Islamica Dergisinin sesini neden duyamadık?
Islamica, 1992 yılında Amerika’da bir grup üniversite mezunu Müslüman gencin gayretleriyle yayımlanmaya başladı. Fakat bir müddet sonra, birtakım sebeplerle yayın hayatına ara verdi.
İçinde yaşadığımız dijital çağı gürültü çağı olarak adlandırmak şüphesiz ki hata olmayacaktır. Bugün bizi ilgilendirsin veya ilgilendirmesin her küçük sesin kıtalar, okyanuslar aşarak kulağımızın içinde bir tür gürültüye, daha da ileri gidecek olursak bir tür kaosa yol açtığı aşikâr.
Bu kaosun içinde debelenip duran bizler nasıl bir “şey” üretmeliyiz ki gürültü ile hakiki ses birbirinden ayrışabilsin? Gerçekten duymamız gerekenleri bu kaosun içinden nasıl çekip çıkarabiliriz?
Uzun vadede neler yaşanacağını bilmesem de kısa vadede dijital çağın büyük bir iştahla güzel olan her şeyi tüketişine, bilhassa yazılı olanı dişlileri arasında parçalayışına şahit oluyoruz/olacağız diye düşünüyorum. Bu durum öyle bir raddeye gelmiş vaziyette ki, “bizden” olan pek çok ses, henüz bize yani hakiki dinleyicisine ulaşamadığı için kısılıyor. Bunlardan biri de Islamica dergisi. Seslerden bir ses olarak bize ulaşması gereken Islamica dergisinden bugün kaçımız haberdarız? Dahası Islamica dergisinin 2009 yılında mali yetersizliklerden kapandığını kaçımız biliyoruz?
Kendi adıma söyleyeyim ki çok yakın bir zamana kadar bu derginin varlığından haberdar değildim. Belki de dijital çağın dişlileri arasında yitip gitmese, hiçbir zaman haberdar olamayacaktım. Fakat artık haberdar olduğuma göre, Islamica dergisinin tarihinden, yayın politikasından, başarılarından bahsetmekten sorumlu olduğuma inanıyorum ki güzel olanın sesi geç de olsa aramızda yankılanabilsin.
Islamica, 1992 yılında Amerika’da bir grup üniversite mezunu Müslüman gencin gayretleriyle yayımlanmaya başladı. Fakat bir müddet sonra, birtakım sebeplerle yayın hayatına ara verdi. Nihayet 2004 yılında, yayıncısı ve finansörü Salahuddin Khan’ın ve editörü Firas Ahmad’ın gayretleriyle üç aylık dergi olarak tekrar yayımlanmaya başlandı.
Kısa bir süre sonra Amman’da ve Londra’da da yazı işleri müdürlükleri kuruldu. Derginin editörü Firas Ahmad, dergiyi yeniden yayımlamalarının arkasındaki sebebin, 11 Eylül saldırıları akabinde medyanın Müslümanlara, İslam dinine ve Arap dünyasına karşı Amerikan halkını ve dünyayı yanlış yönlendirmeleri olduğunu ifade etti.
Ray Hanania’nın 2006 yılında yaptığı röportajda, Firas Ahmad ve Salahuddin Khan, Islamica’yı muadili diğer dergilerden ayıran şeyin, Müslümanları zalim ya da ezilmiş, baskılanmış mazlumlar olarak göstermek yerine, her iki tarafın görüşlerine de yer vererek kendi kimliklerini ortaya koyacakları bir ortam kurma çabası olduğunu söylediler.
Yeniden yayın hayatına dâhil olmasının akabinde akademisyenlerden ve düşünürlerden müteşekkil bir danışma kurulu derginin bünyesinde yer aldı. Umar Faruk Abdullah, Osman Bakar, John Esposito, Hamza Yusuf, Jeremy Henzell-Thomas, Anwar İbrahim, Enes Karic, Nuh Keller, Joseph Lumbard, Ingrid Mattson, Daniel Abdal-Hayy Moore, Abdal Hakim Murad, Süleyman Nyang, S. Abdallah Schleifer, Zid Shakir gibi isimlerin oluşturduğu bu danışma kurulu, derginin bakış açısını oluşturmak için önemli bir vazife üstlendi. Dergideki diğer bir deyişim de mizah alanında yaşandı.
Salahuddin Khan mizahın gücünün Müslümanlar arasında pek kabul görmeyen bir olgu olduğunu ve fakat Islamica ile bu algıyı kırdıklarını, Müslümanlara dair konularda da mizahın kullanılabileceğini, yazar kadrolarına ünlü stand-upçı Azhar Usman’ı dâhil ederek gösterdiklerini dile getirdi.
Yine ödüllü şair Daniel Abdal Hayy Moore, deneme yazarı Haroon Moghul ve Umar F. Abdullah, avukat ve araştırma görevlisi olan Asma Uddin Amerika’da bulunan düzenli köşe yazarları arasındaydılar ve dergiyi edebî açıdan iyi bir yere taşıdılar.
- Pek çok başarılı dosyaya imza atan Islamica’nın en çok ses getiren sayılarından biri Afrika sayısı idi. Islamica, yalnızca ünlü bir oyuncu ya da şarkıcı gidip, açlıktan ölmek üzere olan çocuklarla fotoğraf çektirdiğinde gündeme gelen Afrika’nın, bundan çok daha fazlası olduğunu göstermek istedi bu sayısı ile. Yani görünürde olandan ziyade derinde olanı ortaya koydu. Afrika, yalnızca yetersiz beslenen veyahut susuz kalan çocuklardan ibaret değildi, bir kültürdü. Bu sebeple Islamica’nın Afrika sayısının kapağında da artık her yerde kullanıldığı için klişeleşmiş Afrikalı çocuklar yerine asil bir Afrikalı adamın fotoğrafı kullanıldı ki bu da sayının bu kadar etkili olmasının sebeplerindendi.
Islamica, TV ve medyadaki yanlış yönlendirmeler hasebiyle terörizm ve aşırılıkla eşdeğer olarak görülen İslam algısını yıkmaya çabaladı ve hiçbir polemiğe dâhil olmadan Müslüman olmayanlara Müslümanların bakış açılarını ve yaşayış biçimlerini sundu ve bu anlamda büyük bir boşluğu doldurdu.
Yayımlandığı dönemde pek çok ödülün sahibi olan Islamica, İslami dergi sektöründe bir ekol oluşturdu ki bugün bile haleflerine ilham olmaya devam ediyor. 2011 yılında yayın hayatına başlayan The Islamic Monthly dergisinin yayıncılarının, selefleri olan Islamica’nın bıraktığı yerden bayrağı devraldıklarını söylemesi bunun ispatı niteliğinde.
İnşallah, Islamica diğer pek çok dergiye ilham olur ve bir gün tekrar yayın hayatına kaldığı yerden devam eder. Onların ve nicesinin seslerinin bize kadar ulaşması duasıyla…