İsrail değil Azrail, devlet değil vilâyet

DİLARA YABUL
Abone Ol

Azrail’in Vilâyetine Yolculuk, İran’ınmeşhur yazarlarından Celâl Âl-iAhmed’in İsrail seyahati sonrasındagözlemlerinin, İsrail ile ilgiligörüşlerinin, Arap dünyasına yönelttiğieleştirilerin derlenmiş hâli. Ancakkitap sadece bu değerli yazarın İsrailsorununa bakışını içermiyor, aynızamanda o dönemin tanığı kişilerinanlatılarını ve pek çok tarihî belgeyi deokura sunuyor. İsrail kuruluş yıllarını,İsrail’deki kolektif yaşam uygulamalarıolan Kibbutz ve Moşav’ı, o dönemdeİsrail’de Filistinlilere nasıl bakıldığınıİranlı bir yazarın gözünden öğrenmekisteyenlerin kaçırmaması gerekenbir kitap Azrail’in Vilâyetine Yolculuk.Bu ay raflarda göreceğimiz bu kitaphakkında çevirmenlerinden ZeynepÖzel’le bir söyleşi gerçekleştirdik.

Celâl Âl-i Ahmed’in İsrail’i, devlet yerine vilayet şeklinde tanımlamasının sebebi nedir?

İranlı yazar Celâl Âl-i Ahmed 1964 yılında, kuruluş yıllarındaki İsrail’e yaptığı seyahatte ilginç gözlemlerde bulunuyor.

Yazar İsrail’e vilayet diyerek, aynı kökten gelen velayet ve vilayet kelimeleriyle âdeta “cinas” yapıyor. Farsçada iki kelime de “velayet” diye yazılır ve okunur.

Vilayet/velayet diyor çünkü:

Kendini peygamberler kadar mübarek gören İsrail’in zamane evliyası (kurucu ve yöneticileri) velayetle “aslında o kadar da” vaad edilmemiş toprakları işgal ederek “vatan” olamayan bir tür “vilayet” kurmuşlardır.

İsrail’e seyahatinden sonra yazarın görüşlerinin değişmesinin sebebi neydi?

Celâl Âl-i Ahmed sosyalist Tûdeh Partisi’nin üyesiydi. İsrail’in sosyalizme dayalı kolektif yaşam alanları oluşturması, dünyanın dört bir yanından gelen Yahudilerin ortak bir dil ve kültür tutturabilmeleri için girişilen eğitim seferberlikleri ve sosyal devlet imajı, İranlı sosyalist gençleri heyecanlandırmıştı.

Ama yazar vicdanıyla gittiği İsrail’de, diğer sosyalist gençlerin aksine, Araplara yapılan ayrımcılığa, uygulanan şiddete ve İsrail’in rakamlarla oynayarak nasıl gizli göçler aldığına vs. tanık oldukça, bu ilgisi bir nefrete dönüşmüştür.

Celâl Âl-i Ahmed İranlı bir yazar olarak Arap liderlerini sert bir şekilde eleştirmektedir. Bunun altında yatan sebepler nelerdir?

Öncelikle yıllardır Filistinli mültecilerin bir çovgan topu gibi oradan oraya fırlatılmasını kınayarak Arap liderlerini şöyle eleştirmektedir:

  • “Onların Kâbe’si, artık petrol kulelerinin, cami minarelerinden yüksek olduğu Riyad’a ve Zahran’a taşınmış durumda. Artık Safa-Merve arasında değil, Aramco ve Standard Oil şirketleri arasında ya da Paris-New York arasında say yapmaktalar…”

Yazar ayrıca Arapların kendilerini “mübarek ırk” gibi görmelerini de oldukça ironik dille eleştirmektedir.

Celâl Âl-i Ahmed’in İsrail’de bulunduğu dönemde Kibbutz ile ilgili tespitleri nelerdir?

Batı Müslümanları nasıl canavarlaştırdı?
Nihayet

İsrail toprağa bağlı bir sistemle, sosyalizmden mülhem bir temelle kurulduğu için Kibbutz, Moşav gibi kolektif yaşam alanları oluşturmuştur. Kibbutzlarda hiç kimse ev ya da mülk sahibi değildir, yaptığı işler için herhangi bir ücret almaz, âdeta boğaz tokluğuna çalışır. Anne babalar çalıştığı için çocuklar kendi kendine takılır hatta onların anne babayla ilişkileri çok zayıftır. Yazar Kibbutzları, Hristiyanlığın gizlice ortaya çıktığı Rum mağaralarına benzetiyor.


Avrupalı devletlerin İsrail’e bakışı hakkında ne diyor?

Yazar şöyle bir açıklama yapıyor bu konuda:

  • “Avrupalı sol aydınlar (!), tüm o hümanistler (!), İsrail için gönüllü para toplayarak İsrail’in para kasası Rotschild’lerin Londra ve Paris versiyonu gibi davranıyor. Peki tüm bu hümanistler neden Araplara karşı iş birliği içinde?

Dün Nazilerin Yahudilere yaptığının aynısını, bugün Amerika ve Avrupa Nazizm’den utanan vicdanlarıyla, Yahudilerin yanında durarak Araplara yapmaktadır. 6 milyon Yahudi’yi fırınlarda yakan Batı’nın burjuva medeniyetinin şımarık çocuğu Nazizm yüzünden, bugün iki- üç milyon Filistinli, Gazzeli ve Batı Ürdünlü Arap, Wall Street zenginleri ve Rotschild bankalarının sermayesiyle öldürülmeli ya da mülteci hâline getirilmelidirler.”

Ve yazar tüm dünyaya özetle şöyle sesleniyor:

  • “2. Dünya Savaşı’nda ‘Dachau’ ve ‘Buchenwald’ toplama kamplarında, Yahudileri fırınlarda yakan Batılı faşistlerin günahının kefaretini, yıllar sonra Orta Doğu’da neden ben ‘Doğulu’ ödüyorum?”