Her şey öğrenilebilir!

İSLAM DALP
Abone Ol

Bazı patikalar

Khan Academy – Salman Khan

Kurucusu Sal Khan, kuzenlerine derslerinde yardımcı olmak için YouTube videoları çekerek başlamış işe ama aldığı geri dönüşler onu kâr amacı gütmeyen bir organizasyon kurmaya götürmüş.

Eğitimle ilgili raporlamalar yapan uluslararası bir kuruluş PISA. Onun verilerine göre öğrenme, gelecek 10 yıl içerisinde online bir kanala doğru meylediyor. Khan Academy ise bu eğilimi çok erken bir tarihte yorumlamış belli ki.

Kurucusu Sal Khan, kuzenlerine derslerinde yardımcı olmak için YouTube videoları çekerek başlamış işe ama aldığı geri dönüşler onu kâr amacı gütmeyen bir organizasyon kurmaya götürmüş. Bugün Khan Academy ayda 1 milyon kullanıcı ağırlıyor, internet sitesinde ve mobil uygulamasında matematikten fiziğe, tarihten yazılıma kadar 3000 video sunuyor.


Peki alternatif bir eğitim modeli neden olsun Khan Academy, müfredattan ne farkı var, denilebilir. Cevabı yaklaşım biçiminde aslında: kendi öğrenme hızı ve becerilerine göre geri sarma, durdurma veya atlatma imkânı sunuyor. “Anladın mı?” ikazını ve tahakküm kurucu cümlesini duymadan öğrenilebiliyor her şey.

Kitlesel öğretim çözüm değil, isteyen başarır!
Nihayet

Doğru adımları takip etmenizi sağlayacak bir bilgi haritası var, bu sayede mesela basit matematikten sonra birden sizi yıldıracak ileri düzeylere geçemiyorsunuz. Notlandırma ve değerlendirme için değil, gerçekten öğrenmek ve o alanda “ustalaşmak” için yöntemler uygulanıyor. Maksat başarıya ulaşmak değil, eğlenmek, oyun oynamak, okumak, gezmek vs. diğer tüm her şey için vakit kazandırmak.

“Her şey öğrenilebilir” gerçeğinden hareket ediliyor Khan Academy’de –hayalinden değil kısacası, burası önemli!

Duvardaki Delik: Sugata Mitra

Mitra onları öylece bırakıp gidiyor. 8 saat sonra döndüğünde yaşları 6 ila 15 arası çocukları internette dolaşıp bilmeyenlere bilgisayarın nasıl çalıştığını anlatırken buluyor.

Hikâyemiz New Delhi’de başlıyor. Bir yazılımcı çalıştığı binanın çevre duvarına bir delik açıp oyuğa bir bilgisayar ve dokunmatik yüzey yerleştiriyor. Duvar binayı yoksul gettodan ayırıyor. Birazdan İngilizce konuşmayı ve bilgisayar kullanmayı bilmeyen çocuklar duvarın önünde toplanmaya başlıyor. Mitra onları öylece bırakıp gidiyor. 8 saat sonra döndüğünde yaşları 6 ila 15 arası çocukları internette dolaşıp bilmeyenlere bilgisayarın nasıl çalıştığını anlatırken buluyor. İlginç!

Herhâlde bilen biri yoldan geçiyordur ve onlara öğretmiştir, diyerek deneyi tekrarlamaya karar veriyor. New Delhi’den 480 km uzakta “bilen” herhangi birinin uğrama ihtimali olmayan, kendi yerel dillerini kullanan ücra bir köye bırakıyor bu defa bilgisayarı. 9 ay sonra geri döndüğünde “daha hızlı bir işlemci ve bir de mouse istiyoruz” diyen çocuklarla karşılaşıyor. Diğer taraftan 200’e yakın İngilizce kelimeyi “yanlış telaffuzla ama doğru yerde kullanıp” konuşurken… Nasıl başardınız diye sorduğunda küçük bir kız, “Bize İngilizce çalışan bir makine verdiniz ve biz de İngilizce öğrenmek zorunda kaldık” diyor. Deneyin farklı şekillerde defalarca tekrarlandığını, her seferinde aynı sonuçlara ulaşıldığını söylemeli miyim, bilmiyorum.

Mitra bize bu hikâyeyi, “Gelecekte öğretmenlerin rolü ne olacak?” sorusuna cevap olarak anlatıyor. Ve ekliyor: “Okula hiç gitmek zorunda kalmayacağımız bir zaman olacak mı?” Vardığı sonuçta söylemek istediği açık: Eğitim sürecini kendini örgütlemeye iterseniz eğitim gerçekleşecektir. Bunu yaparken öğrenenin ihtiyacı olan tek şey “büyükanne tavrı”dır: cesaretlendirme. “Vay be!” ünlemini tekrar tekrar seslendirme. Önemli olan yolu beraber yürümek değil, mühim olan sürekli “büyük soru”ları yöneltmeye devam etmek –cevabı bir şekilde bulacaklardır.