Japon üslubu paralel evrenler
Anneannenin geleneklerin önemi konusundaki konuştuğu bölüm, Senin Adın’a toplumsal bir bağlam kazandırır. Yönetmene göre, gelenekler, ülkenin yaşadığı büyük felaketlerden sonra kim olduklarını hatırlamanın ve var olmaya devam etmenin yegâne aracıdır.
Tüm dünyada ilgi ve beğeni toplayan Senin Adın (Kimi no Na wa, 2016) sinema salonlarının enikonu tenhalaştığı ağustos ayının son günlerinde vizyon şansı buldu. Senin Adın, muhtemelen önümüzdeki yıllarda ismini daha çok duyacağımız, Japonya’nın yeni kuşak yönetmenlerinden Makoto Shinkai’nin ikinci uzun metrajlı filmi. Film beden değiştirme, astral seyahat, paralel evrenler, zamanda yolculuk, ruh eşini arama gibi ana akım sinemanın anlata anlata eskittiği konular etrafında dolaşıyor. Yönetmen Shinkai bu açıdan riskli görülebilecek hikâyesini, ilk aşkın masumiyeti gibi yine çokça seyrettiğimiz bir yapı etrafında geliştirerek ikinci bir risk alıyor. Ancak kolayca klişeleşebilecek bu unsurları ele alış biçimi, ayrıca yan hikâyelerde Japon kültürüne ve tarihine yaptığı atıflarla filme özgün bir nitelik kazandırıyor.
Senin Adın’ın kahramanları, henüz lise çağındaki Mitsuha ile Taki birbirinin taban tabana zıddı hayatlar sürerler. Tokyo’da yaşayan Taki’nin hayatı koşuşturmacalı ve kalabalıktır; her gün evden okula, okuldan kafeye, kafeden çalıştığı restorana, sürekli bir yerlere yetişmeye çalışır. Mitsuha ise küçük bir kasabada, belediye başkanının kızı olmanın getirdiği zorluklarla mücadele ederek ve okulu bitirip sıkıcı bulduğu kasabasından Tokyo’ya taşınacağı zamanın hayalini kurarak günlerini geçirir. Birbirini hiç tanımayan Taki ve Mitsuha bazı günler diğerinin bedeninde gözlerini açar. Gök taşı yağmuru, kuyruklu yıldızın geçişi gibi bir dizi olağandışı astronomik olay tarafından tetiklenen bu tecrübe yüzünden iki genç, tanımadığı bir vücutta aşina olmadığı bir hayatı yaşamanın zorluğuyla yüzleşir. Öte yandan eylemlerinin sonuçlarının kendi hayatını değiştirmeyeceğini bilmekten gelen özgürlüğün tadını çıkarırlar. Ancak eğlence fazla uzun sürmez. Taki ve Mitsuha’nın birbirlerinin gerçek kimliklerini keşfetmek ve geleceklerini belirlemek için bir açmazı çözmesi gerekecektir.
Geçmiş ve gelecek
Mitsuha ve Taki’nin yaşadıkları zihinlerini allak bullak eden tecrübenin, Mitsuha’yı büyüten anneannesinin gözünde sade bir açıklaması vardır. Mitsuha’nın başına gelenler, daha önce annesinin, uzun zaman önce de kendisinin başından geçmiştir, yani hâliyle olağandır. Mitsuha’yı ciddi bir geleneksel eğitimden geçiren ihtiyar kadının inancına göre, bugün anlayamadıkları her ne varsa geçmişlerinde onun bir cevabı ve açıklaması mevcuttur. Fakat geleneklerinin anlamına ve açıklamalarına dair bilgilerini bir zamanlar yaşadıkları felaket yüzünden yitirmişlerdir. Son dönem Japon filmlerinin hemen hepsinde değinilen kuşak çatışması, burada da Mitsuha’yı eski ile yeni arasında ikileme sokar. Mitsuha gelecekte yaşamayı umduğu hayat içinde hiçbir yeri olmadığını düşündüğü pek çok geleneksel ritüeli, anneannesinin hatırı için tatbik eder. İşlevini kaybetmiş görünen ve taklit aracılığıyla yaşatılan bu ritüeller, hikâyenin düğüm noktasında bir kez daha karşımıza çıkar.
Anneannenin geleneklerin önemi konusundaki konuştuğu bölüm, Senin Adın’a toplumsal bir bağlam kazandırır. Yönetmene göre, gelenekler, ülkenin yaşadığı büyük felaketlerden sonra kim olduklarını hatırlamanın ve var olmaya devam etmenin yegâne aracıdır. Bu açıdan geleneğe kurtarıcı bir rol atfedilir. Yine de bu gelenek bağlamını kaybetmiştir, onları kurtarsa bile onlarla birlikte yaşaması mümkün görünmemektedir. Geleneksel kasaba hayatı geçmişe aittir, Mitsuha ile Taki’nin bir geleceği varsa şüphesiz şehirde olacaktır. Yönetmene göre, kasabanın -tüm temsil ettikleriyle beraber- yok olması da kahramanlarımızın Tokyo’ya taşınması da kaçınılmazdır. Gelenek artık yeni jenerasyon için, Mitsuha’nın saçlarını bağladığı kasabasına mahsus kurdele gibi, otantik bir aksesuardan fazlası değildir.
Senin Adın, eski ve yeni karşılamasını fazla derinleştirmeden farklı kutupları uzlaştırmanın yegâne yoluna yönelir. Mitsuha ve Taki’nin birbirinin hayatını tanıdıkça kuvvetlenen sevgisi gelecek ile geçmişi, taşra ile şehri buluşturmayı başarır. Yönetmen Shinkai, seyirciyi ikna etmek için ne bilimkurgu numaralarına ne de rasyonel açıklamalara ihtiyaç duyar. Paralel evrenleri mümkün kılan, zamandan ve mekândan azade aşktan başkası değildir.