Kayıp divanın izinde
2011’de o İranlı dostunuzun evinde arama yapılırken koleksiyonunuzdan 174 parçaya ulaşıldığında, en kıymetli parça olan Hâfız Divânı’nı dostunuz uluslararası bir müzayedede çoktan satmıştı bile. Fars edebiyatının Shakespeare’i, görülmeyen sırların tercümanı; “Lisânu’l-gayb” kabul edilen Hâfız, Avrupa’da da ses getirmişti.
İlahi Cafer Bey! Yaşarken biriktirdiğiniz onca kıymetli koleksiyonla nasıl uluslararası bir meseleye dönüştünüz böyle! Yalnız yaşadığınız Münih’teki evinizde, herkesten sakındığınız koleksiyonunuzu, memleketiniz İran’daki bir müzeye falan bağışlasaymışsınız keşke.
Bu sakınımlı hallerinizle “Körleşme” deki Prof. Kien’i hatırlattınız; hayatını kitaplarının düzen ve temizliğine adayan, bir duvarı daha kitaplık yapabilmek için evinin pencerelerini tavandan açtıran, “Evin hanımı olunca kitaplarımı daha iyi temizler” diye düşünerek gündelikçisiyle evlenen Kien’i. Eşinizi bilemem ama iyi dostlar seçememişsiniz siz de. Ölümünüzün ardından bir yolunu bulup evinizden koleksiyonunuzu yürüten o tek İranlı dostunuzla buluşmayı ne çok severdiniz oysa. Evde bırakmaya kıyamadığınız, koltuk altınıza sıkıştırdığınız o paha biçilmez Hâfız Divânı eşliğinde birlikte bir kafede hasbihâl eder, gazel söylerdiniz.
Kılığınız kıyafetinizle, yaşantınızla fakir bir adammış gibi görünüyordunuz ya, aileniz bile böylesi bir koleksiyonunuz olduğunu bilemedi. Onları hayatınızdan çıkardıkça kalbiniz ve evinizden boşalan yerleri, koleksiyonunuzla doldurmaya çalıştınız. 2007’de vefat ettiğiniz o gün, yıllar sonrasında evinize girebildiğinde, bilgisayarınızda koleksiyon listesini görünce nasıl bir servete sahip olduğunuzun farkına varan oğlunuzu da üzdünüz. Üstelik listede bulunan koleksiyon evinizde yoktu. Böylece polis duruma el koydu. 2011’de o İranlı dostunuzun evinde arama yapılırken koleksiyonunuzdan 174 parçaya ulaşıldığında, en kıymetli parça olan Hâfız Divânı’nı dostunuz uluslararası bir müzayedede çoktan satmıştı bile.
Fars edebiyatının Shakespeare’i, görülmeyen sırların tercümanı; 'Lisânu’l-gayb' kabul edilen Hâfız, Avrupa’da da ses getirmişti. Hammer çevirisiyle gazellerini okuyan komşunuz Goethe de, hayran kalarak ondan mülhem, her biri Farsça başlık taşıyan on iki bölüm halinde topladığı mistik lirik şiirlerini West-Oestlicher Divan (Doğu Batı Divânı) adıyla yayımlamıştı.
Böylesi kıymet verilen Hâfız’ın (ö.1389), 1462’de ünlü hattat Şeyh Muhammed Pîr Budâkî eliyle yazılan, ince işçiliği ve altın yaldızlarıyla bilinen en eski ve değerli nüshalardan birinin kayıp olması hem İranlı hem de Alman yetkilileri harekete geçirdi.
Bir rekabet içinde geçen ve yıllar süren aramalar neticesinde iş daha önce İngiliz şarkıcı Boy George’nin kayıp ikonasını bulan ve sanat dünyasının İndiana Jones’u olarak bilinen Hollandalı Dedektif Arthur Brand’a intikal ederken, eseri bulana para ödülü verileceği de duyuruldu. Arthur Brand yıllarca sürdüğü izin ardından eserin uluslararası bir açık arttırmada satıldığını fark etti ve izini sürerek Londra’da bir antikacıya ulaştı. Brand, aracısıyla satıcıya eserin kaçak olduğunu, hem İran gizli servisinin hem de Alman hükümetinin onun peşinde olduğunu söyledi. Başta umarsız davranan satıcı, eseri bulana ödül afişlerini ve arama belgelerini görünce durumun ciddiyetini anladı. Telaşla, daha önce iki İranlının da eserin peşinde olduğunu anımsayarak, divânı İranlı koleksiyonerden devralan Londralı bir antikacıdan aldığını itiraf ederek eseri vermeyi kabul etti. Arthur Brand’ın dediğine göre genellikle böylesi eserleri çalanlar, bu satıcı gibi, bunların çalıntı olduğunu anlayamayacak kişilere satmayı tercih edermiş.
Ah Cafer Gazi Bey itiraf etmeliyim, Arthur Brand’ın divânı bulup eline aldığı görüntüleri şu korona günlerinde izlerken, fonda zamanında çok sevdiğiniz Shajarian çalıyor oluşundan da belki, boğazımda, Berlin müzesine kaptırdığımız İslam Eserlerini gördüğümdeki o çaresizlik düğümüne benzer bir şeyler birikti.
Sahi bunu kendinize ve bize neden yaptınız? Bunca kıymetli esere sahip olup kimselerle sevincinizi bile paylaşmamayı nasıl başardınız? İnsanlar aldıkları herhangi bir kitabı bile sosyal medya hesaplarında paylaşma dürtüsü içindeyken, siz ne yaptınız?
- Benzer bir sakınım örneği olarak anılabilecek rahmetli Ali Emirî, Divân-ı Lügati’t-Türk’ü bir sahafta bulup yüksek bir meblağa aldıktan sonra bir süre evinde saklamış, sevinçten yeme içmeyi unutmuş ama en azından sonunda arkadaşlarına; “Heyecandan yemeyi içmeyi unuttum arkadaşlar, size arz ediyorum: Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir. Türkistan değil, bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka revnak kazanacak.” diyerek ballandıra ballandıra eserin önemini anlatmış ve kitabın basımına da ön ayak olmuştu.
Neyse ki sizdeki kayıp Hâfız nüshasının bir kopyasını geçen yıl vefat eden Salim Naisâri bulmuştu da, yaptığı tahkikte diğer dört eski nüshayla birlikte sizdeki nüshayı da değerlendirebilmişti.
Kayıp kitaplarınızın arasında çıkan bir notta, koleksiyonunuzdaki 175 eserden sadece ikisinin İran’a verilmesini istemişsiniz. 1 Milyon Euro fiyat biçilen bu kıymetli Hâfız Dîvânı, Nisan ayı içinde merkezi New York’ta bulunan Sotheby’s’de satışa çıkarken eser daha kimlerin eline geçecek ve kim bilir boğazımızda daha ne kadar düğüm birikecek.