerinden motivasyon sorunlarına dek bütüncül bir şekilde elden geçirilmeyi bekliyor. Yabancı dil sorunu ise bu mevzunun yalnızca bir uzantısı, sonucu ve sonsuz döngüsü. Kaldığımız yerden devam edelim. Araştırmaların formel olana odaklandığını söylemiştik, araştırma dışı kalan alan ise bireysel olandır.
Şimdi bir düşünün, yabancı dilini gayet iyi kullanan, bir değil birkaç tanesini çözmüş vs. insanların hikâyelerini. Kaçı sistemin nasıl da iyi olup kendi dil becerilerini geliştirmelerini buna bağlıyor ve kaçı kendi metotlarını icat ederek “bir şekilde” işi çözdüklerini söylüyor? Komşuları, akrabaları düşünün.
Hani Kore dizileri izlerken kendini Koreceye kaptıranları ya da online oyunlarda daha iyi bir seviyeye gelmek için mecburen İngilizceyi çözenleri... Varmak istediğim nokta şu: Bir yabancı dili kendisine mesele edinmiş kişi, kitlesel dil eğitiminden medet ummayı bir kenara bırakıp yolunu bulmaya çalışır çünkü dil öğrenimi dediğimiz olay aslında budur - tümüyle bireysel.
“Kayda değer bir alaka bulunamadı”
Bu dosyayı hazırlarken ana dili Türkçe olan ve yabancı dil öğrenmeye çalışan öğrencilerle birlikte, Türkçe öğrenmeye çalışan yabancıların ve başka Doğu-Batı dilleri arasında eğitim alan öğrencilerin dil öğrenim becerilerini inceleyen araştırmalar okudum.
Araştırma kategorilerinde öğrenciler yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, ırk, gelir grubu gibi başlıklarda toplanıyor, eğitim sonrasında sonuçları bu verilerle birlikte değerlendiriliyordu.
Hemen hemen hepsinde sıklıkla kullanılan bir ifade var: “Kayda değer bir alaka bulunamadı”. Ancak tek bir başlığın da doğrudan alakalı olduğu hemen görülebiliyor: “Yüksek motivasyona sahip”. Madem olduğunu söyledik. Son olarak motivasyonun nasıl somut bir hâle getirilebileceğinden söz edelim.
Öğrenmek istediğiniz dilin asıl ulaşmak istediğiniz şey için bir araç olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın ama ihtiyacınızı somut bir şekilde ortaya koyun.
Bunun için gerekli olan şey, ulaşmak istediğiniz her ne ise onu önce internette bulmanız sonra da bunun için bir takım çantası oluşturmaya başlamanızdır.
Mesela amacınız Ortadoğu kültürüne daha yakından bakmak ve orayı ziyaret ederek insanlarla iletişim kurmak ise kitabî Arapça yerine konuşma Arapçasına yönelmeniz gerekir. Ve bunda ilerlemenin tek yolu ise özellikle ilgi duyduğunuz bölgeyi seçip orada kalmaktır.
Bu yolda ihtiyaç duyacaklarınızın internet ortamında sizi beklediğini, akıllı telefonlarınıza indirebildiğiniz birçok uygulama yardımıyla da desteklenebileceğini, bilmem söylemeye gerek var mı? Bırakın kitlesel öğretim meselesini başkaları çözsün, sizin üzerinize vazife değil; siz bahaneleri bir kenara bırakıp bir yerden yola başlayın, gerisi çorap söküğü gibi gelecektir!