Nihayet Dergisi Filistin'de işgal altında gündelik hayatı anlamak için derledi.
Pek az insanın gidebildiği ülkelere dair gezi günlükleriyle adından söz ettiren Guy Delisle, günümüz Kudüs’une dair kültürel bir yol haritasını ustaca göz önüne seriyor. Gündelik hayatın neye benzediğini, tipik bir yabancının bakış acısından yola çıkarak anlatıyor. Delisle, Kudüs Günlükleri’nde pek çok insan için farklı şeyleri temsil eden şehrin zorluklarını keşfediyor. Kudüs’te yaşayan Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman toplulukları incelerken hiçbir topluluğu kayırmıyor. İnce bir mizahi anlatımla gördüğü her şeyi çiziyor.
İsrailli Etgar Keret ve Filistinli Samir El-Yusuf; Gazze Blues’ da farklı mevzilerden yükselen sesleri bir araya getiriyor. Tuhaf, kafası bozuk, komik ve keskin anlatılarıyla bu iki parlak yazar; sınırlanmayı reddeden bir yaşam enerjisiyle dopdolu karşımızda. Savaşa, iç sıkıntısına, ümitsizliğe ve hem sarsıcı hem de sancılı bir insanlık tecrübesine dair samimi, hüzünlü ve esprili Gazze Blues; kolay kolay akıllardan silinmeyecek ve nabzı enerji, öfke ve mizahla gümbür gümbür atan bir kitap.
Kudüs… Ey Kudüs, 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında iki kesim tarafından parçalanan Kutsal Kent in, Kudüs’ün dramatik ve olağanüstü öyküsünü anlatıyor. Bu kitapta Kudüs’e dair her şeyi, bir arada bulabileceksiniz. Bazen siyaset ve politika, bazen tarih ve coğrafya, benzersiz fotoğraflar, önemli tarihler, yeni okumalara yönlendirebilecek devasa bir kaynakça... Kudüs... Ey Kudüs, sizi hem bir roman gibi peşinden sürükleyecek hem de bir belgesel gibi sarsacak.
“Gazze’de yaşam nasıl? sorusuna çok az insan Mehmet Akif Ersoy kadar doğru cevap verebilirdi. Tünel, Ersoy’ un abluka altındaki Gazze’de gazetecilik yaparken yaşadığı zorlu sürecin ve bu sürece eşlik eden zihinsel çabanın ürünü. Kederli, fakat umudunu yitirmemiş bir coğrafyanın topoğrafyası. Ersoy, sloganların Gazze’ den duyulmadığı, hamasetin ölen çocukları kurtarmadığı gerçeğini bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Dünyayla bağı kesilen Gazze’ye Gazzelilerle beraber bir tünelden giriyor; onlarla birlikte açlığı, olumu ve ölenlerin ardından hayatı sürdürme mücadelesini yaşıyor. Üstelik tüm bu duygusal ve fiziksel yüke rağmen, gerçeklikle yüzleşmekten vazgeçmiyor. Meseleye soğukkanlılıkla yaklaşıyor ve vaziyeti net bir şekilde ortaya koyuyor.
İvan Macarov 1868’ de yanına karısını ve oğlu Mihail’i alarak hacı olmak üzere Kudüs’e doğru yola çıkar. Bir Avusturya vapuruyla İskenderiye yolculuğu başlar. Mısır’dan Kudüs’e en kolay yol, İskenderiye’ye donup vapurla Yafa’ya gitmektir. Buradan ötesi kervan yolculuğudur. Kudüs’e varışın, hac ritüellerinin yerine getirişin, Avratalan’daki her aileye bir hac hediyesi (bilezik, yüzük, küçük hac, tespih) alışın ve geri dönüşün hikayesidir.
Kudüs sancağı Osmanlı İmparatorluğu’nun ne sınırındaydı, ne de merkezine yakındı, yönetimi tehdit eden bir bölge de değildi. Müslümanların gözünde kutsal ve saygındı, ama sonuçta tipik bir Osmanlı sancağıydı. İsrailli tarihçi Dror Ze’evi özellikle kadı sicillerini kullanarak bu kutsal kent ve çevresinin 17.yuzyıldaki renkli yaşamını, yönetici ve yerel elitin iktidar mücadelesini anlatıyor.
Dror Ze’evi ,çev. Serpil Çaplayan, Tarih Vakfı Yayınları
Falih Rıfkı Atay, Osmanlı’nın son yıllarından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk günlerine uzanan hatıratını Cemal Paşanın emir subayı olarak kaleme alıyor. Atay, Zeytindağı’ ndan günün Kudüs, Mekke, Medine, Şam, Halep ve Beyrut’unu anlatırken bir yandan da bizi dönemin önemli isimleri Cemal, Enver ve Talat Paşalarla karşılaştırıyor. Verilen kurtuluş mücadelesini, Mehmetçiğin fedakârlığını, gündelik hayattaki zorlukları olayların bizzat içinde bir kalemden okurken tarihi bir surecin siyasi, etnik, sosyal ve ekonomik yapısını daha iyi anlıyoruz.
Falih Rıfkı Atay, Pozitif Yayınları
Pierre Loti, iman ve inançsızlık arasında kalmış sorgulayan bir zihinle çıkıyor İncil’in ve İsa’nın doğduğu topraklardaki hac yolculuğuna. Günlük olarak tuttuğu notları okurken aklımıza gelen ilk soru şu: 1895 Kudüs’ü ile bugünün Kudüs’ü arasındaki en belirgin fark ne? İbrahimi dinlerin merkezi Kudüs’ü ve çevresini Loti’nin kaleminden okurken sorunun cevabını bulmamızı kolaylaştıracak çok sayıda ipucuyla karşılaşıyoruz. Hristiyanların ve Müslümanların mabetlerini, Yahudi ayinlerini, gürültülü turist kafilelerini, renk dil- din ayrımı yapılmayan kervansarayları, dilencileri, satıcıları anlatan Loti, Hz. Ömer Camiindeki hislerini dile getirirken İslam dinine hayranlığını da gizlemiyor.